BİLDİRGE’YE SERPİŞTİRİLEN HAİNLİKLER!.. CHP’nin 240 sayfalık Seçim Bildirgesi’ni (1) okudum.Cemil Can

İlk bakışta gözüme çarpan ve CHP’ye asla yakışmayan cümlelerin altını çizdim. Bu cümlelerin çağrıştırdıklarını da parantez içerisinde altlarına yazdım…

Başlıyoruz:

Sayfa:19

“ 15 Temmuz darbesinin kaos ortamını kullanan siyasi iktidar, 20 Temmuz darbesi ile birlikte temel hak ve özgürlükleri askıya almış, bir tek adam rejimi kurmuştur…”

(15 Temmuz’un “tiyatro” değil, bir darbe olduğu nihayet kabul edilmiştir.)

Sayfa: 26

“AKP’nin Kürt Sorunu’nu çözme vaatlerinin akıbeti de benzer olmuştur… AKP hükümetlerinin çıkarcı ve samimiyetsiz açılımları, seçim dönemlerinde verilip de tutmadıkları vaatlerin ötesine geçmemiştir…”

(Doğu ve Güneydoğu’daki geri kalmışlık/bırakılmışlık sorununu, PKK’nın dünyaya “Kürt Sorunu” olarak kabul ettirmek için kullanıldığı terminoloji benimsenmiştir.)

Sayfa: 38

“Seçim kanunlarını ve Siyasi Partiler Kanununu, siyasal çoğulculuğu ve katılımcılığı artıracak ve parti içi demokrasiyi güçlendirecek şekilde yeniden düzenleyeceğiz…”

(Geçen seçimlerde; önseçimle tespit edilen adayların hiçbirine bu seçimde yer verilmemesi, Muharrem İnce’nin genel başkanlığını destekleyen ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına karşı çıkan milletvekillerinin tamamına yakının tasfiye edilmesi, Y-CHP yönetiminin parti içi demokrasiden ne anladığını ve samimiyetini ortaya koymuştur.)

Sayfa:110

“Kürt Sorunu’nun bir güvenlik sorununa indirgenmesi ve olağanüstü dönemlerde yapılan yanlış uygulamalar, yurttaşlarımızın önemli bir bölümünü mağdur etmiş ve aidiyet duygularını zayıflatmıştır…”

(PKK Terör örgütünün halka yaptığı baskı sonucu; can ve mal güvenliğini tehdit etmesi, bir “güvenlik sorunu” olarak kabul edilmemekte, tıpkı PKK gibi; sosyal, ekonomik, siyasal vb. nedenlere bağlanmaktadır. Ağız PKK ağzıdır…)

“Cumhuriyet tarihimizin en önemli sorunlarının başında gelen Kürt Sorunu, temelinde bir demokrasi eksikliği meselesidir.”

(PKK terörünün, “Bağımsız Kürdistan” kurmak için değil, demokratik hak ve özgürlüklerin eksikliğinden kaynaklandığı benimsetilmek istenmektedir.)

Sayfa:111

“TBMM içinden ve dışından geniş temsil platformu oluşturarak kurulacak bir Ortak Akıl Heyeti ile sorun tüm boyutları ile ele alınacak, toplumsal barışın düşünsel ve psikolojik alt yapısını oluşturacaktır…”

(AKP’nin “Çözüm Süreci” içinde denediği ve başarılı olamadığı “Akil Adamlar”ın bir benzeri ile bu defa da halkı aldatma görevini Y-CHP üzerine almaya hazır olduğunu ilan ediyor. Aynı zamanda bu işe TBMM’ni de katarak, terör örgütünü TBMM ile muhatap yaparak meşrulaştırmak istediğini de ortaya koyuyor.)

Sayfa:113

“Kürt Sorunu’nu eşit yurttaşlık ilkesi ve diyalog temelinde, salt güvenlikçi anlayışa teslim olmaksızın, cesaret ve kararlılıkla çözeceğiz…

Kamu hizmetlerinin eşit yurttaşlık temelinde tüm yurttaşlarımıza eksiksiz olarak götürülmesi için ana dili Türkçe olmayan yurttaşlarımızı da gözetecek bir anlayışı harekete geçireceğiz…

Okullarda, Kürtçe dersleriyle ilgili alt yapı sorunları çözülecek ve seçimlik dersleri çeşitlendireceğiz…”

(“Eşit yurttaşlık, Türk vatandaşlığından vazgeçilmesi ve halkın etnik topluluklara bölünmesi isteğidir. Eşit vatandaşlık bireyler arasında eşitlik, yurttaşların eşitliği demek değildir. Bu taleple istenen, etnik toplulukların anayasada kimlik olarak tanınması, etnik anadillerin, ulusal ve bölgesel resmi dil haline gelmesi, tüm devlet ve toplum hizmetlerinde çok-resmi dil olması, seçimlerde parlamento ve belediye meclislerinin etnik topluluk kotaları temelinde oluşturulmasıdır. Bu günümüzde Bosna-Hersek’te Dayton Anlaşması ile kurulmuş olan ‘Milliyetler Sistemi’ne geçilsin demektir. Elbette olmazsa olmaz şartı, Anayasa’dan Türk vatandaşlığının silinmesidir. HDP bu amaca odaklı çalışır.” Prof.Dr. Birgül Ayman Güler. (2) PKK/HDP, CHP’nin içerisine Y-CHP olarak gizlenmiştir.)

Sayfa:114

“Yerel yönetimlerin özerkliklerini AB standartlarına kavuşturacağız…

TBMM tarafından 08.05.1991 tarihinde kabul edilen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı uygulayacağız…

Anadilin öğrenimi hakkından tüm yurttaşlarımızın yararlanabilmesi için gerekli yasal ve kurumsal altyapıyı kuracağız…

Yer ve yörelerin özgün isimlerini iade edeceğiz…

(Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Türkiye’den kopartıp “Barzanistan” ile birleştirme hedefine yönelik çalışmaların başında; yerel yönetimlerin özerkliği geliyor. Anadilde öğrenim ile Kürt Milliyetçiliği işlenerek, Türkiye Cumhuriyeti’ne aidiyet bağı zayıflatılmak istenmektedir. PKK’nın temel amaçlarından biri olan ulus devleti parçalama projesi benimsenmiş olmaktadır. Yer ve yörelerin özgün isimlerinin iade edilmesi ile Tunceli’nin adının Dersim olarak değiştirilmek istendiği açıktır. Y-CHP bu vaadi ile aslında Dersim İsyanı’na karışanlara “itibarlarının” iadesini istemektedir. Gençleri “Hepimiz Seyit Rıza’yız” şeklinde bağırtma politikasının bir devamıdır.)

Sayfa:115

“Dersim olayları ile ilgili tüm devlet arşivlerini bir araya toplayarak araştırmacılara açılmasını sağlayacağız…”

(Dersim İsyanı ile ilgili gizli saklı bir şey kalmamıştır. AKP Genel Başkanı Erdoğan, Atatürk ve İnönü’yü suçlamak için arşivlerde ne varsa hepsini toplayıp kamuoyu ile paylaşmıştır. Y-CHP yönetimi, sanki hala açıklanmamış bir şeyler varmış gibi bir algı oluşturma ve isyancı başı hain Seyit Rıza ile arkadaşlarını aklamaya çalışmakla kalmıyor, bu arada Atatürk ve İnönü’ye de katil demeye hazırlanmaktadır…)

Sayfa:119

“Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle ve içinde yer aldığı ya da yer almak için müzakereler sürdürdüğü NATO, AGİT, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği gibi örgüt ve kuruluşlarla ilişkileri de yeniden normalleşecektir…”

(Bu açıklama ile Türkiye’nin CHP üzerinden Batı’nın hizmetine verilmeye hazır olduğu ilan edilmektedir…)

Sayfa:121

“ABD ile ilişkilerimizi karşılıklılık ve güven çerçevesinde yürüteceğiz…

ABD ile stratejik ve askeri ilişkilerle sınırlı olmayan, başta ekonomik, bilimsel ve kültürel etkileşime açık yeni ortaklıklar tesis edeceğiz…”

(Y-CHP yönetimi, Türkiye’yi bölmek için en sinsi planlarını uygulamaya koyan ABD’ye, ülkemizini adeta eyalet yapmak için fırsat beklediğini ilan etmektedir…)

Sayfa:123

“KKTC’nin iç işlerine müdahale edilmesine izin vermeyeceğiz…

KKTC’nin anayasal kurumlarıyla karşılıklı saygı ve eşitlik çerçevesinde iletişim kuracağız…”

(Bu ifadelerle, olası Y-CHP iktidarında garantörlükten doğan haklarımızdan vazgeçmeye hazır olduğumuz anlatılmak istenmektedir…)

Sayfa:130

“Yurt dışında verilen askerlik yapamaz raporunun Türkiye tarafından kabul edilmesini sağlayacağız…”

(Bunun anlamı parası olanların Afrika’daki muz cumhuriyetlerinden “askerlik yapamaz raporu” alarak, askerlik hizmetinden yırtmalarının kabul edileceği, böylece kutsal vatan görevi kabul edilen askerliği gözden düşürecekleri açıktır…)

Sayfa:137

“Kamu yerel birimlerinin idari ve mali özerkliklerini sağlayacağız…”

(Başkanları HDP’li olan ve görevden alınan belediye başkanlarının, PKK’ye nasıl yardım ve yataklık yaptıklarını “Hendek Savaşları” sırasında yaşayarak gördük. Y-CHP, belediyelerin yanında diğer kamu yerel birimlerine de idari ve mali özerklik vererek, terör örgütünün finansmanını da Türk halkına yaptırmak istemektedir…)

Sayfa:138

“Bazı bakanlıkların taşra kuruluşlarını görev alanlarına göre belediyelere veya il özel idarelerine devredeceğiz…”

Merkezi yönetimin yerel meclislerin kararlarına müdahalesini önleyecek yasal düzenlemeler yapacağız…”

(İdari ve mali özerklik verilmesi yeterli görülmeyen Doğu ve Güneydoğu’daki bazı kuruluşlar, doğrudan belediyelere devredilerek; dolaylı yoldan PKK’nın hizmetine verilmek; yerel meclislerin PKK gibi terör örgütlerine yardım yapması yasa çıkartılmak suretiyle denetim dışında tutulmak istenmektedir…)

Sayfa:142

“Türkiye’nin idari yapısını yerel yönetimleri daha güçlü ve özerk hale getirecek şekilde yeniden yapılandıracağız…

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceleri kaldıracağız…”

(Toprak bütünlüğümüzü doğrudan tehdit eden bu çekinceleri kaldırıldığında; BOP’un rahat uygulanması sağlanmak ve “federasyon” kurulmasının hukuki yapısı oluşturulmak istenmektedir…)

Bu bildirge ile Y-CHP’nin ne yapmak istediğini ben anladım:

7 Haziran Seçimlerinden önce AKP’nin yapmak istediği “Kürt Açılımı” utanmazca sahipleniliyor.

“Açılım” politikaları yüzünden iktidarı kaybeden AKP, terörle mücadeleyi esas alarak 1 Kasım seçimlerinde yeniden tek başına iktidar olabildiği göz önünde tutulursa; iktidara gelmenin birinci koşulunun, ulus devleti ve toprak bütünlüğünü savunmak olduğu, terörle müzakere değil, mücadele etmek gerektiği bu seçimlerde kanıtlanmıştır.

AKP’nin terk ettiği politikaları aynen sürdüreceğini taahhüt eden Y-CHP’nin iktidara talip olmadığını bu tutumu göstermektedir.

Bildirge, aynı zamanda Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığını kazanmasının önüne en büyük engeli teşkil etmektedir.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, FOX TV’de katıldığı bir programda; çatı adayının Abdullah Gül olduğunu, bu konuda CHP ile mutabakata vardıklarını, fakat Meral Akşener’in ısrarı üzerine Gül’den vazgeçmek zorunda kaldıklarını açıklamıştı…

Anlaşılan Kılıçdaroğlu, rakibi olan İnce’yi Batı adına kolaylıkla kontrol edemeyeceğini düşündüğünden, onun yerine zaten Batı yanlısı olduğunu ilan eden Akşener’in Cumhurbaşkanı seçilmesini tercih etmektedir.

Batının isteği de bu yönde olsa gerekir.

Şunun surasında ne kaldı; yaşayarak göreceğiz…

Cemil Can

DİPNOTLAR: (1) http://secim2018.chp.org.tr/files/CHP-SecimBildirgesi-2018-icerik.pdf (2) http

YİTİK “KURUMSAL KİMLİK”!..Cemil CAN

Kasabanın ağır topu, sesi titreyerek sitem etmeye başladı:

“Niye CHP hakkında ulu orta konuşuyor, sağcıların yanında eleştiriyorsun?  CHP’nin yönetimini eleştirebilirsin ama “kurumsal kimliği”ne laf edemezsin, ettirmeyiz…”

Hazret, belli ki kraldan fazla kralcı.

Kurulmuş oyuncak gibi, soluk almadan konuşuyor:

“Bu sözleri duyanlar, bir daha CHP’ye oy verir mi sanıyorsun? Partiye zarar veriyorsunuz.”

Sözünü kestim.

Oğlum! Ben genel başkanın, genel merkez yöneticilerinin söylediklerinitekrar ediyorum, görevlendirdikleri milletvekillerinin hazırlayıp paylaştıkları raporları eleştiriyorum.

Diyorum ki:

Bu sözler Atatürk’ün partisine hiç yakışmıyor.

Duyanlar; “CHP bu mu?” diyerek, dudaklarını ısırıyor.

Seçmenler, CHP’den umudunu kesiyorlar…

Göbeği sarkık kasaba kurnazı beni işitmiyor.

Kendi kendine bir görev biçmiş, onu yapmakta kararlı:

“Olsun, sen yine de eleştirmemelisin, genel başkanın ve merkez yöneticilerinin mutlaka bir bildiği var” diyor…

Elimde medya olanakları yok.

Ne kadar yetenekli olursam olayım,  hatta geometrik dizi şeklinde paylaşılsa da yazdığım, en fazla 3-5 milyon insana ulaşabilirim.

Oysa nüfusumuz 78 milyonu aştı.

İletişim çağındayız:

Ana muhalefet partisinin genel başkanı ve sözcülerinin ağzından çıkan her söz, haber yapılıyor.

Onlar eleştiriliyor veya övülüyor.

Sonuçta milyonların evinin davetsiz konuğu onlar; onların dediği duyuluyor…

Partiye asıl bu durumu zarar veriyor, diyorum…

-…

(Yanıt yok!)

Uyarılarım, uzak bir olasılık ama, belki kulaklarına kadar gidebilir, bir kez daha düşünmelerine vesile olabilirim diye düşünüyorum.

Böylece;  yanlış yapılmasına engel olurum, dedim…

Dinlemiyor…

“Senin ‘yanlıştır’ diye eleştirdiğin konular, belki de en doğru olanlardır. Onların her zaman bir bildikleri vardır. Siyaset gerektirdiği için öyle konuşuyorlar, belki de sağdan oy alabilmek için böyle bir taktik geliştirdiler, nereden bileceksin sen? CHP’nin kimliğini tartışmak sana mı kaldı? Partiye zarar veriyorsun, bu şekilde sittin sene iktidar olamayız.”

Bu sefer sözünü kesemedim.

Makineli tüfek gibiydi…

“Benim oğlum bina (1) okur, döner döner yine okur”  deyimi boşuna söylenmedi!..

***

Ağır topun “kurumsal kimlik” kaygısını, birkaç hafta önce Halil Nebiler’in Ulusal Kanal’daki programında, eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan’ın da paylaştığına tanık oldum.

Prof. Birgül Ayman Güler’in, Y-CHP’ye dönük yerinde eleştirisini dinlemeden: “CHP’nin kurumsal kimliğine laf ettirmem” diye sert çıkıştı…

Gürkan, Birgül Hocanın sözünü kesmeye değecek ne diyecek acaba diye beklemiştim.

Sözleri; içerikten yoksundu, sıradan bir sahiplenmenin ötesine geçmedi…

Bu tecrübeli siyasetçi, “CHP’nin kurumsal kimliği tartışılmamalı” deyip noktayı koymuştu!

Demek ki, “kurumsal kimlikçiler” sandığımızdan fazlaydı…

Öyleyse, kirletilmiş kurumsal kimliği ele almak şart oldu:

1.Siyasi partilerin kurumsal kimliği,  siyasi duruşları ile belirlenir.

2.Siyasi partinin duruşu ise; Program, Tüzük ve Kurultay Kararları ile saptanır.

3.CHP için kurumsal kimlik; 6 Ok ile ifade edilen; Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik’tir…

4.Bu ilkeler; zaman içerisinde Atatürkçü Düşünce veyaKemalizm olarak formüle edilmiştir.

Kısaca CHP’nin kimliği; kurucusu Mustafa Kemal ve İkinci Genel Başkan İsmet Paşa ile ete kemiğe bürünmüştür…

***

Kemal Kılıçdaroğlu döneminde; “Atatürk’ün CHP’si değiliz”, “1930’ların, 40’ların CHP’si değiliz”, “6 Ok’u yeniden yorumlamak gerekiyor”, “CHP’yi, Yeni CHP’ye dönüştürdük” vb. gibi söylemlerle “kurumsal kimlik” zaten inkâr edilmektedir!

Kılıçdaroğlu ve ekibi, CHP’nin mirasını da açıkça reddediyor!

Gerçek böyle iken, CHP tabanındaki iyi niyetli partililer, hala CHP’ninkurumsal kimliğine eleştiri yöneltmeyelim anlayışı içerisine itiliyor…

Etkisiz eleman haline getiriliyorlar..

Mevcut durumu eleştirmeden kabul edelim, anlamına gelen bu dayatmaya teslim olacak mıyız?

CHP Genel Merkez Yönetimi’nin; Tüzük ve Program’a aykırı söylem ve eylemleri eleştirilmeyecekse, bu durum kurumsal kimliğin yitirilmesineses çıkartmamak anlamına gelmez mi?

Bu durumda suç ortaklığı yapmış olmuyor muyuz?..

***

Örneğin; CHP’nin kimliği ile bütünleşen “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”  ilkesi, çiğnenir ve emperyalist projelerde örtü olarak kullanılırsa, bu durumda kurumsal kimlikten mi, kimliksizlikten mi söz edeceğiz?

Terörle mücadeleyi esas alan CHP Program’ı değiştirilmeden, hükümetin PKK ile “çözüm süreci” adı altında yürüttüğü görüşmelere ”açık çek” vermek ve Öcalan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne silah tehdidi ile “yol haritası” olarak dayattığı “10 emri”; CHP Genel Başkanı sıfatı ilesahiplenmeyi nereye koyacağız?

Salt bu faaliyet bile, CHP kurumsal kimliğinin, PKK’nın kirli kimliği içerisinde eritildiğini göstermeye yetiyor.

Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün…

Olası bir CHP iktidarında; ülke ekonomisinin Kemal Derviş’e teslim edeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Halkçılık” ilkesini, yeniden yorumlamaya bile gerek kalmadan terk etmedi mi?

CHP’nin, Y-CHP’ye dönüştürülmesi ile kurumsal kimlik zaten yitirilmiştir!

Y-CHP’ye yöneltilecek eleştirileri, CHP’nin  “kurumsal kimliğine” yapılan saldırılar olarak karşılamak,  kasaba politikacılarının başvurduğu basit şark kurnazlığıdır…

Y-CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Dersimli Kemal’im ben” diyerek, Cumhuriyet Devrimi ile bağını kestiğini göstermiştir.

Antalya’daki Parti Meclisi toplantısında: ”HDP’ye imza desteği vereni partiden atarım” dememiş miydi?

Bu örnekte bile gösteriyor ki; Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kurduğu, bugün 12 milyon seçmenin oy verdiği CHP’yi, babasından kalan adi bir şirket gibi yönetiyor…

Hükümet Anayasa tanımıyor, Dersimli Kemal parti hukuku…

Dilediğini atıyor, dilediğini tutuyor…

Bu duruma düşürülmüş bir CHP’nin “kurumsal kimliği”nden söz edilebilir mi?

Dersimli Kemal ve ekibi, CHP’nin kurumsal kimliğini eleştirerek partiye zarar vermeyin derken, aslında kendileri için, eleştirilmeme imtiyazı elde etmek istiyorlar…

Partinin yetkili organlarında görüşmeden, hiçbir partiliyedanışmadan, gerici-yobaz bir Atatürk düşmanını, Cumhurbaşkanı adayı gösteren ve parti tabanını bu adama “tıpış tıpış” oy vermek zorunda bırakan bir genel başkanın, Y-CHP’nin kurumsal kimliği ilebütünleşen kimliği ve kişiliği hiç tartışılmayacak mı?

CHP’lileri, kim ne hakla sürü yerine koyabiliyor?

Emperyalist ABD’nin Büyükelçisi ile bir otel odasında; tek başına, saatlerce ne konuştuğunu hala partisine açıklamayan birinin; CHP ile örtüşen, özgün bir kimliği kalmış olabilir mi?

Bir önceki genel başkana yapılan kaset komplosunun görüntülerini getirip, kendisine izletenleri saklayan ve Cemaatçi olmadıklarını bilecek kadar yakından tanıyan bir lidere güvenip, peşinden gidilebilir mi?

Şeriat tehlikesi yoktur, poliste ve yargıda Cemaatçi yapılanma olduğunu da söyleyemem, diyen bir siyaset adamı, halkı bu tehlikelere karşı uyarı görevini yapmayarak, en basit tedbirlerin alınmasını engellemedi mi?

Dersimli Kemal ve arkadaşları, emperyalizme karşı dünyanın en haklı savaşı verilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamakla görevli Ordu’muza yapılan komplo karşısında, sessiz kalarak, en büyük ihaneti yapmadılar mı?

Bu ihanetin baş aktörü olan Fetullah Gülen Cemaati’ne kol kanat gerenler kimlerdir?

Dersimli, şimdi hangi kurumsal kimlikten, hangi kişilikten söz edebiliyor!

Karşı devrimin önündeki taşları o ve ekibi topladı!

Türbanın; Meclis’e,  oradan da ilkokula kadar sokulmasındaki rolünü hatırlayın.

O gün, kendini dünyanın en mutlu kişisi ilan eden Dersimi Kemal değil miydi?

Kim ne derse desin, karşı devrimin en önemli ikinci aktörü de Kemal Kılıçdaroğlu’dur…

***

Karşı devrimin bundan sonraki işi; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım’ın açıkladıkları gibi, hukuku fiili duruma uygun hale getirmektir.

Yani, yeni bir anayasadır ihtiyaç duydukları.

O zaman, karşı devrim başarılı bir şekilde tamamlanmış olacaktır…

Ayrıca, boynuzlarının çıkmasını beklemeye gerek yok!

Peki! Yeni anayasa yapmak için can atanlar kimlerdi?

Kemal Kılıçdaroğlu ve SOROSÇU ekibi; kurulu meclise,kurucu meclisin işini yaptırmak ve “sivil darbe” olarak tarif edilen, karşı devrimi meşrulaştırmak için CHP’nin yönetimine getirildiler…

Ve 5 Haziran seçimlerinde PKK’nın Meclis’teki uzantısı HDP’yi desteklediler!

Y-CHP’nin CHP olmadığına en ufak bir kuşkumuz kalmadı.

Koalisyon kurarak, AKP iktidarını devam ettirmek için, kimdi Erdoğan’ın önünde yatıp 40 takla atan?

Geçmişe sünger çekmeye hazır olan biri, o güne kadar söylediğiyolsuzluk ve hırsızlık suçlamalarını yalamış olmadı mı?

Kendini yalanlayan bir siyaset adamının; girişi “kanımızı dökmeden”  olan cümlelerini kim ciddiye alır?!..

Kılıçdaroğlu ve ekibi Truva Atı işlevi gören Baykal’ın Kaseti içerisinde Atatürk’ün CHP’sine girdiler.

Yaban arılar gibi; ev sahiplerini birer birer dışarı atıp kovanı sahiplendiler…

Doğrusunu söylemek gerekirse, bu görevlerini de layıkıyla yerine getirdiler.

Onlardan bu dünyada hesap sormak zor görünüyor olabilir, ama imkânsız değil…

Karşı devrimin hizmetkârı oldukları için, küresel güçler mecburen bir süre arkalarında durabilir…

Onlar; bütün işbirlikçiler gibi, küresel güçlerin önüne bilerek veisteyerek yattılar!

Ama kayıtlara hain olarak geçmelerini kimse engelleyemeyecek.

Tarih baba, kahramanları da hainleri de ait oldukları sayfalara mutlaka yazar…

Cumhuriyet düşmanlarının yönetimine gelmesiyle  CHP kurumsal kimliğini yitirmiştir.

GEÇERLİDİR!..

Cemil Can

DİPNOT:  (1)   Bina:Medrese eğitiminde; öğretimin ilk gramer kademesinin adıdır. Bu derste başarılı olunması ile üst aşamalara geçilirdi. Üst aşamalarda öğrenci öyle bir hata yapar ki, yeniden bina okumaya mecbur edilirlerdi.

Deyim bu durumdan türetilmiştir. Genellikle hep aynı şeyleri tekrarlayan, yaptığı işte yol alamayanlar için kullanılır.

“NELER OLUYOR USTA!
CEMİL CAN·16 TEMMUZ 2016 CUMARTESİ

hhttp://www.cemilcan.gen.tr/2016/07/17/neler-oluyor-usta/

Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

“SEN KİMSİN YA?”
CEMİL CAN·3 TEMMUZ 2016 PAZAR

http://www.cemilcan.gen.tr/
Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

HER EŞEKTEN ÜÇ POST ÇIKAR!

·24 NISAN 2016

http://www.cemilcan.gen.tr/  Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

YAŞAR NURİ HOCA YAŞAYARAK GİTTİ!
CEMİL CAN·26 HAZİRAN 2016 PAZAR

http://www.cemilcan.gen.tr/
Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

Y-CHP’YE “LGBT KOTASI”!..
CEMIL CAN·19 HAZIRAN 2016 PAZAR

http://www.cemilcan.gen.tr/
Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

EYYY İRFAN EFENDİLER!..
CEMIL CAN·12 HAZIRAN 2016 PAZAR

http://www.cemilcan.gen.tr/
Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

HA TOSYA HAKİMİ HA YALOVA KAYMAKAMI!..
Cemil CAN·1 Mayıs 2016 Pazar
http://www.cemilcan.gen.tr/

Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

DAVUTOĞLU’NUN BAŞINI KENDİ “SIĞ” SİYASETİ YEDİ!..
Cemil CAN·8 Mayıs 2016 Pazar

http://www.cemilcan.gen.tr/
Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

TÜRKİYE’NİN KURULTAYI!
CEMİL CAN·16 MAYIS 2016 PAZARTESİ

http://www.cemilcan.gen.tr/
Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

YAŞASIN KARŞI DEVRİM!.. (1) YAŞASIN “YENİ REJİM”!..
CEMIL CAN·29 MAYIS 2016 PAZAR

http://www.cemilcan.gen.tr/
Sayfasında yazıyı okuyabilirsiniz

 

“B PLANI”NIN UYGULAYICILARI  Cemil CAN

Konuşmak için her fırsatı değerlendiren ve bunun için sürekli ortam hazırlayan Erdoğan, acaba  eşi Emine Hanımı neden sahaya sürdü?

Eğitimi, tecrübesi, yeteneği ve birikimi belli olan bir ev hanımının; Cumhuriyeti enkaz, Osmanlı haremini iseokul gibi göstermesinin aşırı tepki çekeceği belli değil mi?

Erdoğan’ın, Atatürk Orman Çiftliği’nde çocukların “biraya özendirildiği” şeklindeki iftirası karşılığını bulmayacak mıydı?

Diyanet’in işini gücünü bırakıp, ateistlerle evlenilemeyeceği şeklinde verdiği son fetva, kabul edilebilir mi?

Okul müdürlerinin liseli kızların eteklerine el uzatmasının sırası mı şimdi?

***

Türkiye gündeminin birinci sırasında: 13 ilçede öz yönetim ilan eden terör örgütü PKK’ya karşı, güvenlik güçlerininoperasyonları vardır.

ABD’nin “karagücüm” dediği PKK’ya karşı, TSK ve özel harekatçı polislerin başarılarını konuşmak ve 78 milyon Türk halkının arkalarında olduğunu hissettirmek zamanıdır.

Etnik bölücülere ve destekçilerine, bu topraklar üzerinde başka bir silahlı gücün yaşayamayacağı mesajını vermenin tam sırasıdır.

AKP’nin Suriye politikasının fiyaskoyla sonuçlandığı bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı: Hükümetin İran’dan başlayarak, hatalı dış politikasını düzeltme yoluna girmesi sevindiricidir tabi…

Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmak ve Esat’ın geleceğine Suriye halkının karar vereceğini söylemek noktasına gelmek kolay olmamıştır.

Yurtseverler, ulusal çıkarlarımızla örtüşen bu değişikliklere tereddüt göstermeden destek olmak zorundadır.

Kilis’e düşen  roket mermileri ile MİT  TIR’larında yakalananların benzerliği şaşırtıcı olsa da; Türkiye’nin IŞİD’e karşı obüs topları ile vurma noktasına gelmesi, Şam’daki Emevi Camiinde  Cuma namazı kılmaktan vazgeçtiğimizi gösterir.

Rusya ile devam eden uçak krizinin maliyeti, kar topu gibi her geçen gün büyüyerek üstümüze geliyor.

Suriyeli sığınmacılar üredikçe, sorunları da çoğalıyor.

Bu yüksek faturayı da fakir Türk halkının ödeyeceği belli değil mi?..

Ege denizinin, “ölüm denizi” olarak anılması, biraz da bizim öngörüsüzlüğümüzden oldu.

Sorumluluğumuz az değildir…

ABD ve AB’nin  yerinden yurdundan ettiği insanları, Türkiye’ye postalama çabası başarılı olursa, Anadolu’nun toplama kampına dönüşeceği kesindir.

Devletin kılcal damarlarına kadar sızan Fetullahçı Terör Örgütü’ne karşı mücadelede, henüz  arzu edilen noktaya gelinemedi…

“Paralel Yapı” da denen, ABD uzantılı bu örgütün TSK’ya bile sızdığı söyleniyor.

Yargıda görevli, 5000 civarında savcı ve yargıçları olduğu biliniyor!

Cumhurbaşkanı, üyelerinin çoğunu Abdullah Gül’ün seçtiği AYM kararlarını sanırım biraz da bu nedenle tanımıyor!

Kandil’in destekleme sözü verdiği Gül ve arkadaşlarından,  AKP’yi bölmeleri bekleniyor…

Bu şekilde gelecek iktidar, Türk halkının olamaz tabi…

Hükümetin tökezlemesi halinde, üzerine ilk çullanacak olan eski ortakları pusuda bekletiliyor…

***

Meclis’teki muhalefetin maskesi ise çoktandır düştü: Devlet Bahçeli, geleceğini AKP’nin “B Planı”na bağlamış.

Erdoğan’ın, yeni anayasa yapma planını, kayıtsız koşulsuz  destekliyor.

Hükümetin Meclis’te  ihtiyaç duyacağı oyu, vermeye hazırdır!

Yeter ki, hükümet mahkemeyi etkileyip kurultayın toplanmasını engellesin.

Bağımsız olmayan yargıya, böyle işleri yaptırmak her zaman mümkündür!

***

HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına, MHP hükümetten daha hevesli görünüyor…

Bahçeli her zamanki gibi, partisini hükümetin yedek lastiği gibi kullanıyor.

Bu Meclisi, yeni bir anayasa yapma konusunda yetkili gören Dersimli, önceki dönem kadar rahat değildir.

Tabandan gelen baskılara eskisi gibi direnemiyor.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasından kalkmak zorunda kalan Y-CHP yönetimi, HDP için elinden geleni yapıyor: Hükümetin HDP milletvekillerini suçladığı gibi, Y-CHP de AKP hükümetini suçluyor.

Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın yaptığı, ev sahibini yakalayan yavuz hırsızınki ile aynıdır…

Sanki “Açılım”a açık çek veren Kılıçdaroğlu değilmiş gibi, pişkin pişkin hükümet üyeleri hakkında, terör örgütüne yardım ve yataklık yaptıkları için suç duyurusunda bulunabiliyor!..

Yıllarca Öcalan’ın propaganda bürosu gibi çalıştırılan Y-CHP, HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasını, bütün suçlar için ele alma şartına bağlayarak, konuyu sulandırmaya çalışıyor.

Apo’nun “Kemal’e selamımı söyleyin…” şeklinde başlayan talimat cümleleri unutulmadı ki!

5 Haziran seçimlerinden önce, barajı atlaması içindestek verdikleri HDP’ye, bu noktada yapabilecekleri yardım, ancak  bu kadar olabilir…

Anlaşılan; küresel güçler, PKK’nın hendekte boğulmasından sonra, uzantısı HDP’nin Meclis’teki işini Y-CHP’ye yaptıracaklar…

***

ABD ve AB’nin TBMM’nde sözcülüğünü yapan Kılıçdaroğlu’nun işi zordur.

Gidişattan memnun olmayan Baykal, bu yüzden sahneye çıkmak zorunda kaldı.

Eski genel başkan, “CHP’de yönetim sorunu olduğunu bilmeyen kalmadı” diyerek, acil yönetim değişikliğine işaret ediyor.

İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, “CHP kimsenin babasının malı değil” diyerek, Dersimliye karşı aday olacağının işaretini verdi…

***

Türkiye’nin içinde bulunduğu bu tablo karşısında; gündemi hala Cumhurbaşkanı Erdoğan belirliyor.

İçerisinde bulunduğu zor durumu, herkesten çok daha iyi bildiği için, iktidardan düşmesi halinde başına gelecekleri de tahmin edebiliyor!

Dışarıda güvenebileceği bir tek dostu kalmadı!

Tek dayanağı, onu Cumhurbaşkanlığına taşıyan fanatik taraftarlarıdır.

Onlar arasında dağılma başlarsa eğer, tepe taklak yuvarlanacağını çok iyi biliyor!

O bakımdan, mesaisinin çoğunu tabanını bir arada tutmaya harcıyor.

14 yıldır mağduriyet edebiyatı ile desteğini aldığı bu kesimi, elinin altında tutmak zorundadır.

Aslında başka seçeneği de yok gibidir!..

***

O bakımdan, eşini sahaya sürmek zorunda kaldı.

Emine Hanım; ha bire yalan, yanlış ve iftira niteliğinde sözler ediyor!

Türk halkına, tarih dersi vermeye zorlanıyor…

Atatürkçü düşünceye ve Cumhuriyet’in niteliklerine bağlı duyarlı kesimlerin, bu duruma sessiz kalmayacağı açıktır.

Cevap verirken, burunlarından soluyacakları ve kantarın topuzunu kaçıracakları kesindir!

Nitekim öyle de oluyor!

Erdoğan’ın “B Planı”nda her kesim, bir şekilde beklenilen rolü oynamaya devam ediyor…

Buradan yeni bir mağduriyet alanı yaratılacağı görülüyor!..

Erdoğan, yine mitinglerde “mahremime girildi” diye ağlamaya başlayacaktır!

Ardından baskın seçim!

***

İlk genel seçimde;  AKP 400 milletvekili alabilir mi?..

Bu sayıyı bulursa eğer, hiç kuşkunuz olmasın saltanat o an geri gelir!

O gün karşıdevrimin hukuku tescillenir!

AKP’nin “başarısı” için kullanılacak malzemelerin tümü hazırlanmıştır: Hükümetin, “Açılım”dan vazgeçip, PKK ilemücadeleye geçmesi iyi puan getirir.

HDP milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırması ve partinin kapatılması halkın bayağı hoşuna gidecektir…

Muhalefetin PKK ve Cemaat’e kol kanat germesi, AKP’yi yeniden umut haline getirir…

“Paralel Yapı”nın devletten temizlemesi ayrı bir artıdır.

Türkiye’ye beyzbol sopası gösteren Obama’ya, Erdoğan’ın  “Eyy Amerika…” diyerek efelenmesi, antiemperyalistlerin yüreğine su serper.

Bu eylemlerin ne kadarı oya döner bilinmez ama AKP’nin en azından bir dönem daha iktidarını garantiler…

***

Bağıra bağıra gelen bu senaryoya karşı muhalefetin bir planı var mıdır?

Muhalefet kanadında, esaslı bir program ve yönetim değişikliği olmadan, gidilecek seçimlerin galibi bugünden bellidir!

Yüzde on barajı zaten yerinde durmaktadır.

Ele geçirilip, ayarlanmış muhalefet, ancak AKP’nin daha güçlü olarak yeniden iktidara gelmesine katkı sağlayabilir!..

Gerisi, külahıma anlatılacak hikayedir!..
Cemil CAN·13 MART 2016 Pazar

 NATO PKK’NIN MÜTTEFİKİ Mİ?‏ Cemil Can

“Terörle müzakere”, başka bir söyleyişle; “Çözüm süreci” veya “Açılım” denen politikalar bir ABD dayatmasıdır…

Dolayısıyla “Çözüm süreci” NATO’nun önemli bir derdidir!..

Bu yüzden NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, PKK’ya yapılan operasyonları eleştirerek “açılıma dönülmesini” istedi!.. (1)

Anımsarsanız Kuzey Irak’taki koordinasyon merkezinde bulunan ABD subayları da Genelkurmay’a “Orada unsurlarımız var” diyerek harekatın durdurulmasını istemişlerdi!..(2)

Kandil’deki ABD unsurlarının PKK olduğunu bilmeyen kalmadı. ABD, PKK’PYD’yi “Kara gücümüz” diyerek sahiplenmiştir. Gizli saklı bir şey kalmadı…

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, ABD’ninYPG‘yi (3) terörist bir örgüt olarak görmediğini ilan etti… (4)

Bu görüşlerle paralel olarak; Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da YPG’nin “vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum” olduğunu söylemişti…(5)

Dersimli Kemal,Türk halkını terör sorununun “askerle çözülemeyeceğine” inandırmakla görevlidir!.. (6)

***

YPG, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı kanadıdır, bu hususunda en ufak bir kuşku bulunmamaktadır!..

PKK’nın siyasi kanadı HDP’nin Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ise “Biz sırtımızı YPJ, YPG ve PYD’ye yaslıyoruz” diyerek, (7) PKK ile PYD arasındaki organikilişkiyi açık açık ortaya koymuştu…

İngiltere’de yayınlanan Independent gazetesi “Kürtleri destekleyin” başlıklı yazısında açık açık söylüyor:”IŞİD’i yenmenin tek yolu Kürt milisleri desteklemek. Bu nedenle Türkiye hizaya getirilmeli. Bu tip saldırıların sona erdirilmesini istemek Amerika’ya düşüyor” diyor… (8)

Emperyalistler Kürtleri destekleyerek Türkiye’yi “hizaya” getirecekler!..

Dolayısıyla en ufak bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde saflar belirginleşmiştir!..

Kimlerle savaştığımız da gizli değildir artık. Cephenin önündekiler ile arkalarındaki güçler bellidir…

Bu nedenlerle bu savaşın adı “İkinci Kurtuluş Savaşı”dır…

Ve bu savaşı da biz kazanacağız!..

***

“Terörle mücadele” İşçi Partisi’nden önce CHP‘nin geliştirdiği bir görüştür!..

CHP Parti Programının 113 sayfasında “terörle mücadele”nin esas alındığı yazılıdır… (9)

Bu nedenle de “terörle müzakere”ye karşı çıkan CHP’lileri, İşçi Partisine yakın veya üyesi gibi göstermek siyasi ahlaksızlıktır…

Kaldı ki, bugün için “6 Ok”u savunarak “Aslanlı Yol”da yürüyen tek parti İşçi Partisi’dir…

Hakkını teslim etmek gerekir…

7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı geçmesindenmutlu olacağını söyleyenlerin ne kadar büyük yanılgıiçerisinde oldukları bir kez daha ortaya çıkmıştır…

İşçi Partisi Meclis’e girseydi, Türkiye kesinlikle bu noktada olmayacaktı…

***

Dersimli Kemal’in bu konudaki görüşlerinin yanlışlığı ve aynı zamanda CHP Programına aykırı olduğu hususunda en ufak bir kuşku bulunmamaktadır!?..

Y-CHP‘nin küresel güçlerin masa başında ürettiği “Kürt sorunu”na bakış açısı; “Dersim”, “Seyit Rıza” , “Şeyh Sait” ve “PKK”’nın ihanetleri üzerinden oluşmuştur…

Bu sakat ve CHP’ye yakışmayan görüşleri nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun gelebileceği yer; elbetteki “PKK Kandil’e çekilse dahi silah bırakamaz” noktası olacaktır!..

Nitekim öyle de olmuştur… (10)

Dersimli, neredeyse TSK’ya teslim olmayı önerecektir!..

Bu görüşler, CHP’nin temel felsefesine taban tabana zıttır…

Bu nedenle parti programına uymamakta ısrarlı olan Dersimli Kemal’in sözlerine değer verme yerine, yürürlükte olan CHP Programına bağlı kalmak, CHP’liler için en doğru hareket tarzıdır…

***

Kemal Kılıçdaroğlu acaba programı kendi düşüncesine göre değiştirmeye neden teşebbüs bile edememektedir?

Öyle ya birkaç satırlık değişiklik, genel başkan ile program arasındaki uyumsuzluğu giderilebilir…

Nedense bu konu hep görmezden gelinmektedir.

Belli ki, CHP Yönetimini bir kaset operasyonu sonunda ele geçiren TESEV ekibi, böyle bir söylem değişikliğine gidildiğinde, delegenin ve üyelerinuyanacağından korkmaktadır..

***

Bu nedenle Y-CHP yönetimi yaşamakta olduğumuz sorunları iç siyasetle sınırlı olarak ele alarak günü kurtaracağını düşünmektedir…

Herşeyi Erdoğan’ın “başkanlık” sorunu etrafında ele alarak, ABD ile Türkiye arasındaki savaşı gözden kaçırmamızı istemektedir…

Hükümet bile hatalı Suriye politikasından “U” dönüşü yapmışken, Y-CHP yönetimi bu değişikliği 1 Kasım seçimleri ile ilgili bir hamle olarak gösterme çabasındadır…

Erdoğan, gerçekte elinde olmayan bu değişikliği bir fırsata çevirme ve bu fırsattan yararlanarak kendini kurtarma planları yapıyor olabilir.

Öyledir diye, baştan beri savunduğumuz “TERÖRLE MÜZAKERE EDİLMEZ, MÜCADELE EDİLİR” görüşünü terkedecek değiliz herhalde…

Yaşadıklarımızı iç siyasetin kirli kulvarlarından çıkartıp, emperyalizmin bölgemiz ve ülkemiz üzerindeki hesapları bağlamında ele aldığımızda, kolaylıkla ne yapmamız gerektiğini anlayabiliriz…

Yerimiz, toprak bütünlüğümüzü korumak için savaşan TSK’nin yanındadır.

Yurtseverliğin de devrimciliğin de gereği budur…

İnsan olmak da emperyalizme karşı olmayı gerektirir!..

Başka konularda bizim gibi düşünmeyen insanlarla, bu konuda aynı şeyleri düşünmüş olmayı umut verici bulmalıyız…

Bundan ötürü en küçük bir kuşkuya kapılmamak gerekir…

Çünkü yurt savunması bütün yurttaşlarla birlikte verilir…

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) Türkiye’nin bölücü terör örgütü PKK’ya yönelik kararlı operasyonu NATO’da da tedirginlik yarattı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonlarını eleştirdi, “açılıma dönüşmesini” istedi. Stoltenberg, “sorun gereksiz yere büyütülmemeli” dedi..

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/nato-tedirgin-operasyonlari-durdurun-h75814.html

(2) Amerika, Türk jetlerinin 10 Eylül’de Kuzey Irak’ta PKK kamplarına yaptığı hava harekatına “Orada unsurlarımız var” diyerek direndiği ortaya çıktı. Kuzey Irak’taki koordinasyon merkezinde bulunan ABD subayları, Genelkurmay’a harekatın durdurulması gerektiğini iletti. Ancak Genelkurmay “Orada ne işiniz var. Çekilin biz vuracağız” dedi ve 21 savaş uçağı PKK hedeflerini yerle bir etti.

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/abd-tsk-nin-pkk-kamplarina-yonelik-harektini-engellemeye-calisti-h75474.html

(3) YPG, Halk Koruma Birlikleri veya Kürtçe adından kısaltılarak YPG, Suriye’de kurulan ve faaliyet gösteren Kürt Yüksek Komitesi’ne bağlı silahlı örgüttür. YPJ ise YPG’nin kadın koludur..

https://tr.wikipedia.org/wiki/Halk_Koruma_Birlikleri

(4) “YPG terör örgütü değil”. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Washington D.C.’de düzenlediği basın toplantısında, ABD’nin YPG’yi terörist bir örgüt olarak görmediğini söyledi.

http://www.milliyet.com.tr/-ypg-teror-orgutu-degil-/dunya/detay/2121511/default.htm

(5) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı grubu YPG için “Bizim için YPG terör örgütü değildir. YPG kendi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur” dedi.

http://www.aydinlikgazete.com/m/mansetler/kemal-kilicdaroglu-ypg-teror-orgutu-degil-h55022.html

(6)http://www.ulusalkanal.com.tr/teror-askerle-cozulmez-ne-demek-makale,4750.html

(7) HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ,”Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye yaslıyoruz bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz” dedi..

http://www.milliyet.com.tr/figen-yuksekdag-sirtimizi-ypj-ye-gundem-2089792/

(8)http://www.independent.co.uk/voices/editorials/support-the-kurds-the-only-way-to-defeat-isis-is-by-supporting-the-kurdish-militias-therefore-turkey-10511742.html

(9) “Türkiye’nin Kuzey Irak’tan PKK’yı tamamen tasfiye etmek hem hakkı, hem görevidir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bu görev eksiksiz yerine getirilecektir. (…) Terörle etkili bir mücadele gerçekleştirmek için güvenlik güçleri yeniden yapılandırılacaktır. Uzman ve profesyonel elemanlardan oluşacak özel eğitimli güvenlik güçleri terörist saldırıları eylem aşamasına gelmeden ve mümkün olduğu ölçüde Türkiye sınırlarına ulaşmadan önlemeyi amaçlayan bir yapıya kavuşacak ve yeterli olanak, yetenek ve teknoloji ile donatılacaktır.” (Program, Bölüm IV, Sayfa:113)

http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/wp-content/uploads/2015/01/CHP_Program.pdf

(10)CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bir TV programında “PKK Kandil’e çekilse dahi silah bırakamaz” şeklindeki sözleri tepki çekti…

http://www.aydinlikgazete.com/politika/kilicdaroglunun-pkk-silah-birakamaz-sozleri-tepki-cekti-h76761.html

KARAKTERSİZLER‏    Cemil Can
Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin “Seçim hükümeti kurulurken, CHP içinden bazı isimlere teklif götürüleceği” iddialarını sorması üzerine  “CHP’de o kadarkaraktersiz insan yoktur” (1) yanıtını vererek taşı gediğine oturttu!..

Dersimli Kemal, Anayasa’nın 114 ve 116. maddelerine göre kurulacak Geçici Bakanlar Kurulu’nda görev almayı “karaktersizlik” olarak değerlendirmiş…

Ana muhalefet partisinin lideri, “karakter” sözcüğünü argodaki anlamı (2) ile kullanmayacağına göre, felsefi anlamı (3) ile kullandığından kuşku duyulmamalıdır…

Başta Tuğrul Türkeş olmak üzere, seçim hükümetinde görev alanlar Dersimli Kemal’in “karakter testi”nden sınıfta kaldılar!..

Bu tanımlamaya göre, Davutoğlu’nun son kabinesi tamamen “karaktersiz”lerden oluşmaktadır!?..

***

AKP ile koalisyon hükümeti kurmadan önce belirlenmiş 14 ilkenin,neredeyse tümünden vazgeçmeye hazır birine; elbette ki, “düşünce ve hareketlerinde tutarlı” kişi denemez!..

Bu durumda “karaktersiz” sıfatı en çok Kılıçdaroğlu ile örtüşüyor…

Anayasanın öngördüğü bir görevi kabul etmeyi “karaktersizlik” olarak niteleyen biri, ne yazık ki Cumhuriyeti kuran partinin hala lideridir…

Anayasada öngörülen 45 günlük sürenin çoğunun boş konuşmalarla doldurulmasının baş sorumlusu da odur…

AKP tarafından kendilerine hükümet ortaklığı teklif edilmediğini kendisi ikrar etmişti…

Buna rağmen, görüşmelere neden devam edilmiştir?

Dersimli, CHP’nin yeni milletvekili adaylarını belirlemeden önce bu soruya yanıt vermek zorundadır…

***

CHP heyetinin, en kısa süre içerisinde Davutoğlu’nun hükümet kuramayacağını ortaya koyması ve hükümet kurma görevinin CHP’ye verilmesine olanak sağlaması gerekirdi…

45 günlük sürenin dolmasına birkaç gün kalsa bile, Cumhurbaşkanının görevi ikinci büyük parti olan CHP’ye vermemesi ana muhalefetin ağırlığıyla ilgili bir meseledir.

Bu açık hak gasbı karşısında, son derece pısırık ve edilgen kalan Kılıçdaroğlu, erken seçim sonunda birinci parti olsa da hükümet kurmakla görevlendirilmeyebilir…

Böyle bir durumla karşılaşınca acaba ne yapacak?

Davutoğlu’ndan sonra hükümeti kurmak için kendisine görev verilmemesi halinde de aynı eylemin yapılması şarttı…

O eylemi yapacak medeni cesarette olan biri olmadığı anlaşıldı!

Yıllar önce “yemin etmeme” eylemi ile de karakterini göstermişti…

Biz anlamak istemedik…

Anlaşılıyor ki, Kılıçdaroğlu CHP’ye oy veren seçmenin hakkını ve hukukunu koruyacak yeterlilikte ve nitelikte değildir!..

***

Onun bütün amacı; “ön seçim” aldatmacası ile milletvekili seçtirdiği adamlarını bir kez daha seçtirebilmek ve böylece genel başkanlık koltuğunu koruma altına almaktır…

Çünkü Kılıçdaroğlu’nun sözüne güvenilemez!..

Başarısız olması halinde çekileceğine söz vermişti, bu sözünü de tutmamıştır…

Kemal Kılıçdaroğlu, Dersimlidir ama sözünün eri değildir!..

Dolayısıyla iktidara gelme gibi bir derdi bulunmamaktadır!..

AKP hükümetlerinin 13 yılda Devlette yarattığı tahribatı onarma ve rejimi değiştirme çabalarını geriye çevirmenin tek yolu kaldı: O da 6 Ok’a içtenlikle bağlı ve yürekli bir ekiple seçime gitmektir!..

Atatürkçü düşünce ile uzaktan yakından ilgisi bulunmayan, Cumhuriyet değerlerini özümsememiş, sağ partilerden devşirilmiş kişilerle seçim kazanmak imkansızdır….

Dolayısıyla CHP’nin bu ekiple ,1 Kasım’da da başarılı bir sonuç alamayacağı açık seçik ortadadır…

Belki,HDP’ye kayan oyları geriye gelebilir, hepsi o kadardır…

Bu da başarı sayılmaz tabi…

Denebilir ki, Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’nin varlığı, AKP iktidarda kalmasının temel güvencesidir…

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)http://www.ntv.com.tr/turkiye/kilicdaroglu-chpde-o-kadar-karaktersiz-insan-yoktur,SqV80HyV-0yqfl6CLWkuog

(2)https://eksisozluk.com/karaktersiz-insanlarin-genel-ozellikleri–4250741

(3)TDK Sözlüğüne göre karakter: (felsefe)Bireyinkendi kendine egemen olmasını, kendi kendisiyle uyum içindebulunmasını, düşünüşve hareketlerinde tutarlı,sağlam kalabilmesini sağlayan özellikler bütünü.

DÜŞMAN ORDUSUNDA İŞBAŞI YAPMAK!..‏

45 günde 55 şehit verdik…

Son gelen haber; Şırnak’ta hain kurşunların hedefi olan yüzbaşıydı,o da şehit olmuş.

Savaş, ABD ile Türkiye arasındadır ve bütün şiddetiyle devam ediyor…

Ne yazık ki, hatalı bir tespit, oldukça taraftar bulmuştur:

Geniş yığınlar, AKP’nin tek başına iktidara gelmesi için savaşı Erdoğan’ınbaşlattığına inanıyorlar…

Halbuki, TSK operasyonlara 24 Temmuz’da başlamıştı.

13 gün önce, 11 Temmuz’da PKK “çatışmasızlık bitti” diyerek askerlerimize saldırılmıştı…

Ağır darbe alan terör örgütü, şimde “Barış Bloku” oluşturarak savaşın psikolojik cephesini ayakta tutmaya çalışıyor.

Yaygın Erdoğan karşıtlığından yararlanarak, bu haklı savaşı “Sarayın Savaşı” gibi gösterme çabalarına, ne yazık ki, Y-CHP’de katılmış bulunmaktadır!..

Yoktan yere “Yurt severliği” ve “vatan savunmasını” AKP’ye bırakıyorlar!..

Dersimli,her zaman ki gibi PKK’yı CHP’ye “evlat edinmiş” gibidir…

***

Düşman çephesinde iş tutanlar, gerçeği çok fazla gizleyemeyecekler…

Çünkü, PKK ve türevlerini en anlaşılır şekilde “üst akıl” tanmlamıştır.

ABD’nin Savunma Bakanı Ashton Carter’ın tarifi şöyledir:

“Suriye’deki Kürtler tam da bizim önceden bahsettiğimiz nitelikleri sergiledi.Onlar, motivasyonu yüksek, alan işgal ederek ve koruyabilenkara kuvvetleridir”  dedi… (1)

ABD’ye göre PKK, hem alan işgal edebilir hem de işgal ettiği alanları koruyabilir niteliktedir…

PKK, öne çıkan bu yeteneği sayesinde, ABD ordusuna dahil olup, “kara gücü” olarak görev yapmaktadır…

Obama, bugünlerde PKK militanlarına SEAL komandoları (2) kadar önem vermektedir!

Buaçık itirafa rağmen, yaşamakta olduğumuz olayları, salt terör olayları olarak nitelendirmek aymazlıktır.

Kim ne derse desin savaş; ABD ile Türkiye arasındadır!

Bu noktada akla gelen soru şu olmalıdır: ABD ve AB’nin desteği ile iktidara gelen AKP’nin ABD ile arasında ne olmuştur da savaşacak noktaya gelmişlerdir.

Daha düne kadar BOP’nin eş başkanlığını yürüten Erdoğan, bugün bu projesinin yıkılması için neden var gücüyle çalışmaktadır?

Bu soruların doğru yanıtlarını bulmadan, olup biteni kavramak oldukça zordur.

Acaba ABD’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın “üzerini çizme” nedeni nedir?

Biliyoruz ki, 17 ve 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operesyonlarının düğmesine basan Obama’dır.

Kudretli savcı Zekeriya Öz’ün kaçmasından sonra, kanıtları Cemaat’in polis ve yargı içerisine sızdırdığı adamları ile toplandığına  kuşkumuz kalmadı…

Cemaat, adeta CIA’nın Türkiye içerisindeki birimi olarak görev yapmıştır…

***

Bütün bunlardan daha önemli, önce yaşanmış ve ABD açısından son derece dikkatle izlenen gelişmeler vardır.

İşte Erdoğan’ın gözden çıkartılma nedenini bunlar arasında aramak gerekir…

Bu nedenlerin başında; “Türk Akımı” olarak bilinen doğalgaz taşıma anlaşması gelmektedir.(3)

Jeo-stratejist Thierry Meyssan’ın, ”Erdoğan Sisteminin Sonuna Doğru”(4) başlıklı makalesinde; Erdoğan’ın bu adımı “NATO kurallarını çiğnemek cesareti” olarak nitelendirilmektedir.

İşte Rusya ile imzalanan bu anlaşmadan sonra, AB ile olduğu gibi ABD tarafından da Erdoğan’ın üzeri çizilmiştir.

Kavga her zaman olduğu gibi petrol ve doğalgaz üzerinedir!

Dolayısıyla bundan sonraki gelişmeler, Erdoğan’ı iktidardan düşürmek ve uyumlu yeni işbirlikçileri iktidara getirmek üzerine kurulmuştur.

Bu durumu bilen Erdoğan, Saddam ve Kaddafi’nin akibetine uğramamak için kendini korumaya almıştır.

Tekrar edelim: Savaş ABD ile Türkiye arasındadır…

Bu savaşı “Sarayın Savaşı” veya “Erdoğan’ın Savaşı” gibi gösterme çabaları, küresel güçlerin tarafına geçip, onların psikolojik savaşını yürütmekten farksızdır…

Bir anlamda, küresel güçlere askerlik yapmaktır…

RTE’nin 13 yıllık iktidarında yaşattıklarından ve yarattığı nefretten yola çıkarak; küresel güçlerin ekmeğine yağ sürecek şekilde propagandalarına alet olmak, en büyük ihanettir…

Bu yüzden terör örgütü PKK’nın ortadan kaldırılmasını hedef alan bu operasyonlara karşı çıkmak, dürüst bir yurttaşın işi olamaz!…

Dolayısıyla, operasyonların başarısından Erdoğan da yararlanacak diye, “barış” çığlığı atarak, karşı tarafta yer almak; doğrudan düşmanın psikolojik harp dairesindeişbaşı yapmak anlamına gelecektir…

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)http://www.aydinlikgazete.com/politika/carter-pydliler-motivasyonu-yuksek-kara-kuvvetimiz-h75776.html

(2)https://tr.wikipedia.org/wiki/Navy_SEALs

(3) http://www.aydinlikgazete.com/m/dunya/ab-uyesi-olmamanin-avantaji-turk-akimi-h60071.html

(4)http://www.voltairenet.org/article187841.html

Meyssan’ın bu makalesi, Habip Hamza Erdem tarafındanTürkçeye çevrilerek özetlenmiştir. Takip eden bağlantıdanmakaleye ulaşabilirsiniz. Okumanızı öneririm.

http://www.dunya48.com/habip-hamza-erdem/26014-habip-hamza-erdem-bati-erdogan-nasil-goruyor

KİMİNLE SAVAŞTIĞIMIZI BİLELİM!..

2 Ağustos 2015, 11:31

PKK, 11 Temmuz’da “çatışmasızlık bitti” diyerek, askerlerimize saldırdı!..

Bu tarihi unutmayalım…

Sonra,Suruç’taki canlı bomba eylemi yapıldı. Ardından Türkiye IŞİD’e operasyon başlattı. PYD mevzileri de vuruldu!..

PKK ise, misilleme olarak uykudaki polislerimize suikast yaptı. İki şehit verdik…

Küresel güçlerin amacı Türkiye’yi karıştırmak ve savaşmadan teslim almaktı. Karıştırdılar da…

PKK’ya operasyonlar başlamadan önce:

-Diyarbakır’daki HDP mitinginde bombanın patlamasından sonra, halkasoğukkanlılık tavsiye eden HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Suruç olayından sonra: ”Artık halkımız kendi güvenliğini almak zorunda” diyerek, silahlanma önerdi!..

Suruç’tan 4 gün önce, KCK Yöneticisi Cemil Bayık:” Silahlanın, yer altı sistemi kurun,tüneller kazın” diye emir vermişti!..

-HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ise: ”Biz sırtımızı YPJ’ye,YPG’ye ve PYD’ye dayıyoruz” diyerek tehdit etti…

Hakkarı Milletvekili Abdullah Zeydan: ”PKK’nın öyle bir gücü var ki, sizitükrüğü ile boğar”dedi…

Bir tek Türk halkının sırtını dayayacağı yeri gösteren yok!..

Operasyon başladıktan sonra:

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Alistair Baskey, PKK’ya “Türkiye hükümetiyle diyaloğa girme” çağrısı yaptı… PKK’nın Türkiye ilebir cephe dahaaçmasını akıllıca bulmayan yetkili, PKK’ya yönelik operasyonlarda; Türkiye’den “makul” olmasını beklediklerini söyledi…

ABD’li yetkililer tek hedeflerini, IŞİD’in elinde tuttuğu son sınır hattından sökülmesi olarak açıkladılar…

Suriye’ye “demokrasi getirmek” için Esat’ı devirme, insan hak ve özgürlükleri getirme vb. gibi masalları anlatma işini ise bizim ahmaklara bıraktılar…

Onların tek hedefi: Türkiye’nin son sınır hattının ele geçirilmesidir…

İngiliz gazetesi Finansial Times’e göre,olağanüstü NATO toplantısında; Türkiye’den PKK’ya yönelik operasyonları “kısıtlaması”ve “orantılı karşılık” vermesinin istendiği yazıldı..

Bizlerin silahsız gösteri ve yürüyüşlere müdahale eden polisten sürekli istediğimiz “orantılı güç kullanma” gibi bir şey yani… PKK ne yaparsa, siz de o kadar karşılık verin diyorlar. Çünkü PKK onlara daha çok lazım, bitirilsin istemiyorlar…

Yoruma ihtiyaç duyulacak bir tek sözcük kullanmadılar!..Her şey son derece açık…

***

4 Mart 2006’da Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olduğunu açıklayan Erdoğan, iki günlük resmi Çin ziyaretinde; “Çin ile ilişkilerimizestratejik(1) açıdan bakıyoruz” dedi…

Bu cümle ile verilen mesaj çok önemlidir!…

Bana biraz, Erdoğan NATO’ya parmak sallıyor gibi geldi!..

Çin ile ilişkilere “stratejik” bakmak, Şanhgay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ)(2) göz kırpmakanlamına da gelir…

Çin’i üst üste 3 kez ziyaret eden Erdoğan, Çin’in toprak bütünlüğüveegemenliğini desteklediği mesajını verdi…

Az iş değildir; “Doğu Türkistan İslami Hareketi”nide terör örgütü olarak kabul etti…

Çin tarafı ise, Türkiye’nin IŞİD ve PKK’ya karşı mücadelesinidesteklediğini ifade etti…

Yakın geçmişte “Yüksek İrtifa Gelişmiş Hava ve Füze Savunma Sistemi” ihalesinde en uygun fiyatı Çin’in vermesi, Türkiye-Çin ilişkilerinden ABD ve NATO’nun duyduğurahatsızlık,buna rağmen Türkiye’nin Çin ile görüşmeyi sürdürmesi, (3) birlikte değerlendirildiğinde; örgütün “diyalog ortağı” olan Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanının ağzından çıkan bu bir cümlelik mesajında; “strateji”sözcüğünün kullanılması, akıllara bu olasılığı getirmektedir…

Bana göre Türkiye’nin tercihi son derece doğru ve isabetlidir…

***

Devletlerarası ilişkiler çok yönlü ve karmaşıktır. Bu ilişkileri kısa süre içerisinde kestirip atmak öyle kolay olamaz elbette…

Nitekim,Türkiye bir taraftan ŞİÖ’ne yaklaşırken,diğer taraftan ABD ile “İncirlik Mutabakatı”nı imzalamak zorunda kalmıştır!

İlginçtir; bu mutabakatla PKK’nın Suriye kolu PYD,terör örgütü kabuledilmemiştir!..

PKK’nın gövdesi terör örgütüdür ama kolu değildir!?..

Pentagon sözcüsü Jeff Davis: “PKK ayrıdır YPG ayrı”demiş…

Pentagon’un bu açıklamasından hemen sonra, YPG sözcüsü Redur Xelil: “PKK ile örgütsel bağlantımız yok”dedi…

Ardından,ABD Dışişleri Sözcüsü John Kirby:“İncirlik sayesinde YPG’ye daha aktif destek vereceğiz”dedi…

Beyaz Saray Sözcüsü Eric Shultz ise: “Gerilimin düşmesi ve barış sürecine geri dönüş çağrısı yapıyoruz” dedi…

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü MarkToner’ın: ”IŞİD’e karşı savaşan grupların tamamına ABD tarafından destek verilir” şeklindeki açıklamasından sonra; “İncirlik mutabakatı ile YPG’ye aktif destekleriniartıracaklarını”söyledi…

Shultz, “PKK’nın saldırılarını kınıyoruz, PKK bir terör organizasyonudur, Türkiye’nin savunma hakkına destek veriyoruz” diyerek, PKK’nın vurulmasına itiraz etmedi…

New York Times’ta çıkan bir açıklamada; ABD’li bir yetkili, “Türkiye, YPG’ye saldırmayacağı konusunda güvence verdi” dedi…

İngiliz The Economist gazetesinde ise: ”Türkiye bölgedeki kaosuartırıyor” yorumu yapıldı…

Bu gazetede yayınlanan makalede; PKK’yı vurarak, olası bir erken seçimde HDP’ye kayan oyları geri alarak, Anayasayı da değiştirecek şekilde, AKP’yi tek başına iktidara getirmek için açılımın sonuçlandırıldığı savunuluyor…

Türkiye’deki Erdoğan karşıtlarının hemen hemen tümü, bu görüşte birleşti!..

Bizimkiler,Türkiye’nin başarısından Erdoğan da yararlanacak korkusu ile neredeyse başarısızlığı savunacak noktaya geldiler.Akıl ve mantıkla açıklanamayacak şekilde kendilerini kaybettiler!..

Gelişmeler bu yönde ilerleyince Davutoğlu da, “PYD’nin Suriye’dekikazanımlarından rahatsız olmadığımızı”açıklamak zorunda bırakıldı…

PYD kazanımlarının; Türkmen, Arap ve Yezidilerden boşaltılan alanlara, Kürtlerin yerleştirilerek “demografik yapı”nın Kürtler lehine değiştirilmesi ve PYD’nin kurduğu “kanton”lar olduğu, tartışma konusu bile değildir!..

Bu kadarı yeterli görülmemiş ki,Başbakanlık Basın Müşaviri Osman Sert’e: “Suriyeli Kürtlerle savaşmıyoruz” açıklaması yaptırılmıştır!..

Sanki  ABD’nin, Ortadoğu’da kendi askeri yerine, Kürtleri bir süre dahakullanabilmesi için hükümetimizi böyle bir açıklama yapmaya zorlamışlar ve mecbur bırakmışlar gibi…

Yoksa,PKK’yı bombala ama sakın koluna bir şey yapma isteği izah edilebilir mi?..

Tam da bu noktada; Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmaktan ziyade, bağımsız düşünme yeteneğini geliştirmeye ihtiyaçları vardır denebilir…

HDP’nin Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın sırtını yasladığı;YPJ, YPG ve HDP’ye, ABD destek verdiğine göre, son tahlilde Figen’in dayandığı güç ABD’dir…

Obama’nın “kara gücümüzdür” dediği PKK/PYD’nin görevi bellidir!..

ABD’nin IŞİD’e karşı Ayn El Arap’ta (Kobani) çatışan PYD’ye havadan attığı 24 ton silah ve mühimmatın bir kısmı, hava kuvvetlerimizin 7.operasyonunda, 5 ayrı gizli depoda vurularak imha edildi…

Çok açık ve net olarak ortaya çıktı ki, bugün savaştığımız güç; Kürt halkının değil ABD’nin kurup desteklediği terör örgütü PKK ve türevleridir… Tıpkı El-Kaide gibi…

ABD’nin içerimizdeki en tehlikeli müttefiki ise, ne yazık ki, “Silahlı mücadele ile bu iş çözülmez”diyerek; hala utanmadan,sıkılmadan “terörle müzakere”yi savunan Kılıçdaroğlu’nun Y-CHP’sidir!

2000’li yılların başında, silahlı mücadele ile terörün nasıl bitirildiğiniunutturmak için yapılmadık şaklabanlık kalmadı…

Aynı şekilde “Fetullahçı Terör Örgütü” (FTÖ) de ABD’nin himayesinde palazlanmıştır.

Bu örgütün mensupları, “ajanlık yapmak”ve “milli orduya kumpas kurmak” suçlamaları ile yargılanmaktadırlar.

En gözü kara savunucuları Y-CHP’nin milletvekilleridir…

Böylece Türkiye’de; biri ABD-AB (NATO) çıkarlarını savunmak için verilecek her görevi yapmaya amade işbirlikçiler, diğeri Türkiye tarafında kalan ama sırtını dayayacak bir yeri de bulunmayanlar olmak üzere,saflar belirgin hale gelmiştir…

Türk halkı, bu ahval ve şerait içerisinde bir çıkış yolu ararken;son 12 gün içinde 17 evladını daha teröre kurban vermiştir. Kalleşçe şehit edilen bu yiğitlerimizin(4) kanı, Türk Ordusu’na adeta “teslim ol” çağrısı yapan, bu ABD-AB işbirlikçisi hainlerin eline bulaşmıştır!..

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)Strateji:Eskilerin sevkülceyş dediği strateji sözcüğünün anlamı:Bir ulusun veya uluslar topluluğunun, barış ve savaşta benimsenen politikalara destek vermek amacıyla politik, ekonomik, psikolojik ve askeri güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatıdır…

Bir milletin savunmasında askeri, siyasi, ekonomik ve manevi güçleri bir arada kullanma ve düzenleme sanatıdır.

Eski Yunancada strategos kökünden gelen ve “Generalin Sanatı”anlamına kullanılan strateji sözcüğünün çeşitli zamanlarda değişik tanımları yapılmıştır: Clawewitc’e göre, “Harbi kazanmak için muharebeleri kullanma sanatıdır”, Moltke,”Bir çare bulma, en zor şartlar altında icraatta bulunma sanatıdır” demiştir. Baufre ise, “Anlaşmazlıkların halli için kuvvete başvuran iki hasmın diyalektiğidir” diye tarif etmiştir…

Askeri strateji,silahlı kuvvetlerin ya da bu kuvvetlerin bünyesindeki kurumların stratejik amaçlarına ulaşmak için izledikleri yoldur.

(2) Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ):26 Nisan 1996’da Şanghay’da toplanan beş ülkenin Sınır Bölgelerinde Askeri Güvenin Derinleştirilmesi Anlaşması’nın imzalanmasıyla Şanghay Beşlisi (Rusya, Çin,Kazakistan,Tacikistan,Kırgızıstan) kurulmuş oldu… Özbekistan’ın katılımı ile üye sayısı altıya ulaştı ve 2001 yılında ŞİÖ’nün kuruluşu ile sonuçlandı.

Dünya petrol üretim ve kullanım pazarının yarısından fazlasını elinde bulunduran ve Hindistan, İran, Moğolistan ve Pakistan’ın gözlemci olarak bulunduğu örgüt, ABD’ye karşı etkili bir kutup oluşturmaktadır. Dönemin Rusya Devlet Başkanı Putin, örgütün Ağustos 2007’deki Bişkek zirvesinde; “Tek kutuplu dünya kabul edilemez”diyerek birliğinmisyonunu ifade etmiştir.

Çıkış noktasına baktığımızda; üye ülkelerin sınır bölgelerinde askeri güvenliği sağlamak gibi görünse de, birincil amacın “Batı”ya karşı alternatif ve etkili blok oluşturmak,ikincil amacın ise dünya nüfusunun 1/4’ünün yaşadığı coğrafyada; en büyük güvenlik tehditleri olarak deklare ettikleri terör,ayrılıkçılık ve aşırıcılıkla mücadele adı atında, bu coğrafyada yaşayan halk ve uygarlıkları dizginlemektir.

ABD karşıtı ilk ciddi adım, 2005’te atılmıştır. ŞİÖ zirve toplantısında, ABD’ye Orta Asya’daki askeri varlığına son verme çağrısı yapılmıştır.Bunun üzerine, Özbekistan’daki ABD askerleri ülkeyi terketmişlerdir.

Ağustos 2007’de ŞİÖ’ne üye altı ülke, Rusya’nın Ural Dağları’nda “Barış Misyonu 2007” adıyla ortak bir askeri tatbikat gerçekleştirdi.

Türkiye 2012’de örgüte “diyalog ortağı” olarak katıldı. Katılım sonrası kararı değerlendiren Çin’deki akademisyenler ve Rus analistler, bu kararın hem ŞİÖ hem de Türkiye açısından bir devrim niteliğinde olduğunu belirttiler.

Ekonominin hızla büyümesi Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) petrole olanbağımlılığını artırmış; 1993 itibariyle Çin’i petrol ithal eden ülke konumuna getirmiştir.Basra Körfezi bölgesine bağımlılığı azaltmak amacıyla arayışlara giren CHC, özellikle Rusya ve Kazakistan ile petrol boru hattı konusunda bir dizi anlaşmaya imza atmıştır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eanghay_%C4%B0%C5%9Fbirli%C4%9Fi_%C3%96rg%C3%BCt%C3%BC

(3)http://www.pau.edu.tr/zyilmaz/tr/sayfa/kritik-gelismeler-ulkemizin-basini-fuze-gibi-dordurdu-artik-zamani-geldi

(4) 20 Temmuz’da; Uzm. Onbaşı Müsellim Ünal, 22 Temmuz’da; Polis Memurları Okan Acar ve Feyyaz Yumuşak, 23 Temmuz’da; AstsubayYalçın Nane, Polis Memuru Tansu Aydın, 25 Temmuz’da; Başçavuşİsmail Yavuz, Uzmançavuş Mehmet Koçak,26 Temmuz’da; Polis Memuru M.Fatih Sivri, 27 Temmuz’da; Binbaşı Arslan Kulaksız, 28 Temmuz’da; Uzmançavuş Ziya Sarpkaya, 29 Temmuz’da; Polis Memuru Mehmet Uyar,30 Temmuz’da; Üsteğmen İbrahim Tanrıverdi, Onbaşı Hamza Yıldırım ve Er Ömer Kaan Kandemir, 31 Temmuz’da; Polis Memuru İsa İpek,Polis Memuru Serdar Kazar ve 1 Ağustos 2015’te J.Uzm.Çavuş Ali Gökçe şehit edilmişlerdir.

“BİLMİYORDUM” MAZERETİ KALMADI!..

CEMIL CAN· 29 ŞUBAT 2016 PAZARTESI
AKP’nin  Paralel Yapı, cemaatlerin Cemaat, muhaliflerin “F Tipi”, kendilerinin Hizmet Hareketi, yargı organlarının ise Fetullahçı Terör Örgütü olarak adlandırdığı örgütlenme;   23 Şubat 2016 günü bir hukuk metninde faaliyetleri esas alınarak tarif edilmiştir:

“…yargı içinde geçmişte doğrudan bilinmeyen, ancak; sistemli bir şekilde örgütlenen, kamuoyunda; Paralel Yapı, Cemaat, veya Fetullahçı Terör Örgütü gibi isimlerle anılan bir oluşumun tahakkümü altına girdiği,

kendilerinden olmayan herkesi herhangi bir şekilde, (Müfettiş raporları, sahte isimli ihbarlar, nereden geldiği belli olmayan bilgi notları gibi…) bertaraf etmeye matuf davranışlar içerisine girildiği, aynı örgütlenmenin özellikle 1980 yılının ikinci yarısından başlamak üzere; sistemli bir şekilde;emniyet teşkilatı mülki idare amirliği ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde de yapıldığı, belli bir güce eriştikleri varsayımıyla devlet içinde kendilerine uygun bir düzen kurmak amacıyla; organize bir şekilde hareket edip,tümüyle devleti yönetmeye kalkıştıkları,
özellikle; Türk Silahlı Kuvvetleri içinde, çoğunluğu kurmay subay ve general olan personelin, başka yerlerde yapılmış sahte ihbar mektupları ile yine kendilerinin dijital ortamda kurguladıkları delilleri sistemli bir şekilde kullandıkları,

ordu mensubu genç teğmenlerin cep telefonlarına yüzlerce sayılabilecek kumpas niteliğinde amaca yönelik aleyhte kullanılabilecek mesajlar gönderdikleri, ve bunun ortaya çıkması sonucu sehven yapıldığı gibi gerekçelerle geçiştirildiği,

keza; Balyoz ve Ergenekon davalarında görüldüğü gibi; netice alma amaçlı olarak sanıklar tarafından gömüldüğü itibarını yaratarak, bir kısım silahların bir yerlere gömülüp, güya bulunmuş gibi işlem yapıp tutanaklar tutulduğu,

delillendirme çabaları içinde kullanılan bilgisayarlardan kendilerinden olmayan kişilere ait isimleri geçen belgeleri, yine kendilerinden ve kendilerine yakın subay, astsubay ve personel vasıtasıyla, bir yerlere koyup delil bulduk şeklinde kumpaslara girdikleri, kendilerinden olmayanları bertaraf edip, kendilerinden olanların önünü açmaya yönelik hareket içinde bulundukları, bu hususun DEVLET TARAFINDAN FARK EDİLMESİ üzerine; bu yapı ile, sistemli bir mücadeleye girişildiği de toplumun,kamunun ve yargının malumları olan husustur…” (1)

Kısaca FETÖ de denilen Fetullahçı Terör Örgütünü,  İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi hükmünün gerekçesinde tanımlamıştır.
Yukarıdaki ifadelerde bana ait bir tek sözcük yoktur.

Kolay okunması için bazı cümleleri ayrı satırlara yazdım.

Alıntı olan metin, Emniyet teşkilatını tamamen ele geçirmek amacıyla, masa başında yazılan senaryolara,sahte kanıtlar üreterek, özel görevli ağır ceza mahkemesinde açılmış ve mahkumiyetle sonuçlanmış bir davanın,(2) Yargıtay 16. Ceza Dairesinde bozulmasından sonra verilmiş beraat kararının gerekçesinden alıntıdır. (3)

Emniyet teşkilatında üst düzey görevlerde bulunan başarılı emniyet müdürleri Mustafa Gülcü ile Celal Uzunkaya hakkında açılmış olan davanın, beraatle sonuçlanması, bir dönemin kapandığının en önemli kanıtıdır…

Emniyette üst düzey görevlerde bulunan  ve kumpaslarla hedef alınan diğer emniyet müdürleri; Emin Arslan,Sabri Uzun ve Hanefi Avcı, bu karardan habersiz olarak “Devleti Tehdit Eden Terör Yapılanmaları” panelinde benzer tespitleri yapmışlardır… (4)

Hiçbir tereddüt göstermeden rahatlıkla diyebiliriz ki; İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı, aynı zamanda, “Hizmet Hareketi”nin bir terör örgütü olduğunun en çarpıcı kanıtıdır…

Bu örgütün finans kuruluşları ile propagandasını yapan kurum ve kuruluşlarına karşı yapılacak operasyonları, hukuka aykırı eylemlermiş gibi göstererek destek vermek,terör örgütüne destek vermek ve terör örgütünü iyi göstermek anlamına geleceğine kuşku yoktur.

Dolayısıyla bundan böyle, “F Tipi”ne karşı yapılacak operasyonlara, temel hak ve özgürlükleri savunmabahanesi ile kol kanat gerenler, bu örgüte bilerek veisteyerek “yardım ve yataklık” suçunu işleyecekler vesuçu ve suçluyu övmekle rahatlıkla suçlanabileceklerdir.

Asıl önemlisi ise bundan böyle, “bilmiyordum” mazeretinin arkasına saklanma olanağının, ortadan kalkmış olmasıdır…

FETÖ’nü savunanlar için “Aldatıldım” savunması da geçerli olamayacaktır tabi.

Zira ortada, kapı gibi mahkeme kararı bulunmaktadır…

Cemil Can
DİPNOTLAR:

(1) İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.02.2016 tarih ve 2016/69 Yeni Esas numaralı kararı.

(2) İzmir 10 Ağır Ceza Mahkemesinin 11.04. 2013 tarih ve 2010/78 E, 2013/54 K sayılı kararı.

(3) Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 28.12.2015 tarih ve E:2015/185, K:2015/5279 sayılı kararı.

(4)http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/emin-arslan-sabri-uzun-ve-hanefi-avci-f-tipi-orgutu-anlatti-h93072.html

POKER MASASI VE KARŞI DEVRİM‏  Cemil CAN
Cemil CAN
·  14 Şubat 2016 Pazar

Dersimli Kemal Ahmet Hakan’ın programında:Davutoğlu partimizi ziyarete geldiğinde; kendisine sordum. Hükümetin hangi icraatına anayasanın hangi hükmü engel oluyor. Bana öyle bir madde yok dedi. Yook!.. (1)

9 Şubat 2016 Salı günü yapılan grup toplantısında da benzer sözleri söyledi… (2)

Davutoğlu gibi Kılıçdaroğlu’na göre de yeni bir anayasa yapmaya ihtiyaç yoktur.

Bu doğru tespitten sonra, bu defa da 180 derecelik bir dönüşle çark ediyor; özgürlükçü bir anayasa yapmamız, darbe anayasasından kurtulmamız gerekiyor diyor!

Hazret Anayasa Uzlaşma Komisyonu adını hatalı bulmuş, bunun yerine “Türkiye’yi Darbe Hukukundan Arındırma Komisyonu” kullanılması daha doğrudur diyor.

Y-CHP, hem anayasa değişikliğine ihtiyaç yok demekte, hem de işin içerisinde…

İsim konusunda bayağı ısrarcı olacakmış!?..

Bugüne kadar anayasa 17 kez değiştirildi.

En esaslı değişiklikler, Ecevit’in başbakanlığı döneminde,  AB’ye uyum yasaları çıkartılırken yapılmıştı.

Daha sonra 2010 Anayasa Referandumu ile 12 Eylül hukukundan kalan diğer maddeler değiştirildi.

Yani anayasa baştan ayağa değiştirildi, “darbe anayasası” sözünün bir geçerliliği yok…

“Darbe hukuku”nu değiştirme söylemi dinlenebilir.

Lakin o konunun yeri de “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” değil.

Çünkü, yüzde 10 barajı, Seçim Kanunu’ndaki bir hüküm ve yasa değişikliği ile çözülebilir…

Aynı şekilde Siyasi Partiler Yasası’ndaki, “lider sultası”na ortam hazırlayan antidemokratik hükümler de yasa değişikliği ile giderilebilecek aksaklıklardır.

Nedense ne iktidar ne muhalefet bu konuyu ağızlarına almamaktadır…

Kılıçdaroğlu, arada bir bu konuya temas etmekte, fakat çözüm yolunu Anayasa Uzlaşma Komisyonu olarak gösterip, halkı yanlış bilgilendirmektedir…

Esasen yaptığı iş, bu komisyona ihtiyaç varmışinancını yerleştirmektir!..

Çünkü kurulan masa “poker masası”ndan farksız olmayacak!..

Bu oyunu en iyi oynayan AKP’dir ve her zamanki gibi yine o kazanacak!

Meclisin sil baştan yeni bir anayasa yapma yetkisi bulunmamaktadır.

Her şeyden önce buna anayasanın kendisi engeldir.

Bu konuda, İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal, Tuncay Mollaveisoğlu ile yaptığı programda çok doğru ve doyurucu açıklamalar yaptı. (3)

*** *

Hal böyle iken, Y-CHP ile Y-MHP’nin “yeni anayasa”  için kraldan fazla kralcı olmaları ne anlama gelmektedir?

Muhalefet partileri,  Erdoğan’ın “başkan” olmak için yaptığı hamleye neden alet edilmektedirler?

Bu soruların doğru yanıtlarını bulabilmek için bazıgerçekleri kabul etmek gerekiyor: 2002 yılında iktidara gelen gerici güçler, 14 yıllık iktidarları boyunca, adım adımkarşıdevrimi gerçekleştirdiler.

Sıra karşıdevrimin hukukunu yapmaya geldi!..

AKP’nin hukuk dışı icraatlarını soruşturulamaz hale getirmek ve fiili duruma uygun hukuk yapabilmek için,  yeni bir anayasaya ihtiyacı var!..

Zor olan bir gerçeği daha kabul edelim:

Y-CHP, karşıdevrimcilerin bu acil ihtiyacına öncülük yaparak,meşruiyet zemini oluşturmakla görevlidir!..

Bu gerçeğin bir başka anlamı da; Y-CHP’nin karşıdevrimikabullendiği ve sürekli bir AKP iktidarında, sürekli muhalefette kalma konusunda anlaşmaya vardığıdır…

*** *

İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın “Bu Anayasayı tanımıyoruz” (4) sözü ile Cumhurbaşkanı’nın kaymakamlara yaptığı, “Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir kenara” (5)  çağrısı, ne olup bittiğini anlamak için yeterli olmalıdır…

Erdoğan’ın konuşması içerisinde geçen “zihinsel inkılap” ile daha öncelerden AKP sözcülerinin söylediği ve “sessiz devrim” olarak tanımladıkları, bu karşıdevrim gerçeğidir!..

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:

AKP adım adım karşıdevrimi yapıyor, hukuku ise fiili duruma daha sonradan uyduruyor!

Şimdi sıra “başkanlık sistemi”ne  geçmeye geldi.

Fiilen başkanlık sistemine geçildi zaten…

Erdoğan başkan yetkilerinin tümünü kullanmaktadır.

Eksik kalan, bu fiili duruma hukuku uydurmaktır sadece.

Bunun için anayasa değişikliğine ihtiyaç var.

İşte AKP’nin duyduğu bu acil ihtiyaç, Dersimli Kemal ile Devlet Bahçeli tarafından giderilmektedir.

Kemal’in bu konuda söylediği sözlerin değeri, kendi gibi beş para etmez!

Cumhuriyet düşmanı olduğuna en ufak bir kuşku bulunmayan Dersimli Kemal, “Türkiye’yi Darbe Hukukundan Arındırma Komisyonu”  adını örtü olarak kullanmaktadır.

Göreceksiniz; Cumhuriyet’i kuran  Cumhuriyet Halk Partisi’ne Atatürk’ün Cumhuriyet’i yıktırılacaktır!

Belli ki, muhalefet partilerinin genel başkanları kendilerini o makamlara  getiren küresel güçlere diyet borçlarını ödemektedirler…

*** *

Bu büyük ihaneti perdelemek için başka küçük oyunlar da sergilenmektedir.

Parti tabanlarının hassas olduğu konularda sürekli gündem değiştirilmektedir:

Bu ihtiyaç Y-CHP’de Meclis’te Atatürk posterinin indirilmesi ile giderilmiştir…

Y-MHP de ise delegelerin kurultayı toplama iradesine değer verilmeyerek, akıl almaz bir tartışma başlatılmıştır…

Senaryolar Atlantik  ötesinde yazılmaktadır…

Zaman zaman Jeo Biden, İstanbul’a kadar gelip, adamlarına ne yapmaları gerektiğini anlatmaktadır…

Anlaşılıyor ki, bu dönem iktidar ve  muhalefet işbirliği yaparak, “Türk Milleti”ni Anayasadan  çıkartmaya çalışacaklardır!

Bu arada Dersimli’nin CHP iktidarında mutlaka getireceğiz dediği; “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” da anayasa hükmü haline getirilmiş olacak!

Küresel güçlerin asıl istediği değişiklikler, kolayca geçecekler.

Görüldüğü gibi; CHP iktidar değil ama, Y-CHP  iktidardadır!..

Erdoğan’ın “başkanlığı” karşılığında, “uniter devlet”in parçalanması gerçekleştirilecektir…

“Anayasa Uzlaşma Komisyonu”nda uzlaşma sağlanamaması çok da  önemli değildir.

Uzlaşmazlık konuları, nasılsa halkoyuna sunulacaktır…

Meydanlara inildiğinde, halkı kimin  etkileyebileceği  ise bellidir!..

Dersimli’nin  her seçimde tekrar ettiklerini yineleyeceği sır değil.

“Diktatör bozuntusu” ile başlayacağı konuşmalarını, 17/25 Aralık Olayları ile süsleyeceğinden adım gibi eminim.

Onun bu güvenilmez kişiliği nedeniyle, geçmiş seçimlerde olduğu gibi, bu inkar edilemez gerçekler  bile yine “zırva”  işlemi görecektir…

*** *

Ülke gündeminin birinci sıralarında; toprak bütünlüğümüz, güvenliğimiz, terör, mülteci ve ekonomi gibi yakıcı sorunlar varken, “yeni anayasa” yapmaya kalkışmak, gemi batarken restorantta keman çalmaya benzemektedir…

Küresel güçlerin AKP’yi iktidara getirerek karşıdevrimi gerçekleştirdiklerini kabul etmek ise kolay değildir!

Çünkü bu kabule göre, gereğini de yapmak gerekir.

Devrimler ve karşıdevrimler çoğu kez yavrularını da yerler…

Gülenlerin, Güllerin, Arınçların ve Çeliklerin tasfiyesini bu kapsamda değerlendirmek gerekir…

*** *

Karşıdevrim gerçeğini kabullendikten sonra, Cumhuriyet yanlılarının birinci görevi, karşıdevrimi durdurmak, geriletmek  ve yenmek olarak karşımıza gelir…

İşte bu nokta, yurtseverliğin test edileceği yerdir.

Bu görevleri yerine getirebilmek için; elimizdeki en etkili araçlar siyasal partilerdir.

Bu yüzden işgal edilip ele geçirilen; CHP ile MHP’nin, mutlaka işgalden kurtarılması gerekir…

Bu iki partinin halka doğru önderlik yapması sağlanmadan,uçuruma doğru olan bu gidiş durdurulamaz!

Gerçek muhalefet olmadan, iktidarla baş etmek ise  kolay iş değildir…

DİPNOTLAR:

(1)http://tv.cnnturk.com/tv-cnn-turk/programlar/tarafsiz-bolge/chp-lideri-kemal-kilicdaroglu-tarafsiz-bolgede

(2) https://www.youtube.com/watch?v=LCCv7r4QziU

(3) https://www.youtube.com/watch?v=FuQGRIhRnqM

(4)http://www.hurriyet.com.tr/icisleri-bakani-efkan-ala-anayasayi-tanimiyorum-28344069

(5) https://www.youtube.com/watch?v=xLDrFUQBNUQ

BEYAZ SARAY’IN SAVAŞI!..

Cemil Can· 24 OCAK 2016   Pazar

PKK şehir savaşlarında köşeye sıkışınca, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden imdada yetişti…

Hazret, sanki sömürge valisi gibi, gelir gelmez yuvarlak masaya kurdu: İlk iş olarak iktidar ve muhalefet partilerinin “açılımcı” milletvekillerini çağırdı…

CHP’den; Sezgin Tanrıkulu, Fikri Sağlar, AKP’den; Galip Ensarioğlu ve Orhan Miroğlu, HDP’den; Leyla Zana ile Ayhan Bilgen İstanbul’a koştular…

MHP’nin duruşu bu defa iyiydi, toplantıya katılmadılar…

Biden, ikinci iş olarak PKK’ya destek verenakademisyenlere sahip çıktı…

Ardından İkinci Cumhuriyetçileri de unutmadı tabi.

Can Dündar’ın oğlu üzerinden, Silivri’ye destek mesajı gönderdi: “Çok cesur bir baban var, onunla gurur duymalısın” dedi…

Güvenlik kuvvetlerimizi uyarmayı da ihmal etmedi.

PKK’ya karşı yapılan operasyonlarda, “Sivillere zarar verilmemeli” dedi…

Mesajı alan PKK militanları, doğrudan sivillere ateş açmaya başladılar.

Karne almak için okulun bahçesinde toplanan çocukların üzerine bomba attılar…

Hainlerin patronu ve akıl hocaları geldi ya moral buldular.

Akıllarınca Türkiye’nin terörle mücadelesine uluslararası kuruluşların müdahil olmasını sağlayacaklar!..

Biden Obama’nın verdiği görevi yerine getiriyor.

PKK’nın Suriye kolu PYD’nin terör örgütüolmadığını Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışıyor…

Ortadoğu’daki karagücü olmayı kabullendikten sonra, ABD,  PKK’ya yaptığı askeri yardımların niteliğini de yükseltti… PKK’nın silah depolarında, ABD yapımı İnsansız Hava Araçları (İHA) var…

İncirlik Üssü’nden Suriye’deki terör örgütlerine gönderilen, silah monte edilmiş kamyonetlerin fotoğrafları, Pentagon’un resmi sitesini süslüyor.

PYD’nin askeri kanadı YPG de Suriye’de aynı kamyonetleri kullanıyor…

Bu ara ABD askerleri, terör örgütünün mevzilerinde görev icra ediyor ve  artık gizlenmiyorlar…

Teröristlerle birlikte çekilen görüntüleri elden ele dolaşıyor…

ABD’nin tüm bu hazırlıklarına rağmen Davutoğlu, ABD ile ters düştü: Biden’e  rağmen, ısrarla PYD’nin terör örgütü olduğunu söyledi.

Biden, Davutoğlu ile görüştükten sonra yapılan ortak açıklamada, PYD’yi ağzına alamadı tabi…

Davutoğlu da aynı şekilde davrandı…

Fakat PYD’nin silahlı kanadı YPG’nin terör örgütü olduğunu söylemeye devam etti.

Dik durduktan sonra, eğilen karşı taraf oluyor…

Biraz da diplomatik nezaket bunu gerektirdi denebilir…

Hiçbir yoruma ihtiyaç duyulmadan, rahatlıkla söyleyebiliriz: Doğu ve Güneydoğu’da PKK’nın vekaleten yürüttüğü savaşın gerçek tarafı ABD’dir…

Yani bu savaş Saray’ın değil, Beyaz Saray’ın savaşıdır…

Saflar, bu gerçeğe göre belirlenecek…

*** *** ***

Geldiğimiz bu noktadan, biraz geriye doğru gidip, CHP’nin 35. Kurultayı’nda açıklanan Sonuç Bildirgesi’ne bir kez daha göz atalım derim.

Dersimli Kemal’in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra,muhatap almayacağını söylediği R. Tayyip Erdoğan’ı, üstelik de kurultayın bir numaralı gündem maddesi haline getirip, tahrik edici bir uslüpla eleştirmesi sıradan bir olay değildir…

Kılıçdaroğlu, “Diktatör bozuntusu” dediği Erdoğan’dan, kat kat fazlasıyla yanıt alacağını Allah’ı bir bilir gibi biliyordu…

Zaten aradığı da buydu.

Diktatör nitelemesi üzerine Erdoğan’ın; tek parti dönemine saldıracağı, İsmet Paşa’yı faşist ilan edeceği, Atatürk ve İnönü’yü Dersim’de katliam yapmakla suçlayacağı kesindi.

İlk defa yaşanan bir durum da değildi…

Böylece Dersimli Kemal’in şişi inecekti; 1930’lu, 40’lı yılların CHP’sinin, Atatürk ve İsmet Paşa ile  birlikte itibarsızlaştırılmasını sağlayacaktı…

“Yeni CHP”ye haklılık ve ihtiyaç zemini de hazırlanmış olacaktı…

Aynı zamanda, kendi yapamadığı itibarsızlaştırmayı, iktidara yaptırarak bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı…

Ayrıca bugüne kadar kaybedilen seçimlerin sorumlusunun kim olduğu da tartışılmayacaktı…

Bu tespitin abartılı olduğunu söyleyenler varsa,  şu soruya yanıt vermelerini bekliyorum: Bu olaydan sonra AKP kanadından CHP’ye doğru yapılan ağır ve haksız eleştirilere karşı Kılıçdaroğlu,  CHP Genel Başkanı sıfatı ile bir tek cümle söylemiş midir?

Baykuş gibi her konuda kulaklarını diken parti sözcüsü Haluk Koç, neden kayıplara karışıp evine gitmiştir…

Her konuya maydanoz olan Genel Sekreter Gürsel Tekin ise, dut yemiş bülbüle dönmüştür…

Ne yazık ki, İnönü ailesinden de dişe dokunur bir tepki gelmemiştir…

Asıl önemli olan, kamuoyunun gözünden kaçırılan  Sonuç Bildirgesi’ndeki ihanet olmuştur…

Kullanılma süresinin son gününde Murat Karayalçın, o gürültü patırtı arasında Sonuç Bildirgesi’ni karambole getirerek, “oybirliği” ile geçirmiştir!

Hiç kuşku yok ki, tarih baba bu yapılanlara kayıtsız kalmayacaktır.

O meşhur Sonuç Bildirgesi’nde neler vardı:(1) AKP’nin programında yer alan ve her seçim bildirgesinde tekrar edilen “Özgürlükçü Demokrasi”, CHP’nin de önceliği olarak kabul edilip,  Türkiye’nin birinci ihtiyacı ve “Dördüncü  Devrim”in ana hedefi olarak ilan edildi…

AKP’nin, icraatlarına verdiği isimle, yaptıklarınınters olduğunu bilmeyen yoktur.

Adının “Özgürlükçü Demokrasi” olduğuna aldanmamak gerekir, Erdoğan’ın gerçekten istediği totaliter bir rejimdir…

Y-CHP de Türkiye’yi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtaracak tek yolu “Özgürlükçü Demokrasi” olarak gösterdi…

İyi mi?

Belli oldu ki, “Başkanlık Sistemi”ne giden yolda, bu isimlendirme ile anayasa değişikliği yapılacak Y-CHP de kendi talebinin gereğini yapıyormuş gibi bu işin içerisinde aktif olarak rol alacaktır…

Bu noktada, Y-CHP ile AKP’nin birleştiğini söylemekte bir yanlışlık bulunmamaktadır…

Bildirge ile “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” üzerindekişerhlerin kaldırılması, hedef olarak CHP’nin önüne kondu.

Böylece PKK/HDP’nin “özyönetim” ve “özerklik” taleplerinin önündeki hukuki engellerin kaldırılması talepleri de CHP’nin talebi olarak bildirgesiyle yansıtıldı…

Bu anlamda da Y-CHP ile HDP’nin birleştiğini söylemekte hatalı olmayacaktır…

Terör sorunu, sonuç bildirgesinde “Kürt sorunu” olarak kabul edilmiş ve silahla çözülemeyeceğine vurgu yapılarak, PKK’ya karşı yapılan operasyonların gereksiz olduğu vurgulanıp, gerçekte “bozgunculuk” yapılmaktadır…

“Diktatör bozuntusu” sözleri ile başlatılan tartışmanın halkın gözünden kaçırdığı temel konular bunlardır işte…

*** *** ***

Bundan böyle, köklü değişikliklerde ABD’nin talimatı ile aynı rotaya giren iktidar ile ana muhalefeti kara gücü olan  HDP de her koşulda destekleyecektir…

Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş, Doğu’daki şehir savaşlarından memnun gibidir.

Bir tek sivil hedeflerin vurulmaması için uyarıda bulunuyor: “Bu sivil hedefler konusunda kesinlikle herkesin çok sert bir şekilde toplumdan eleştiri alacağını görmesi gerekiyor” demiş…

Askeri hedeflere atış serbest anlamına gelen bu açıklamadan sonra, bildiriye imza atan akademisyenlere, bu tür sözler “düşünceyi ifade etmek özgürlüğü” kapsamında mıdır diye sormak gerekir.

Yakalanan suikast silahları, el bombaları ve roketatarları görmezden gelen akademisyenlere, “aydın” denilebilir  mi?

PKK’nın “Silahlı Kadın Kolları” KJK, “Akademisyenlerin duruşu sahiplenilmeli”  diyerek, aralarındaki ilişkiyi açık etti.

PKK’nın üniversitelerdeki kolları olan bu kişileri, ne yazık ki,  Y-CHP de 35. Kurultay’da sahiplendi…

Demirtaş, “Özerklik Bildirgesi”nde şunları söylemişti:   “Bu direniş zaferle sonuçlanacak, herkes halkın iradesine saygı duyacak. Kürtler artık kendi coğrafyasında siyasi irade olacak. Belki Kürtlerin bağımsız devleti de olacak, federal devleti de, kantonları da özerk bölgeleri de…”

Toprak bütünlüğümüzü hedef alan ve topraklarımız üzerinde ayrı bir devlet kurulmasını hedefleyen bu sözler, düşünceyi ifade etme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir mi?

Terör örgütünü övme, terör örgütüne yardım ve yataklık etme  ile suçu ve suçluyu övme şeklindeki suçlar, bu aralar PKK ve sevicileri tarafından  açıkça işlenmektedir…

DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, seçimlerden önce AKP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasından kalkmasını Cumhuriyet gazetesine şöyle değerlendirdi: “Masanın devrilmesinde esas mesele, Rojova’daki gelişmelerdi. Tel Abyad’ın alınması, iki kantonun birleşmesi… Devletin temel korkusu, ‘PKK Amerika’yla anlaştı. Benim güneyimde koridor kuracaklar. Bu benim için tehdittir’ oldu.”

Dicle tehdit kusmaya devam ediyor:

”Kır gerillası şu an devreye girmemiştir. Şu iki, üç ayı, karların erimesini bekliyorlar. O sürece dek adım atılmazsa ve süreç böyle devam ederse baharla birlikte savaş o zaman boyutlanır.”

Dersimli Kemal’e göre bu beyanlar da düşünce açıklamasıdır!..

Mesut Barzani, The Guardian gazetesine verdiği röportajda: ” Eskiden Türkiye’de ‘Kürdistan’ ve ‘Kürt’ kelimeleri yasaktı, ancak bir ay evvel bu ülkeye gittiğimde,Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na  Kürdistan bayrağı çekildi” dedi… Sykes-Picot Antlaşmasının geçerliliğini yitirdiğini savunan Barzani, Kürtlerin bağımsızlığa   hiç olmadıkları kadar yakın olduklarını iddia etti…

HDP Eş Genel Başkan Yardımcıları; Nazmi Gür ve Meral Danış Pektaş, Cenevre’de bulunan Birleşmiş Milletler (BM), İnsan Hakları Yüksek Komiserleri ile yaptıkları görüşmede, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sunda uluslararası savaş hukukunun çiğnendiğini iddia ederek, müdahalede bulunmasını talep ettiler.

Daha önce de HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ, BM Özel Raportörü Christof Heyns’e başvurarak  inceleme talebinde bulunmuşlardı…

PKK’nın Kaldil’deki yöneticilerinden Bese Hozat bile, Y-CHP’den memnundur.

Hanım Efendi, bir tek “ulusalcıları” fazlalık görüyor.

Dersimli Kemal’e: “CHP’nin ulusalcı kesimden kurtulması gerekiyor” talebini iletti…

Yakında bu isteği yerine getirilirse şaşırmayın!

Kim ne derse desin; yorum ve analize ihtiyaç kalmadı…

Haberleri alt alta koyup okuyun.

Göreceksiniz; Kemal Kılıçdaroğlu ile PKK’nın “tanıtım ve propaganda birimi” haline dönüştürülen Y-CHP, Beyaz Saray’ın Savaşı’nda ABD ve PKK’nın yanında safını belirlemiş

DİPNOT:

(1) https://www.chp.org.tr/Haberler/11/35-olagan-kurultay-sonuc-bildirgesi-11848.aspx

AYLİN’İN YOLU!..‏

PKK’nın baskısı nedeniyle Tunceli’de dükkanlara asılan Seyit Rıza fotoğrafları, güvenlik kuvvetlerinin başarılı operasyonlarından sonraindirilmeye başlandı….

Seyit Rıza’nın hayranları da rövanş alır gibi TBMM’ndeki odalarında asılı bulunan Atatürk posterlerini indirmeye başladılar…

Y-CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın “yol arkadaşları”, bu son eylemlerine sahip çıkamadılar!

Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, bir bir kıvırmaya başladılar.

Bugünlerde Atatürkçülüğü kimseye bırakmıyorlar!

“1930’ların CHP’si değiliz”, “6 Ok’u yeniden yorumlamak gerekir” sözlerini, sanki başkaları söylemişti.

Atatürk posterini “Yeni şeyler söyleme zamanıdır” diyerek, indirdiğine yüzde yüz inanılan Genel Başkan Yardımcısı ve MYK Üyesi Zeynep Altınok’u, Dersimli Kemal abisi harcayamadı!..

Tepkilerin tavan yaptığı günlerde, Dersimlinin Zeynep’ini de yanına alarak Almanya’dan poz vermesi rezaletin ötesinde, kimin nerede durduğunun resmi gibiydi.

Almanya gezisi, CEPA’nın arkasında ruhsatsız yükselen bina yüzünden vurulduğu söylenen Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’e park açtırılmasına benzedi…

Kılıçdaroğlu, Yaşar Kemal Parkı’nın açılışında, haberi yapan internet gazetesinin sahibini “sözde CHP’li” ilan ederek, böyleleri partiden temizleyeceğini söylemişti!..

Atatürk’ün posterinin indirilmesi olayını kamuoyuna yansıtan Nazlıaka söylediğine, söyleyeceğine şimdi bin pişman oldu!

Olayı yalanlamıyor, posteri indirenin kim olduğunu da söylemeye cesareti yok!

Ne de olsa, onun da Kılıçdaroğlu’na diyet borcu var.

Nazlıaka, iki arada bir dere kaldı…

Milyonlarca yetenekli partili arasından, onu tombaladan çekip Meclis’e taşıyan Dersimlinin ricasını yerine getirmek zorunda!

Açıklamasının son bölümü itiraf gibi:

“Ayrıca iyi niyetinden şüphe duymadığım bir yol arkadaşımı kesinlikle ifşa etmem” diyor…

Bu cümlede gözüme takılan sorunlu iki sözcük var.

Biri “iyi niyet” diğeri “yol arkadaşı”!..

Altlarını çiziyorum…

Nazlı Aylin, “Yeni şeyler söylemek gerek” diyerek, Atatürk posterini indiren milletvekilini “iyi niyetli” kabul ediyor…

Ayrıca bu “iyi niyetli” milletvekilinin “yol arkadaşı” olduğunu söylüyor…

İyi niyetli olduktan sonra, yol arkadaşlıkları da hayırlı olsun, ne diyelim!

Unu önderimiz, biricik kurtarıcımız, Cumhuriyetin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, posterini Meclisten indiren bir milletvekilinin yolu nerelerden geçer acaba?

Aylin Hanım, hangi yolda bu milletvekili ile birlikte yürüyor?

Hangi yolun yolcusudurlar?

“Yol arkadaşı”nı açıklamayan Nazlıaka, bari yolunu açıklasa!

Cemaat’in mi, PKK’nın mı yolunda yürüyorlar yoksa Cumhuriyet gazetesinin çizdiği ikinci cumhuriyet yolundan mı?

Açıklasın da bilelim.

Atatürk’ün yolunda yürümedikleri kesin…

Hanımefendi açıklamasında: “Süreci bir linç kampanyasına dönüştürdükten sonra, benim bir isim vermem artık hiç mümkün değildir. Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet değerleri için verdiğim mücadele son nefesime kadar sürecektir” demiş…

Tabii ki, “linç kampanyası” tesbitine katılmaya olanak yok, gerçekçi değil.

Kimin aklına gelmişse, CHP içerisindeki “iyi niyetli” Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarını gizleyerek, konunun daha fazla kamuoyu gündeminde kalması engellenecekti.

Tam tersine sonuçlar verdi…

Aylin Hanım, hem Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet değerleri için mücadele verdiğini söylüyor hem de ihanet içerisindeki milletvekilleri ile yol arkadaşlığına devam ediyor…

Birkaç satırlık açıklamada bile çelişkiye düştüler!

Bana göre, kesin ihraç talebiyle disipline verilmesi danışıklıdır.

Dersimli, aklınca bu şekilde olayı geçiştirecekti…

Aslında, Atatürk posterini Meclisten indiren milletvekilini aramaya gerek yok!

Olağan şüpheli 990 delegenin oyunu alarak, yeniden genel başkanlığa seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Asıl sorumlular ise 81 ile dağılmış durumda…

Atatürkçü düşünceyi savunan milletvekillerini ihraç edip, Atatürk posterini indirecek hainleri, yönetim kademelerine getiren Kemal Kılıçdaroğlu’nu yeniden seçenler, bir kenara çekilip sorumlu arayamazlar!..

Cemil Can

 

KAPININ ÖNÜNE KONACAKLAR!..

Cemil Can·3 OCAK 2016 Pazar
Cizre, Nusaybin, Sur, Varto, Silopi, Silvan, Bulanık ve Lice ilçeleri “özerklik” ilan ettiler…
PKK eş başkanı Selahattin Demirtaş, bu durumu “özyönetim” olarak tarif edip, sevimli hale getirmeye çalışıyor…
Ayrılıkçı Kürtler, nihai hedeflerinin “Kürdistan”ı kurmak olduğunu gizlemiyorlar…
Bunun için, 22 Temmuz’da isyan hareketini başlattılar…
Kendi ifadeleri ile “çatışmasızlık” dedikleri dönemden sonra, bir gece evlerinde uyuyan iki polisimizi hunharcainfaz ettiler…
“Açılım” sırasında, Doğu’daki belediyelerin çoğu; araç, gereç ve tüm olanaklarını  PKK’nın hizmetine verdiler…
PKK, tünel ve hendekleri bu belediyelerin araçları ile kazdı…
Bu yüzden, 16 belediye başkanı tutukladı…
24 Temmuz’dan bu yana süren operasyonlar, bu isyanın bastırılması içindir…
Nokta.
***
Askerlere göre, TSK iki cephede düşük yoğunluklu savaş yapıyor…
Türkiye bu koşullar altında iken;  Cumhuriyeti kuranların partisi CHP’nin, İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı Kenan Oltu konuşuyor:
Oltu, PKK’ya yakın Dicle Haber Ajansına verdiği ropörtajda; bomba düzenekli hendekleri savunduktan sonra, “CHP gençliği olarak Kürdistan’a gideceklerini” ve “Doğu’daki faşizmin karşısında birlikte yan yana olacaklarını” söylemiş… (1)

Aklınca Suruç ve Ankara eylemlerinin benzerini örgütleyecek!
“Biz Doğu’da

siyasi düşüncelerini ortaya koydukları için katledilen insanlara da sahip çıkacağız” diyen Oltu’nun,HDP  Eş Başkanlığına daha çok yakıştığına şüphe yok!..

Kenan Efendi, Türkiye’nin Doğu’suna “

Kürdistan” diyor…

Güvenlik kuvvetlerinin PKK’ya karşı yürüttüğü operasyonları da “

faşizm” olarak nitelendiriyor…

Kenan’a göre, çatışmalarda etkisiz hale getirilen teröristlerin tek suçu:Düşüncelerini ortaya koymakmış…
CHP’nin SOROSÇULAR tarafından işgal edilmesinden sonra;Halk TV ve Cumhuriyet gazetesi de “İkinci Cumhuriyetçiler”in eline geçerek; Cemaat ve PKK’nın borazanı haline getirildi…
Onlar da bu koroda görev üstlenmiş!
Yalan mı?
***
Rus uçağı düşürülmeden önce, Türkiye’nin  kırmızı çizgi olarak ilan ettiği Fırat’ın Batı’sına geçmek isteyen PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin silahlı kanadı YPG, hava bombardımanı ile iki kez durdurulmuştu…
Erdoğan 11 Kasım’da,  “Kimse Fırat’ın Batısı’na bir defa geçemez. Bu konuda çok kararlıyız” demişti…
27 Ekim’de Davutoğlu ise, “Rusya’ya ve ABD’ye de söyledik. Fırat’ın Batısı’na PYD geçmeyecek. Geçtiği anda vururuz dedik. 2 kere de vurduk” demişti…
PYD, Rus uçağının düşürülmesinden sonra, ABD’nin hava desteği ile Teşrin Barajı’nı IŞİD’ın elinden aldı…
Haber aynen böyle yayınlandı ve doğru olduğu anlaşıldı…
Türkiye’nin kırmızı çizgisi çiğnendi…
Bu durum bizim için angajman kurallarından çok çok önemli,  bir savaş nedeniydi!
Haberin veriliş şekli, pek rahatsız edici değildi…
Çünkü haberde Türkiye’nin kırmızı çizgisi ihlal edildi denmiyordu…
Sonuçta; Fırat’ın batı kıyısına geçen PYD için, Türkiye sınırında yer alan Cerablus yolu da açılmıştı o kadar…
Uçağın düşürülmesinden sonra, Rusya’nın Suriye’ye S-400 füzelerini (2) yerleştirdiğini biliyoruz.
Putin, “Hadi bakalım şimdi uçsunlar” (3) da görelim, diyetehdit etmişti…
Suriye sınırında uçaklarımız, artık 16’lık filolar halinde uçabiliyor!..
Bu yüzden olsa, PYD’nin kırmızı çizgimizi çiğnemesine sesimizi çıkartamadık!?
Çok kötü bir durumdur yani.
***
YPG’nin sözcüsü Telal Selo, koalisyon uçaklarının önceki operasyonlar gibi buna da katıldığını vurguladıktan sonra, “Stratejik bir ortaklığımız var, onlar hava koruması sağlıyor, biz kara gücü” (4) dedi…
İşe bak!
Kendi hareketimizle, PYD’ye müdahale edemez hale geldik!
PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin Eş Genel Başkanı Selahattin, Amerika’dan döndükten sonra Rusya’ya gitti…
Moskova ile ne görüştüklerini bilmiyoruz..
Kendi açıklamalarından anlaşıldığına göre, güya müstakbel “Kürdistan”ı konuşmuşlar…
Rusya, bu konuda Kürtlere destek verecek mi, onu da bilmiyoruz!
ABD’ye hizmet edecek böyle bir projeye, Rusya’nın destek vereceğini sanmam.
Belli de olmaz!
***
Bildiğimiz tek şey, bu toprakları düşman işgalinden kurtarıp vatan yapan, Osmanlı’nın küllerinden Devlet kurarak Cumhuriyet rejimini kuran ulu önderimizin partisi CHP’ninişgal altında olduğu ve düşmana hizmet eder hale getirildiğidir!..
Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, bu yüzden  ağlanacak haldedir: Bir CHP milletvekili, bu yüce Milletin Meclisinde, Atatürk’ün resmini duvardan indirmeye cesaret edebiliyor!..
Terör örgütünün liderlerinden Duran Kalkan, Atatürk’ün CHP’sini, PKK ile  “demokrasi cephesi” kurmaya davet edebiliyor!.. (5)
Kimilerine göre, Atatürk’ün resmini duvardan indiren milletvekilini bulup, kapının önüne koymak gerekiyor…
Bana sorarsanız o milletvekilini değil, asıl 6 Ok’u ve Atatürkçü düşünceyi benimsemedikleri halde; bu hainleri CHP’den milletvekili adayı yapıp, bizleri “tıpış tıpış” oy vermeye mecbur bırakan Dersimli Kemal’i, kulağından tutup kapının önüne koymak gerekiyor…
Çünkü, “Kürdistan” hayalini gerçekleştirmenin hukuki alt yapısı olan; “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nın çekince konulan maddelerinin imzalanarak, bir bütün halinde yürürlüğü girmesini o savunuyor…
“Dersimli Kemal’im ben, CHP iktidarında Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı mutlaka getireceğim” (6) diyen Kılıçdaroğlu’nun bizzat kendisi değil miydi?..
Türkiye’nin “Başkanlık Sistemi”ne geçirilerek, “federasyonlara bölünmesi” ve bu şekilde “Kürdistan” hayalinin gerçekleştirilmesi fikirlerinin en hararetli savunucusu; Kemal Kılıçdaroğlu ile Y-CHP’ye yerleştirdiği suç ortaklarıdır…
O kadar!
Bu yüzden, CHP’yi işgalden kurtarmadan (ya da yeni bir CHP kurmadan) Türkiye’yi kurtarmak olanaksız hale gelmiştir!..
DİPNOTLAR:
(1) http://bayraktarcagdas.blogspot.com.tr/2015/12/tarihe-dusulen-notlar-106.html

“TARAFSIZ” KEMAL VE “Y-CHP BAKANLIĞI”!..

Cemil Can·  20 ARALIK 2015 Pazar

Anadolu Ajansı’nın güvenilir kaynaklardan aldığı haberi okuyorum:

”Artık anlaşılmıştır ki halk yanımızda yer almıyor, desteği bize değil askere veriyor. Acımayın, aldanmayın, akıllı hareket edin ve ayırım yapmayın. Evleri, okulları, hastaneleri yerle bir edin. Ambulansları hareket ettirmeyin, hedef alın vurun.”

Emri, PKK’nın Kandil’deki yöneticisi Murat Karayılan verdi…

Telsiz konuşmalarından anlaşıldığına göre, Karayılan, militanlarına köpek ölüsü kadar değer vermiyor.

Sövüyor, küfrediyor, orada ölün de bari bir b.ka yarayın gibi kaldırım düzeyinde sözler ediyor…

Geçen haftalarda; PKK’nın Meclis’teki sözcüsü HDP’nin Grup Başkanvekili İdris Balüken,  PKK’nın elinde 15 civarında güvenlik ve kamu görevlisinin rehin tutulduğunu söyleyerek, AKP hükümetini, duyarsızlıkla  ve   “yaşam hakkı”na saygı göstermemekle suçlamıştı…

“Yaşam hakkı”na saygıyı en son ağzına alacak olan PKK yöneticileri ile militanları arasında  15, 16 ve 17 Aralık günleri, Cizre ve Silopi’deki operasyonlar devam ederken geçen konuşmaları, mutlaka okumak gerekiyor… (1)

Güvenlik güçleri PKK’ya ağır kayıplar verdirdi…

4 günün bilançosu 110 ölüdür…

* * *

Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar, Cizre’de şehit edilen J.Uzm.Çvş Serkan Has’ın cenaze törenine katıldı…

Akar’a kuvvet komutanları da eşlik ettiler.

Kürt halkı, doğup büyüdüğü bu topraklardan göç etmeye başladı…

Ama gidiş yönü Barzanistan’a doğru değil…

Belli ki, Kürt halkı güvenli gördüğü Batı’ya yerleşmek istiyor…

Apar-topar ABD’ye giden Selahattin Demirtaş, döner dönmez Kandil’e geçti…

Ağzından “özerklik” ve “öz yönetim” sözcüklerini düşürmüyor…

Anlaşılıyor ki ABD, “karagücü” PKK/PYD’ye, elden tebliğ edilecek talimatları, Selahattin ile gönderdi…

* * *

Eş Başkan, adeta burnundan soluyor:

“Bize tankın namlusunu gösterip geri adım attıracaklarını sanıyorlarsa, biz ölüm korkusunu çoktan aştık. Gençler hendek kazıp, barikat kuruyormuş… Silip süpürme operasyonuymuş! Siz kimsiniz ya? Siz ancak bu toprakların kanalizasyonunu temizlersiniz!” diyor…

Kabul etmek gerekir, Demirtaş’ın benzetmesi hiç de fena değil…

Dört dörtlük isabet kaydetti ve hedefi 12’den vurdu…

Gerçekten de Cizre ve Silopi’de kanalizasyon temizliği yapılıyor…

Türkiye’nin bağırsakları iyice temizlenecek!..

Başka yolu yok…

* * *

Dersimli Kemal ise, Cizre ve Silopi’de yaşanan olaylarla ilgili;  “taraf olmadıklarını” açıkladı… (2)

Barajı atlasın diye HDP’ye oy veren aymazların  hangi “taraf”ta olduğu tam bilinmiyor!..

“Tarafsız Kemal”in işaret ederek milletvekili seçtirdiği bir bayan milletvekili ise, fırsat bu fırsattır diyerek, TBMM’nin duvarındaki Atatürk posterini indirmeye kalkışmış!..

Bu defaki tanıklar çok sağlam: Aylin Nazlıaka ile Bülent Kuşoğlu’dur…

İkisi de “Tarafsız Kemal”in vazgeçilmezi, ikisi de iki dönem Y- CHP’den milletvekilidir… (3)

“Tıpış tıpış” oy verdiğimiz bazı Y-CHP milletvekilleri; “Yeni şeyler söylemek lazım” diyerek, Gazi Meclis’ten Atatürk’ün posterini indirdiler!..

Haddini bilmezliğe ve cesarete bakar mısınız!

Bir de şöyle düşünün;  bu dönemde ya “tıpış tıpış” oy verdiğimiz Ekmeleddin  Cumhurbaşkanı olsaydı…

Yarın seçim olsun, yemin ederim “tıpış tıpış” yine bu hainlere oy vereceğiz!..

“Öğrenilmiş çaresizlik” (4)  böyle bir şeydir…

* * *

Hakkıyla NOBEL ödülünü alan ilk Türk bilim adamı olanProf.Dr. Aziz  Sancar’ın önünde saygıyla eğiliyorum…

Anıtkabir’de Ulu Önder’in manevi huzurunda  saygıyla eğilmesini de çok önemsiyorum…

Anıtkabir’de sergilenmesi için ödülünü Genelkurmay’a teslim etmesi ise, ayrıca duygulandırdı beni…

Y-CHP’nin Tanıtım ve Propagandadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Mehmet Bekaroğlu: ”Ödülü Genelkurmay’a götürmesine şaşırdık” buyurmuş…

Güya o da profesör!..

Biz  de onun Atatürk’ün partisinde; kadın kontenjanından parti meclisine seçtirilmesine  şaşırmıştık…

Ama yine de Dersimli Kemal’in bir bildiği vardır diye düşündük!

Bildiği buymuş meğer…

Kurultay delegelerinin iradesine verdiği değeri göstermesi bakımından bu olay çok önemlidir.

Unutmayacağız, unutturmayacağız…

* * *

Prof. Sancar, aldığı ödül için “Bu, Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in  madalyasıdır” demiş…

Milli onurumuz olan Sancar’ın bu hareketi, bir de ÖDP’ye yakınlığı ile bilinen Birgün gazetesini incitmiş…

Birgün’ün açıklaması tamamen gerçeği saptırma üzerinedir:

Haberi “Ülkü Ocakları ile görüştükten sonra Kaçak Saray’a giden Aziz Sancar Nobel’i TSK’ya verdi” şeklinde verdiler… (5)

Anıtkabir’den sorumlu kurumun Genelkurmay Başkanlığı olduğunu bilmeyen bu şaşkın herifler, geçen seçimlerde de HDP’ye barajı atlatmak için oy verme aymazlığını da göstermişlerdi…

* * *

Uçak krizi, Musul’a asker gönderilmesi, Diyarbakır’daki operasyonlar ve 17/25 Aralık Soruşturmaları karşısında, Y-CHP’nin görüşleri açıklandı…

Genel Sekreter Gürsel Tekin, “Açılım”da olduğu gibi,  bu konularda da Y-CHP’nin daha aktif rol almasını istiyor…

Tekin, bunun için adeta hükümete yalvarıyor…(6)

Y-CHP adına yapılmış bu konuşmalarını dinledikten sonra, inanın yerin dibine girdim.

İyi ki, Davutoğlu’nun aklına Y-CHP’yi Başbakanlığa bağlı  sıradan bir “bakanlık” haline getirmek gelmiyor!

“Yok daha neler” demeyin!..

Dersimli ve arkadaşlarının buna itiraz edeceğini hiç sanmıyorum.

“Y-CHP Bakanlığı”nın kurulması ile iktidarının sürekliliğini, Dersimli ve arkadaşları da

koltuklarını garanti altına alabilirler…

Y-CHP yöneticileri, altlarından koltuk gitmesin diye  her şeyi  yapmaya hazırdırlar…

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)http://www.internethaber.com/murat-karayilanin-telsiz-konusmalari-ortaya-cikti-1496129h.htm

(2)http://www.aydinlikgazete.com/politika/chp-diyarbakirda-taraf-degilmis-h80618.html (3) http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/rahmi-turan/ataturkun-partisini-karistiran-haber-1010527/

(4) https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96%C4%9Frenilmi%C5%9F_%C3%A7aresizlik

(5) http://www.aydinlikgazete.com/turkiye/nobeli-size-mi-teslim-etseydi-h80565.html

(6) http://tv.cnnturk.com/neoluyor

 
12 gün sonra Silvan’daki sokağa çıkma yasağı kaldırıldı.
8 güvenlik görevlimiz şehit, 10 terör örgütü üyesi etkisiz hale getirildi…
40 bin insanımızın ölümünden sorumlu PKK‘nın Suriye Kolu PYD‘nin yöneticilerini, yakın geçmişte Fransa Cumhurbaşkanı Hollande sarayında kabul etmişti!..
Kafa kesen dünyanın en acımasız diğer terör örgütü IŞİD ise, 6 ayrı noktada gerçekleştirdiği saldırılar ile Paris’i kana buladı…
Terörün son kurbanı Fransa oldu.
Ölü sayısı 129‘a ulaştı.  
Paris Başsavcılığı’nın açıklamasına göre, ölen 7 teröristten6‘sı canlı bombaymış!..
Yaşarken ölüdürler, ölürken canlı!..
Terörü silah olarak kullananlar, sonunda terörün mağduru oluyorlar…
Bize terör örgütü ile “masaya oturmayı”  tavsiye eden Fransa’ya, IŞİD ile masaya oturmayı önermenin tam zamanıdır!
Strateji uzmanlarına göre, ABD, Suriye’de yan çizmeye çalışan Fransa’nın, safını kesin olarak seçmesi için bu eylemi yaptırmış…
Kesin bir şey söylyebilmek imkansız tabi…
Hollande’den önce Obama’nın saldırı ile ilgili açıklama yapması akla bu ihtimali getiriyor.
11 Eylül saldırısından sonra, başlatılan Haçlı Seferleri‘nin ikincisi yoldadır, diyenler de var…
Irak ve Suriye’yi parçalamak için böyle bir sefere ihtiyaç duyuluyor!
Bir diğer görüş, Suriye’de doğal sınırlarına kadar ilerlyen IŞİD, terörü Avrupa’ya ihraç etmeye çalışıyor.
Ancak bu şekilde gündemdeki yerini koruyabilir…
Suruç ve Ankara katliamları, Rus uçağının Mısır’da düşürülmesi, Charlie Hebdo baskını ve Paris’teki son korkunç saldırı, bu fikrin doğruluğunu güçlendiriyor…
Kim ne derse desin, Türkiye’nin başkanlık yapacağıG20 zirvesinin gündemini bile IŞİD belirledi…
Toplantıda öncelikli olarak “küresel terör” konuşulacak…
Avusturya’nın başkenti Viyana’da, Suriye’deki “iç savaş”a çözüm bulmak için  yapılan zirvede, ABD Rusya’nın formülünü kabul etti: 6 ay içerisinde geçiş süreci başlayacak, yeni bir anayasa ve 18 ay içerisinde adil bir seçim yapılacak…
El Nusra ve IŞİD için operasyonlar sürecek…
Küresel güçler, hiç bir şekilde ellerini teröristlerinsırtından çekmiyorlar…
Emperyalistler, Irak’ın kuzeyindeki petrol rezervlerini ele geçirmek için akla gelmedik eylemlere başvuracaklar ve her zamanki gibi yine terörü kullanacaklar…
Bu yüzden kınama mesajları inandırıcı olmuyor…
***
Kumpas davası yürürken, ABD’nin Ankara BüyükelçisiJames Jeffery, “Askeri yetkililere karşı gerçek delillerinkullanılmadığını ve amatörce tahrif edilmiş sahte belgeler olduğunun farkındaydık. Özellikle Balyoz, amatörceydi ve biz insanların, sahteliği bu kadar açık olan kanıtlarla yargılanmasına şaşırıp kalmıştık” dedi…
Bu açıklamayı itiraf kabul ediyoruz!
Ne var ki, FETÖ üyesi savcı ve yargıçlar, hiçbir şeyin farkına varamamış gibi davranıp, yurtseverlere en ağır cezaları verdiler.
Gerçek hukukçular, bu kararları içlerine sindirmediği için, bir tek onlar şaşırıp kalmamışlardı…
Şaşırıp kalan ABD yetkilileri, hiçbir zaman bu duruma seslerini çıkarmadılar, çünkü kumpasın tam merkezinde onlar oturuyorlardı…
Kumpasın birinci dercedeki suç ortağı AKP’nin, “aldatıldık” savunmasına Türk halkı, itibar mı etti, yoksa öncelik sıralamasındaki yerini mi değiştirdi, onu  yakın zamanda anlayamayacağız…
Bunun için ilk genel seçimlere kadar beklemek gerekiyor…
***
Kaset komplosu ile CHP‘nin başına getirilen Dersimli Kemal, 5 yıl içerisinde kadrosunu örgütün her kademesine yerleştirdi…
Öyle ki, 1 Kasım seçimlerinden sonra “İstifayı hiç aklıma getirmedim” diyecek kadar adamlarına güveniyor şimdi.  
Pişkinliği için bir şey demiyeceğim.
Küresel güçlerin elinde ne kadar piştiği, sözlerinden belli oluyor…
Benim asıl tuhaf karşıladığım; bu kadar kısa süre içerisinde sorgulamayan, yargılamayan, emir erinden farksız, Haşhaşi vari militanların  ne zaman ve nerede yetiştirilip, CHP’ye yerleştirildiğidir…
Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’in, CEPA AVM arkasında ruhsatsız yükselen kayınpederinin kardeşine ait20 katlı bina yüzünden vurulmasını haber yapan,CHP yanlısı yayınları ile tanınmış internet gazetesi Halkın Habercisi‘nin sahibi, İlyas Güven Eroğlu hakkındadisiplin soruşturması başlatıldı!…
Dersimli Kemal, bu haber yüzünden Eroğlu için “sözde CHP’li” demiş, Çankaya Belediyesi’nden ihale alamadığı için Taşdelen’e “iftira” attığını ima ettikten sonra, Eroğlu gibileri partiden “temizleyeceğini” söylemişti…  
Haber üzerinden bir hafta bile geçmeden, Güven Hastanesi doktorları, Taşdelen’in isteği üzerine; muayene edilmeden ve filmi çekilmeden, o raporu verdiklerini kabul edip,gerçeği itiraf ettiler…
Dolayısıyla; yalancının Alper Taşdelen, iftiracının da Kemal Kılıçdaroğlu olduğu doktor raporu ile sabit hale gelmiştir…
Böyle bir durum karşısında; “kişiliği oturmuş, onurlu insanlar ne yapar?” sorusunu elbtte ki, sormuyorum!
Pişkinliğe bağlı olarak, kimin  ne yaptığı zaten görülüyor.
Dersimli, yaklaşan CHP Kurultayında yeniden genel başkanlık için hazırlıklarını yapıyor…
Peki, başkentte ikamet eden CHP Ankara İl Örgütü ne yapıyor?
Hiç merak ettiniz mi?
Ben ettim. Sansür uyguluyorlar:Yüzde yüz haklı olan vedoğru haber yapan intrnet gazetesi Halkın Habercisi’nin sahibi İlyas Güven  Eroğlu’nu  “kesin ihraç” istemiyle ve “tedbirli” olarak üstelik de “oy birliği” ile disiplin kuruluna sevk ettiler… (13 Kasım 2015 tarihli Aydınlık)
CHP disiplin hukukunda, “tedbirli” sözcüğü, soruşturma sonuçlanana kadar, ilgili üyenin üyelik haklarını kullanamaması sonucunu doğuruyor…
Eroğlu’nun seçme ve seçilme hakkını da elinden aldılar!..
Benim asıl dikkatimi  çeken; bu haksız ve hukuk dışı kararın “oy birliği” ile alınmış olmasıdır…
Bu iğrenç karara bir tekiniz bile muhalefet şerhi koyamadınız!
Hepinize yazıklar olsun…
Atatürk’ün partisinin Başkent örgütünde;Haksızlık, hukuksuzluk ve tetikçilikte, “oy birliği” sağlanmış durumdadır…
Gözünüz aydın olsun!
Benim gözümde; CHP Ankara İl Yönetim Kurulu otuz üyesi, hediyelik eşya imalatçılarının ağaç tornasından çıkmış kül tablaları gibidirler.
Üstlerine sadece kül silklenir…
Parti işlerinde genellikle beyinlerini kullanamazlar!
Ne yapmaları gerektiği önceden belirlenmiştir…
Bu belirleme ile uyumlu olarak, sadece parmak kaldırıp indirebilirler!
Bu nöbetçi taharet ekibi, Dersimli Kemal’in verdiği CHP’lileri partiden “temizleme” görevini yerine getirmeye kararlı görünüyor…
Bunların unvanı “yönetim kurulu üyesidir” ama yönettikleri bir şey yoktur aslında.
Kararlar daima Genel Merkez’den getirilir.
İnfaz timi, sadece parmağını kaldırıp indirir.
Adaletten nasibini almamış, gözü kara ve kalın kafalı ne kadar  partili varsa bu göreve taliptir.
İnfaz timinde etkisiz eleman olarak bulunmaya pek heves ederler…
Masum insanların boynuna yağlı ipi geçiren, “zavallı bir çingenenin kıllı örümceğe benzeyen eli” gibidirler!..
Kurultay delegeleri çok mu farklıdır?
Onları da pek yakında göreceğiz!..
***
İyi ki, 5 Haziran seçimlerinden sonra AKP, Y-CHP ile koalisyon hükümetini kurmadı!..
Yoksa, bunların “oy birliği” ile yapacağı işler aklıma geliyor da uykularım kaçıyor!..
İyi ki de olmadı!..
Bu tür fırsatsızların eline küçük fırsat geçtiğinde; memleketin anasını ağlatırlar:
“Oy birliği” ile 17/25 Aralık yolsuzluk iddialarını aklayabilirler,
“Oy birliği” ile FETÖ’yü masum  hale getirebilir,
“Oy birliği” ile Devleti talan edenleri, sınav sorularını çalarak çocuklarımızın geleceğini karartanları, masum ilan edebilirler.
“Oy birliği” ile itibarlı insanları itibarsızlaştırıp, “gizli tanık”lara itibarlarını iade edebilirler…
Kanıt mı istediniz?
Gösterelim:
“Devri sabık yaratmayacağız” ve “geçmişin intikamını almayacağız” diyerek, geçmişe sünger çekmeye hazır olan Kılıçdaroğlu’nun sözleri kanıttır.
Onun  bu gözü dönmüş ekibi ise, kraldan daha fazla kralcıdır…
***
Bu nedenlerle diyorum ki:
Kılıçdaroğlu ile Bahçeli,partilerinin başında durdukça, AKP’yi eleştirmemiz bir işe yaramamaktadır.
Nitekim, 5 Haziran seçimlerinde, halkın iktidardandüşürdüğü AKP’yi, yine bu iki iş birlikçi iktidara taşımıştır.
Belli ki, kendilerini göreve getiren küresel güçler, onlardan bunu istemişlerdir…
Görevleri ayan beyan bellidir…
Bahçeli, hiçbir şekilde HDP ile bir araya gelmeyiz diyerek, AKP’siz hükümet kurma formüllerinin tümünüişlemez hale getirmiştir…
Kılıçdaroğlu ise,AKP ile koalisyon yapmaya çalışarak; onuyeniden iktidar yapmak için adeta kapılarında yatmıştır…
Bu yüzden, AKP’den kurtulmadan önce, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’den kurtulmamız gerekiyor…
Gerçek bir muhalefet partisi yoksa, iktidara ne kadar muhalefet yaparsak yapalım, sonucu değiştiremiyoruz!..
Cemil Can

CHP’DEKİ ERKEK ARILAR!..Cemil Can
1 Kasım seçimlerinde hezimete uğrayan muhalefet partileri, başarısızlığın nedenlerini tartışılmak istemiyorlar…

İstifa taleplerine kulakları tıkalı…

Gündemi değiştirmek için AKP‘nin dümen suyunda habire top çeviriyorlar.

Bu yüzden, anayasa değişikliği tartışmasına balıklama atladılar…

Anayasadan “Türk” sözcüğünün çıkartılması, “başkanlık sistemi”, “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” görüntüsü altında, federasyona olanak sağlayan değişikliklerin yapılmasına bile itirazları yok…

Kandil’den önde gidiyorlar!..

Seçimlerden önce, Selahattin Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” sözleri ile sempati ve oy toplayan HDP de çark eden oldu…

Demirtaş, “Yönetim modeli elbette değişmeli” diyerek, anaya değişikliğine destek vermeye hazır olduklarını ifade etti…

PKK’nın darbe üstüne darbe almasını görmezden gelip, “Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemde, güçlendirilmiş yerinden yönetim” için yeni anayasa istedi…

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, “Başkanlık sistemi dahil tüm modelleri tartışabiliriz” dedi…

Anayasa değişikliğine Y-CHP‘nin Genel Sekreteri Gürsel Tekin de katıldı…

***

Muhalefet partilerinin tabanında ise başka kazan kaynatılıyor:

Çankaya Belediyesi Başkanı Alper Taşdelen ile ilgili iddialar, Dersimli Kemal’i fena halde sarstı.

Arka arkaya yaşanan gelişmeler karşısında, Kılıçdaroğlu da ne yapacağını şaşırdı.

Yaşamkent’te Yaşar Kemal’in adı verilen parkın açılışında; Çankaya Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddiaları dile getiren internet gazetesi Halkın Habercisi’ne saldırdı.

Gazete sahibi İ. Güven Eroğlu’nu açıkça tehdit etti…

Gazetede yer alan iddialar, belgelere bağlı ve yenilir yutulur gibi değil!

İyice köşeye sıkışan Dersimli, Ermeni soykırım yalanını ilk tanıyan devletlerden olan 3,5 milyon nüfuslu, Uruguay’ın Devlet Başkanı Jose Mujica ile bir görüşme yaparak gündemi değiştirebileceğini düşündü sanırım…

Yemedi tabi…

Görüşme sonrasında yaptığı açıklama ise şaşırttı:

“Yargının bağımsız olmadığı, medyanın özgürce haber yapamadığı, baskının toplumun her kesimine egemen olduğu bir sistem içerisinde bu tür davaların adaletle sonuçlanmasını bekleyemezsiniz, faili meçhulleri eğer yargı kararı ilekapatırsanız o ülkede demokrasiden ve özgürlükten de insan haklarından da söz edemezsiniz” dedi…

Bu açıklamasında; özgürce haber yapılmasını savunun Kılıçdaroğlu, göreve geldiği günden bu yana, kendisine koşulsuz destek veren Halkın Habercisi gazetesinin, üstelik belgelere dayalı olarak yaptığı haberin “iftira” olduğunu ileri sürdü!..

Kılıçdaroğlu’nun bir gün önce talep ettiği “medyanın özgür haber yapması” talebi uçup gitti!

Kumpasçıların işi olduğu şüphe götürmeyen “Faili Mechuller Davası”nda emekli Albay Cemal Temizöz ile ilgili olarak verilenbearaat kararı da Dersimliye battı!..

Başından beri FETÖ örgütüne kol kanat geren; “Ergenekon” ve “Balyoz” davalarına ses çıkartmayarak destek veren Dersimli’nin “dürüstlük” maskesi tamamen düştü…

Kılıçdaroğlu’na göre; faili meçhuller yargı kararı ile kapatıldılar!..

Hazretin “Ergenekon” ve “Balyoz” davaları için de görüşü aynıdır aslında. Ona göre, darbeciler yargı kararı ile aklandılar!

Lakin bu düşüncesini açık edemiyor.

TSK’yı toptan karşısına almak yürek ister…

***

PKK’nın “Cilo Eyaleti” olarak isimlendirdiği Hakkari’nin Dağlıca bölgesinde; Buzuldağı, İkiyaka Dağları ve Doski Vadisi teröristlerden temizlendi…

Dersimli Kemal üzüntüsünden yasa battı!..

Teröristlerin temizlenmesi konusunda ağzını açmayan Kılıçdaroğlu, CHP’li iş adamlarına

saldırıyor…

Halkın Habercisi Yönetim Kurulu Başkanı, Ankara 1. Bölgeden üç dönem milletvekili adayı olan İlyas Güven Eroğlu’nu, Çankaya Belediyesi’nden ihale alamadığı için, yalan haber yapmakla suçluyor…

Eroğlu’nu “Sözde CHP’li” olarak küçümseyen Dersimli, “Size sözüm söz, onların tamamını CHP’den temizleyeceğim” dedi…

TSK, Doski Vadisinden teröristleri, Dersimli CHP’den halk partilileri temizlemeye kararlı görünüyor!

Halkın Habercisi, CEPA AVM’nin arkasında ruhsatsız olarak yükselen ve Alper Taşdelen’in kayınpederinin kardeşine ait olduğu söylenen 20 katlı bina yüzünden vurulduğunu ve bu adli olayın Güven Hastanesi yetkililerince -sahte belgeler düzenlenerek- kamuoyundan gizlendiğini ileri sürmüştü… (1)

Kabul etmek gerekir, araştırmacı gazetecilik böyle yapılır…

Y-CHP’nin tombaladan çıkan son Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu iddiaların inandırıcı kanıtlarla çürütülmesine ortam hazırlayacak yerde, suçluluk psikolojisi içerisindeki insaların davranışını sergiliyor…

Saldırganlaştıkça daha da küçülüyor!..

***

O kadar şaşkın ki, seçim sonuçlarını değerlendirirken bile yalana başvurdu:

3 milyon 223 bin 262 seçmen artışından CHP’ye düşen yüzde 25(805.815 oy eder) seçmen artışını yok sayıyor…

Seçmen artışından gelen 591 bin 864 kişilik artışı, oyların artması gibi göstermeye çalışıyor.

Son derece açık ki, CHP oylarında 213.951 azalma olmuştur…

Kılıçdaroğlu, hesap uzmanlığına güvenerek CHP tabanını ve halkı aldatabileceğini sanıyor…

“Dürüstlük” yaldızı üzerinden akıp gitti…

O kadar olsa iyiydi.

Y-CHP’ye verilen oyları: “CHP’li seçmen, partideki değişim sürecini onayladıklarını gösterdi” şeklinde değerlendiriyor… (2)

Dersimli Kemal’in “değişim” dediği yozlaşma; CHP’nin köklerinden kopartılıp, PKK/HDP’ye yaklaştırılması, Atatürkçülerin partiden uzaklaştırılması, Kemal Derviş’in

ekonomik politikalarının CHP eliyle uygulatılması ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesine karşı çıkan yurtseverlerin oyalanmasını ifade ediyor…

Onun, “Biz mazlumların yanındayız” sözleri ve TSK‘nın operasyonları sonunda inlerine girilen PKK ile bilgi kirliliği yaratarak Türk halkına örtülü savaş açan Cemaat‘i kastetdiği son derece açıktır…

Adam iyice kafayı yemiş…

Eve kadar nasıl gidip gelebiliyor?!

***

CHP’nin karakteristik özelliği; antiemperyalist ve antifaşistoluşudur.

Bu özelliğini, “Tam bağımsızlık” yanlısı olması ve laiklik ilkesinebağlılığı izler…

Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki Y-CHP, çok değil 5 yıl içerisinde bu niteliklerini tamamını yitirdi…

Bu yüzden, yükselen Amerikan karşıtlığının yarattığı sinerji, 1 Kasım’da AKP’ye yaradı…

TSK’nın 24 Temmuz’da, ABD’nin “kara gücü” olarak görev verdiği PKK/PYD ile IŞİD‘e karşı başlattığı operasyonların meyvesini de doğal olarak AKP yedi…

AKP’nin seçim başarısının arkasında bu gerçeklerin yattığını, kimse inkar edemez…

***

Dersimli Kemal, Atatürk çizgisinden şaşmayan partililerin mecburen verdikleri oyları, CHP’de başlattığı tasfiyeye verilmiş onay gibi gösteriyor…

Bunun anlamı tasfiyeye devam edeceğidir.

Belli ki, istifa edip bir yere gideceği de yok!..

Kılıçdaroğlu komutasındaki işgal birliği, arı kovanındaki erkek arılar gibidir:

Asla bal üretemezler…

İğneleri olmadığı için savaşa da girmezler.

Hazırdan yerler…

Başlarında bir kaç bekçi arı bulunur; öylece kovanın bir köşesinde oturup; çiftleşmek için kraliçe arının uçuş gününü beklerler…

CHP içerisindeki erkek arıların, kovandan uzaklaştırılma zamanı geldi de geçiyor!..

Söylemekten dilimde tüy bitti ama yinelemeye devam edeceğim:

Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli’den kurtulmadan AKP iktidarından kurtulmak olanaksızdır…

Cemil Can

DİPNOT: (1) http://www.halkinhabercisi.com/ (2) http://www.egeekspress.com/page.php?id=3147

“SÖZÜM SÖZ”, OYUM CHP’YE!..CEMIL CAN

AKP Genel Başkanlığı için en kuvvetli aday gözüken Binali Yıldırım’ın bakanlığı döneminde; yolsuzluk ve usulsüzlük yapılan ihalelerin bütün ayrıntıları ile yer aldığı dosya, Erdoğan’ın önüne konunca, Davutoğlu’nun önü açıldı…

AKP iktidarı kendi adamları hakkında da kanıt toplamayı ihmal etmiyor!..

Dosyaları Erdoğan’a getiren MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dı…

Bu haber 22 Ekim tarihli gazetelerde yer almıştı. (1)

Şu ana kadar yalanlama yok, tekzip yapılmadı…

Binali oğlu Erkan’ın, 30 gemiciği olduğu iddiası, 30 Mart yerel seçimleri öncesinde Bülent Arınç’a sorulmuştu… (2)

Arınç henüz cevap vermeden, Binali Yıldırım, oğlunun gemicikleri olduğunu itiraf etmiş ve “dokunulmazlıkları yok, hesap sorsunlar” diyerek meydan bile okumuştu… (3)

Tayyip oğlu Necmettin Bilal’in de gemicikleri vardır…(4)

Dönemin Başbakanı RTE; vaktiyle “gemi var gemicik var” başlığı altında, bu konuya oldukça aydınlatıcı bir açıklama getirmişti… (5)

T.C’nin Başbakan’ı ile Ulaştırma Bakanı’nın çocukları “gemicik” sahibi iki kader mahkumu gibidir…

Bu konuda kimsenin en küçük bir kuşkusu kalmadı!..
Madem gemicik sahibi olunurken bir yolsuzluk yapılmadı, Binali’nin genel başkan adaylığından neden vazgeçildi?

Yolsuzluk varsa neden hala gereği yapılmıyor?

MİT’in hazırladığı dosya, zamanaşımına uğratılmadan ilgili makamlara gönderilecek mi?

Suç isnatları ile ilgili “aklama” mahkemede yapılırsa daha inandırıcı olur!..

AKP’yi üç dönem destekleyip, dördüncü dönem için oy vermeye hazırlanan seçmenlere duyurulur!..
***

CHP Gençlik Kolları tarafından 81 ilde toplanan yardımlar, 6 kişilik heyet tarafından “Kobani Kantonu Başbakanı Enver Müslim”e teslim edildi… (6)

Gençlik Kolları Başkanı İrfan İnanç Yıldız, genel başkanının yönlendirmesi ile CHP Gençlik Kollarını PKK/HDP’nin peşine taktı…

CHP gençliği, “Barışa olan inancımızı yitirmedik, yitiremeyiz, yitirmeyeceğiz” diyerek, HDP öncülüğünde düzenlenen “Barış, Demokrasi ve Emek” mitingine katıldı…

Dikkatinizi çekerim: CHP öncülüğünde düzenlenmiş bir mitinge HDP katılmıyor…

HDP öncülüğünde düzenlenen mitinge CHP katılıyor…

Malatya Gençlik Kolları üyesi 11 genç de bu mitingde yaşamını kaybetti…

Olaydan bir gün sonra, KESK, DİSK,TBB gibi sivil toplum kuruluşları ile  CHP, HDP ve EMEP ‘in temsilcilerinin aralarında bulunduğu binlerce kişi, ölenleri uğurlamak için  Sıhhiye Meydanı’nda toplandılar…

Alana HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile CHP Milletvekilleri  Aylin Nazlıaka ve Sezgin Tanrıkulu kol kola girdiler…

Yemin olsun, bu tabloyu gördükten sonra, Oyum CHP’yedir!…

“Sözüm söz”!..

***

“Kobani Kantonu”nu PKK’nın Suriye Kolu PYD, Suriye’nin kuzeyinde kurdu…

Türkiye’ye göre PYD, PKK’nın Suriye koludur ve terör örgütüdür…

Erdoğan, T.C’nin Cumhurbaşkanı sıfatıyla bu durumu açık-seçik ortaya koymuştur…(7)

MGK’nın görüşü de bu yöndedir…

Kılıçdaroğlu ise, ABD’nin “kara gücümüzdür” dediği  PYD’nin silahlı kanadı YPG’yi, ”terör örgütü olarak değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum olarak gördüğünü” söylemişti… (8)

Dersimli, birkaç gün önceki Samsun konuşmasında: “Namus sözü veriyorum, ülkede terörü bitireceğim” demişti… (9)

PKK’nın Suriye Kolu PYD’nin silahlı kanadı YPG’yi, terör örgütü gibi görmeyen bir zihniyet,  PKK’yı terör örgütü kabul edip, bitirebilir mi?

Hiç sanmıyorum…

Kılıçdaroğlu, bu aralar bazen  “söz”  bazen  “namus sözü” veriyor…

Ve her cümlesinin sonunda; “Sözüm söz” diyor!..

Anımsarsınız; CHP oylarında azalma olursa çekileceğine de “söz” vermişti.

O sözünü  bir türlü tutamadı…

Hiçbir dönem “namus sözü”  bu kadar kirletilmemişti…

Bugünlerde;  terörü bitireceğine, Türkiye’ye barışı ve huzuru getireceğine “namus sözü”  veriyor…

Teröristleri “özgürlük savaşçısı”  gören bir anlayış terörü bitirebilir mi?

Ülkeye huzur getirebilir mi?

Etrafımızda yakılan ateşi, bu kafa ile değerlendiren birine, Erdoğan hükümet kurma görevini verir mi?

“Başbakan olsam da saraya gitmem”  (10) dediği saraya; “Hükümet kurmak gerekirse saraya giderim”  (11) diyerek kendini yalanlayan birinin söz vermesine inanılır mı?

***

Y-CHP,  “Açılım” yanlısıdır ve ABD çizgisindedir…

TSK’ya kurulan kumpasta başrolü oynayan Cemaat’e kol kanat germesi ve PKK/HDP’yi demokrat ve gerekli gösterme çabalarını gözden kaçırmamak gerekir…

Y-CHP, Seçim Bildirgesi’nde “Çözüm” için izleyeceği yolu şu şekilde belirlemiştir: “Toplumsal Mutabakat Komisyonu”, “Ortak Akıl Heyeti” ve “Gerçekleri Araştırma Komisyonu” kurulacak; yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliklerini sınırlayan düzenlemeler kaldırılacaktır…

Görüldüğü gibi; Kılıçdaroğlu, doğrudan PKK/HDP’nin taleplerini sahiplenmektedir…

HDP ile seçim bildirgeleri de hemen hemen aynıdır!…

Bu nedenlerden ötürü; Y-CHP, bizim bildiğimiz Atatürk’ün CHP’si olmaktan çok uzaklaşmıştır…

CHP’yi işgalcilerin elinden kurtarmadıkça, Türkiye’nin kurtuluş yolu açılmayacaktır…

Denebilir ki, Y-CHP’nin varlığı AKP iktidarının sürekliliğini sağlamakta ve  ömrünü uzatmaktadır…

AKP’nin üç dönem iktidar olması; bu işbirlikçi, pısırık, halktan ve gerçeklerden kopuk siyaset anlayışı yüzündendir.

Bu gidişle AKP’yi iktidardan düşürmek imkansızlaşmaktadır. …

7 Haziran seçimlerinde halkın iktidardan düşürdüğü AKP ile hükümet kurmaya çalışarak, onu yeniden iktidar yapmak için Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği olağanüstü çaba unutulmamalıdır…

Bu nedenle yapılması gereken öncelikli iş, Y-CHP’den kurtulmak olmalıdır…

Cemil Can  5 EKIM 2015 PAZAR

DİPNOTLAR:

(1) http://www.aydinlikgazete.com/politika/sir-dosyayla-baskan-oldu-h77602.html

(2) http://www.sozcu.com.tr/2014/gundem/yildirimin-30-gemisi-mi-var-474406/

İşte o gemiler:

“AK BROTHER (Ak Kardeş) 29 bin tonluk Panama bandıralı gemi şu anda Kanada açıklarında yük taşımakta. Toplam 42 bin tonluk Panama bayraklı dört gemiden JOALMI yük gemisi, Letonya’nın Riga limanından aldığı yükü İtalya’nın Piombino limanına götürüyor. NENA adlı gemi ise Singapur limanından, Çin’in Nantong limanına gitmekte, MV IRINI gemisi Venazuella Point Lisas limanından aldığı yükü Panama Cristobal limanhına götürmekte. JOHN adlı gemi ise Atlantik Okyanusu’nda seyretmekte. Erkam Yıldırım’ın imza yetkisi ve ortağı olduğu Hollanda şirketi Zealand Shipping B.V’nin filosunda ise toplam 200 bin tonluk 10 gemi bulunuyor. Zealand Shipping B.V’nin internet sitesinde iş ortakları ve iş birliği  yaptığı şirketler arasında Yalova’da faaliyet gösteren Q Shipping ve Sefine Denizcilik gösteriliyor.” 

http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/bakan-binali-yildirimin-cocuklarinin-gemicikleri-ortaya-cikti-h28061.html

(3) http://www.haber7.com/televizyon/haber/1140810-binali-yildirim-cocuklarimin-gemileri-var

(4) http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/bilal-2-ayda-2-gemi-indirdi-935224/

İşte o gemicikler:

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın küçük oğlu Bilal Erdoğan, armatörlüğü sevdi. Amcası ve eniştesi ile birlikte Üsküdar’da kurduğu BMZ Grup Denizcilik şirketi, son iki ayda filosuna iki tanker birden ekledi. Bu iki tankerin fiyatının 36 milyon dolar (110 milyon lira) olduğu öğrenildi. Böylece şirketin sahip olduğu gemi sayısı 5’e yükseldi. Gemilerin toplam maliyetinin de 90 milyon dolara (275 milyon lira) çıktığı ileri sürüldü. AKP’nin tek başına iktidarı kaybettiği 7 Haziran’dan bu yana piyasalarda kriz yaşanırken, Bilal’in şirketi etkilenmedi.” 

http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/bilal-2-ayda-2-gemi-indirdi-935224/

(5) https://www.youtube.com/watch?v=VDIdyGderwI

(6) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/335801/Turkiye_nin_ISiD_operasyonu_gostermelik.html

(7) http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151005_erdogan_tusk

(8) http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/kilicdaroglundan-olay-sozler-h39403.html0

(9) http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/kilicdaroglu-teroru-bitirecegim-963303

(10) http://www.taraf.com.tr/kilicdaroglu-basbakan-olsam-da-saraya-gitmem/

(11) http://www.milliyet.com.tr/kilicdaroglu-mhp-ak-parti/siyaset/detay/2086832/default.htm

 

AKP’NİN İKİ ESERİ: BÖLÜNMÜŞ YOL, BÖLÜNMÜŞ HALK!

CEMIL CAN·1 KASIM 2015 PAZAR

İktidarların bir ülkeye yapabileceği en büyük iki kötülük: “Bölünmüş yol” ile “Bölünmüş halk”tır…

13 yıllık AKP iktidarı sonunda her ikisini de gördük…

AKP iktidarında; Cumhuriyetin 92 yıllık maddi kazanımlarını sattılar…

Elde edilen (52 milyar TL) paradan, bu kazanımların yapılması için alınan borçları ödemedikleri gibi,  yaklaşık 3 kat daha fazla borçlandılar…(1)

“Bu kadar parayı ne yaptınız?” sorusuna, AKP’nin vereceği yanıt: “Bölünmüş yol yaptık” olacaktır!..

Başka dikili bir ağaçları yok!..

“Bölünmüş yol”; bir ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir!..

Ülkeyi sömürüye açmanın en etkili yoludur…

Demiryolu taşımacılığı için dışarıya hiçbir bağımlılığımız yoktu…

Bu alan bilinçli olarak ihmal edildi…

Dünya otomobil devlerinin, başka bir söyleyişle emperyalistlerin  desteklediği siyasetçiler, yönetime getirildi.

Onlar da diyetlerini bölünmüş yol yaparak ödediler…

Halbuki, dünyanın en kaliteli kömürleri bizdedir…

Kömür yakıtı ile bile trenleri çalıştırmak mümkün…

Gelin kalan demirdir ve  o da yeteri kadar vardır…

Ülkeyi baştan sona demir ağlarla örüp, petrole olan bağımlılığımızı azaltsaydık, ülkemizi dünya otomotiv sanayinin pazarı olmaktan kurtarabilirdik…

Adeta dünya otomobil devlerinin ayakta kalması için ülkemizi feda ettik…

Şimdi neredeyse her evde bir otomobil var…

Bunların; yakıtı, yedek parçası, sigorta  ve muayene masraflarını topladınız mı korkunç rakamlar bulursunuz…

Birkaç yıl bu harcamaları yapmadığınızı düşünün, biriktireceğiniz parayla metroları ve demiryollarını tamamlayabilirsiniz…

Ülkemizde Temmuz 2015 itibariyle araç sayısı 19 milyon 541 bin 369 olarak  tespit edildi…(2)

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında bu sayı 8 milyon 655 bin 170 idi…

AKP’nin 13 yıllık iktidarı boyunca yaklaşık 11 milyon otomobil trafiğe çıktı…

Haliyle trafik sıkıştı…

AKP sıkışan trafiği rahatlatmak için ha bire bölünmüş yol yaptı!

Bu dönemde, otomobil üreticileri ile ithalatçılar bayağı rahatladı…

Otomobil ithalatı yerine, şehirlerimize yer altı metroları yapılsaydı, şehirler arası yollara hızlı tren konsaydı, bu kadar otomobili kim ne diye alsın ki? Otomobilli bir ailenin, otomobili için ayırdığı bütçe neredeyse diğer tüm giderlerinden daha fazladır…

Metro ve hızlı trenin olduğu bir ülkede, bu kadar paranın tasarruf edilmesi ile refah düzeyimizde önemli bir yükselme olacağı tartışmasızdır…

Çılgınlar gibi otomobil satın almasaydık, bankalara bu kadarborçlu olmayacaktık…

Benzer bir diğer sömürülme aracı cep telefonlarıdır…

Ninni yerine geçmek üzere bebeklerin bile ellerine akıllı telefontutuşturulmuştur…

Telefonlar için ödenen (konuşma ve internet) ücretleri topladığınızda, ortaya akıl almayacak rakamlar çıkıyor…

Neredeyse tüm ailelerin ikinci sıradaki giderini bu kalem oluşturuyor…

Hiç gerekli  olmadığı halde; ülke olarak birikimlerimizin önemli bir kesimini de telefon giderlerine ayırıyoruz…

Böyle bir toplumun para biriktirmesi, mal mülk edinmesi mümkün olabilir mi?

Denebilir ki hükümetimiz; bilinçli olarak bir tüketim toplumu yarattı…

Varımızı yoğumuzu satıyor ve alabildiğine borçlanıyoruz…

Borçlarımızın üç katına çıkması sanayi yatırımları nedeniyle değil ki…

İşsizlik yüzdesi, iki basamaklı rakamlarla ifade edildiğine göre, istihdam alanları açmak için de yatırım yapılmamış…

Tarım ve hayvancılık da bitirilmiş. 76 milyon insan ne yiyor ne içiyor?

Hükümetlerimizin borçlanarak aldığı paralar, bir şekilde halka da aktarılıyor…

Borçlanarak yaşıyoruz işte!..

***

Bu düzen hep böyle sürdürülebilir mi?

Bir ülke üretmeden, sürekli borç alarak nereye kadar gidebilir?

Böyle bir yönetim iktidarda nasıl kalabilir?

Türkiye için en hayati sorun budur işte! AKP hükümetleri bunun da bir yolunu buldular…

Halkı ikiye bölmeyi başardılar.

Kabul etmek gerekir ki, AKP Erdoğan’ın şahsında ete kemiğe bürünmüş bir oluşumdur…

Bu yüzden AKP’ye siyasi parti demek oldukça zordur!

Kim ne derse desin; Recep Tayyip Erdoğan, “bölme işlemi”nde son derece başarılı olmuştur.

Toplumun yoksul ve ezik kesimlerinden, kendisine fanatik bir taraftar grubu oluşturmuştur…

Öyle bir grup ki,  kendi ifadesine göre, karşısında gördükleri  insanlara karşı, en ufak bir toleransları yoktur…

Holiganlar gibi…

En masum toplumsal gösterilerde bile; ellerindeki palalarla, döner bıçakları ile sokağa fırlayabiliyorlar…

Kişilik ayarı verilmiş bu  fanatik gruplar, Erdoğan’ın ifadesi ile  “evde zor zaptdelilen yüzde elli”yi oluşturuyorlar…

Erdoğan, aleyhine olan hiçbir söze inanmazlar!..

AKP hükümetlerine toz kondurmazlar…

Saflarını kolay kolay değiştiremezler…

Buna karşılık, ciddiye alınacak Erdoğan karşıtlığı da vardır…

Her ikisi birbirini besliyor…

Esasen Erdoğan karşıtlığından da yararlanan sadece AKP’dir…

Bu kesim, nefret üzerinden öyle bir karşıtlık oluşturmuştur ki, PKK/HDP ile bile gözü kapalı işbirliği yapabilir…

Yapıyorlar da…

HDP barajı nasıl aştı sanıyorsunuz?!

Sonuç olarak denebilir ki,  bölünmüşlükten bir tek AKP yararlanmaktadır…

Muhalefet kategorisinde yer alan diğer kesimler, zaten kendi içerisinde de bölünmüş bir haldedir…

Asla bir araya gelemezler…

Bu yüzden, 7 Haziran seçimlerinde; toplumun  yüzde 60’ını temsil ettikleri halde, hükümeti kuramadılar!..

Çünkü iktidarın ve emperyal güçlerin eli daima içlerinde dolaşır…

O el, uyduruk kaydırık nedenlerle, ülkenin en önemli sorunlarında bile bir araya gelmelerini engeller…

Bu kesim bir o kadar da gerçekçidir:   Siyasi hedefini siyasi iktidarı ele geçirmek değil, AKP ile  koalisyon kurmak olarak belirlemiştir…

Bu kadarını kendileri de bilirler…

Bu yazı yazıldığı saatlerde oy kullanma devam ediyordu…

Sonuçlar hakkında tahminin ötesinde bir bilgim elbette olamazdı…

“Batı cephesinde değişen bir şey yok” Yanılıp yanılmadığımı birkaç gün içerisinde zaten öğreneceğiz…

İyi seyirler efendim…

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)http://www.sozcu.com.tr/2014/ekonomi/akpnin-ekonomiye-12-yilda-12-kazigi-560458/http://www.sozcu.com.tr/2014/ekonomi/akpnin-ekonomiye-12-yilda-12-kazigi-560458/

(2)http://www.trthaber.com/haber/ekonomi/turkiyede-toplam-arac-sayisi-kac-205928.htmlhttp://www.trthaber.com/haber/ekonomi/turkiyede-toplam-arac-sayisi-kac-205928.html

UZAKTAN KUMANDALILAR!.. Cemil Can
PKK’lı teröristlerin açtığı ateş sonucu şehit olan Polis Memuru Salih Eroğlu’na memleketine gönderilmeden önce, mutad olduğu üzere Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü önünde yürekleri parçalayan bir veda töreni düzenlendi…

Şehit polis memuru, eşi ve 3 yaşındaki oğlu Yusuf’un gözü önünde kurşunlanmıştı.

Küçük Yusuf, törende ”Babama gitmek istiyorum, evimize gidelim” diye ağladı…

Adeta gözleri ile konuşuyordu. Türkiye’yi ağlattı…

Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde 7 ve Yenişehir İlçesi’nde 2 mahallede ilan edilen sokağa çıkma yasağı devam ederken, güvenlik kuvvetleri PKK’lıların kazdığı hendekleri kapatıyordu…

Teröristler, roket atar ve otomatik silahlarla polislere ateş açtı.

Hendeğe tuzaklanan patlayıcıyı uzaktan kumanda ile patlattılar…

23 yaşındaki polis memuru Cem Tayfun şehit oldu…

Şehit cenazeleri Anadolu’yu dolaşıyor…

***

Uzaktan kumandalı bombalar Doğu’dan Ankara’ya gönderildiler…

İnsanlıkla en küçük bir ilişkisi bulunmayan caniler, 10 Ekim sabahı başkenti kana buladılar.

Resmi rakamlara göre ölü sayısı 95, yaralı 246…

Yaralılar arasında ağır olanlar da var…

Yusuf’un insanca ve hakça olan sözleri, en az 95 hanede tekrarlanacak…

Çocuklar, anne ve babalarıyla birlikte güvenli gördükleri evlerinde olmak istiyorlar…

Bu kadarına da hakları var. Şeker istemiyorlar ki!..

***

Yüreğine ateş düşen anneler şokta!..

“Analar ağlamasın” diye çıkılan yolda, anamızı ağlatıyorlar!..

Uzaktan kumandalı terörist örgüt PKK’nın üst yapılanması KCK, seçimlere kadar “eylemsizlik” kararı aldığını açıkladı…

Sevinelim mi?!

Dilediği zaman “eylemsizlik” kararı alıyor, dilediği zaman kaldırıyorlar!..

Ellerinde roketatarları ve doçkaları var…

***

Hava Harp Okulu’nun 64. Yıldönümü töreninde konuşan Hava Kuvvetleri Komutanı:”Bugün Türk Hava Kuvvetleri aslında savaşıyor. Hem orta çaplı bir savaşın ötesindehem de iki cephede savaşıyor” dedi… (1)

Savaşta olduğumuzu anlamak için, bombaların illa da tepemize mi düşmesi gerekiyor…

Mesleği savaşmak olan görevli bir kuvvet komutanının sözleri son derece açık değil mi?

“Terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla hapse atılan 26. Genelkurmay Başkanı Yargıtay’da yaptığı savunmada; “TSK’ya kurulan kumpasın 3 failini; ABD, AKP ve Cemaat “olarak açıklamadı mı?

Komutanlar daha ne desinler?

***

Fetullah Gülen Terör Örgütü’nün (FETÖ) bilgisayarlarında yapılan incelemede; “özel programlarla gizlenen dosyalar”a ulaşıldı.

Bu dosyaların birinde Ergenekon, Balyoz tertipleriyle ilgili olarak ABD bağlantılı dökümanlar ele geçirildi… (2)

Ergenekon ve Balyoz tertiplerinin başlamasından çokönceye ait olan bu dökümanlarda, daha sonra gözaltına alınan isimlerin tamamına yakınının yer alması, bir şey ifade etmiyor mu?

Kiminle savaştığımız bellidir!

Bu savaşı kazanmadan “barış” nasıl elde edilebilir ki?

Tarihten bir örnek gösterebilir misiniz…

***

PKK’nın Suriye Kolu PYD’yi “karagücü” olarak görevlendiren Obama, 3 Ekim’de; PYD savaşçılarındankolordu düzeyinde silahlı birlikler kuracağını ilan etti… (3)

Bu açıklama da mı önemli değildir!

Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmayı planladıkları koridora, Türkiye rıza göstermeyince, ABD ile aramız açıldı…

Rusya’nın müdahalesinden sonra, NATO “Ankara isterse asker gönderebiliriz” diyor…

Rusya’nın Suriye’de faaliyet gösteren terör örgütlerine karşı başlattığı hava saldırıları, ABD’ye sürekli mevzi kaybettiriyor…

Anlaşılmaktadır ki, Türkiye bölge ülkeleri ile birlikte hareket etmesin diye, terörle hizaya getirilmek isteniyor!..

Bu nedenle Ankara Gar’ı son olmayacaktır…

Bundan böyle, bütün birimleriyle Devletin tayakkuzda olması gerekiyor…

***

Uzmanlar; 7 Haziran seçimleri öncesinde Diyarbakır’da ve sonrasında Suruç’ta patlatılan bombalar ile Ankara’dakinin benzerliğine dikkat çektiler…

Dolayısıyla Ankara Gar’ı önünde patlayan bombaların kumanda düğmesine Atlantik ötesinden basıldı diyebiliyoruz!..

.

Sonuç olarak;Libya’da, Mısır’da ve Suriye’de terör örgütleri ile “al takke ve külah” ilişkiler içerisinde olan bir hükümetin, başına böyle belaları açması, işin doğası gereğidir!.. (4)

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) http://www.dha.com.tr/bugun-turk-hava-kuvvetleri-aslinda-savasiyor_1040307.html

(2) http://www.aydinlikgazete.com/politika/ergenekon-kumpasi-yarin-yargitay-da-h77095.html

(3) http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/dogu-perincek-obama-alaylari-kurulabilir-mi-h77090.html

(4) 11 Ekim tarihli Aydınlık gazetesinde yazılan Deniz Kahraman’ın haberine göre; Türkiye ile Rusya arasında yaşanan “hava sahası ihlali krizi” Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan ile Başbsakan Ahmet Davutoğlu’nu ayrı düşürdü. “Rusya ile ilişkilerde dikkatli adı atalım” uyarısı yapan Dışişleri Bakanlığına “Önce Rusya’nın bizimdesteklediğimiz adamları vurmasını engelleyecek önlemler alın” talimatı verdi…

BİLET ALMADAN İKRAMİYEYİ BEKLEYENLER!..Cemil Can
Rusya’nın Suriye’deki silahlı terör örgütlerine yönelik başlattığı hava saldırısı, koalisyon güçlerini bayağı rahatsız etti.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu şer ittifakı (ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Katar ve Suudi Arabistan), Rusya’nın terör örgütü olarak kabul ettiği Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) açıkça desteklediğini ilan ettiler!

Yedi ülkenin yayınladığı bildiride, Rusya’nın başlattığı operasyonlar için, “Suriye muhalefetine ve sivillere yönelik saldırılardır” değerlendirilmesi yapıldı…

Yaklaşık 3 yıl önce (5 Eylül 2012) Türkiye’nin Suriye’ye dönük dış politikasını “En yakın zamanda Şam’a gidipEmevi Camisi’nde namaz kılacağız” sözleriyle özetleyen Erdoğan, bugün sadece Putin’e üzüntülerini bildireceğini söylemekle yetindi…

ABD Dışişleri Bakanı Kerry, “Biz Rusya’nın Suriye’de sadece DAEŞ’i (IŞİD’i) hedef almasını istiyoruz” dedi…

Birleşmiş Milletler (BM) 70. Genel Kurulu için Newyork’ta bulunan Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile buluştuktan sonra, çözümün diplomasiden geçtiğinisavunarak, BM’iCenevre 3‘ün toplanması için harekete çağırdı…

İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutan YardımcısıHüseyin Selami, “Bugün ABD’nin Esat’ın çözüm parçası olduğunu itiraf etmesi, gösterileniradenin sonucudur” dedi…

Gelinen bu durum ve “Esat’lı çözüm”’ün kabulü, ABD ve müttefiklerinin Ortadoğu politikalarının duvar tosladığını göstermektedir…

Bu yadsınamaz gerçeğe rağmen, Türkiye’nin küresel güçlerle hareket etmesinin pahalıya mal olacağı açıktır.

İktidardan düşürülmüş bir partinin, hala devleti yönetmesi ve iflas etmiş politikalarındaki ısrarının Türk halkına ağır faturalar ödeteceği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle 1 Kasım seçimleri uçurumdan önceki son çıkışımızdır!

***

AKP hükümetlerinin borçlanarak sürdürdüğü, ekonomik yaşamda sona gelindi sayılır.

2002 yılından önceki yıllardan devreden dosyalarla birlikte icra müdürlüklerinde sonuçlanmamış toplam8 milyon 613 bin dosya varken, bu rakam yaklaşık 4 kat artarak 23 milyon 824 bine ulaştı…

Sadece aile reislerinin icralık olduğunu varsayarsak,24 milyon hane borç batağında demektir…

Nüfusun neredeyse tamamı bu olumsuzluktan etkilenmektedir…

Yeni istihdam alanları açılmadığı için işsizlik aldı başını gitti. Tarım ve hayvancılık bitirildi. Korunmasız bırakılan milli sanayi can çekişiyor…

80 yıllık birikimlerimiz satılıp, talan edildi…

Yunanistan bile 152 ada, adacık ve kayalığımızı işgal etti…

13 yıllık AKP iktidarında dış borcumuz 242.7 milyar liradan yaklaşık 3 kat artarak 676.2 milyar liraya yükseldi…

Yurttaşların bankalara borcu 2002 yılında 6.6 milyar lira iken, 58 kat artarak 381 milyar liraya ulaştı.

2008 yılından bu yana sadece kredi kartları ve tüketici kredileri için 205 milyar lira faiz ödendi…

Yurttaşın kazancının neredeyse tamamı faiz ödemelerine gitti…

Belli ki, muhalefet partileri böyle bir enkazı devralmak istemiyor!..

***

Y-CHP vaatlerini açıkladı. Nihai hedefinin AKP ile koalisyon ortaklığı yapmak olduğu anlaşılıyor:

Seçim bildirgesinde en dikkat çeken husus: “Anayasayı değiştireceğiz. Eşit yurttaşlık getireceğiz. Hiç kimse etnik kimliğinden ötürü ötekiyim diye düşünmeyecek” vurgusudur…

Y-CHP’ye göre, Türkiye’de etnik kimliğinden ötürü “ötekiyim” diye düşünenler var ve bu düşünce Türkiye’nin en öncelikli meselesidir…

Bu nedenle de “anayasa değişikliği” vaad ediyorlar…

Seçim Bildirgesi’nde “Eşit yurttaşlık” getirmeyi vaad eden Y-CHP, aslında bazı yurttaşların yasalar önünde “eşit” olmadığını da savunmuş oluyor…

Bu şekilde PKK/HDP‘nin yalan politikalarını seslendiriyor…

Zira PKK’nın ayrılıkçı propagandaları, bu gerçek dışı düşünceler üzerine oturtulmuştur…

Böyle bir söylem, iktidara talip olan bir partinin kendi ayağına kurşun sıkmasından farksızdır.

Ülkeyi içerisine sürüklendiği bataktan nasıl kurtaracağı hakkında bir tek söz bile söyleyemeyen Y-CHP, “Eşit yurttaşlık” saçmalığı ile gerçekte iktidara talipolmadığını ortaya koymaktadır…

Dersimli Kemal’in bütün amacı, kendisini CHP başına getiren küresel güçlerin isteğini yerine getirmektir.

Dersimli, ekibini TBMM’ne sokarak; “Milletvekili dokunulmazlığı”ndan yararlandırmak suretiyle, PKK’nın gerçek dışı propagandasının devamını sağlamak ve bu şekilde Türk halkının kafasını karıştırmayı başlıca ödevi edinmiştir!..

Y-CHP’nin iktidara talip olma gibi bir derdi kesinlikle yoktur.

Bu fikrin esaslı kanıtı, bir kaç ay önce halkın önüne koyduğu milletvekili listesinideğiştirmemiş olmasıdır.

7 Haziran’daki seçimde yüzde 24.95 oy verilen bir listeye, 1 Kasım’da oy yağmasını beklemek, bilet almadan büyük ikramiyeyi beklemekten farksızdır…

AKP de yüzde 40.87 oyu tek başına iktidar için yeterli bulmadığı için halkın “hata” yaptığını düşünmekte ve hatadan dönmesi için 1 Kasım’da ona yeni bir “fırsat” vermiş bulunmaktadır!..

Bu noktada AKP ile Y-CHP’nin bakış açısında hiçbir fark yoktur…

Anlaşılıyor ki, seçim vaatlerini ve milletvekili listelerini değiştirmeyen Y-CHP’nin nihai hedefi; AKP ile koalisyon yapmaktır.

Nitekim bu tutumunu, 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP’nin peşinden koşturarak, taviz üzerine tavizler vererek, en ilkesiz ve utanılacak bir şekilde ortaya koymuştur…

Denebilir ki, Y-CHP, küresel güçler tarafından, halkın iktidardan düşürdüğü AKP’yi yeniden hükümet yapmakla görevlendirilmiştir…

Dolayısıyla AKP’yi iktidardan düşürmeden önceki acil iş, Y-CHP yönetiminin parti başından uzaklaştırılmasıdır!..

Apaçık gözüken 1 Kasım yenilgisinden sonra, CHP’lilerin siyasi gündeminin ilk sırasında bu iş olmalıdır…

Cemil Can  4 EKİM 2015 PAZAR

HEPİNİZ BİRAZ TÜRKEŞ BİRAZ DA ÖZKES’SİNİZ!..Cemil Can
İhsan Özkesler yönetimindeki bir partiyi iktidara getirmek için verilecek olan mücadele beyhudedir!..

Çünkü bu mücadele sonunda iktidar gelse de, yağmurdan kaçarken doluya tutulan adam misali durumumuzda olumlu yönde değişiklik olmayacaktır.

“Gelen gideni aratır” sözünü doğrulamak, siyasi bir faaliyet sayılmaz…

AKP’yi iktidardan düşürdükten sonra, daha kötüsüne işbaşı yaptırmak aklın işi olamaz!

O bakımdan öncelikli iş, iktidar olmayı hak eden, halktan yana bir muhalefet partisi yaratmak olmalıdır…

İktidar ancak ondan sonra düşünülebilir.

Kendi programına saygısı olmayan bir ekibin, hangi evrensel değerlere uyması beklenebilir ki?

“Kazanılmış hak” ve “hukuk” tanımaz bir anlayıştan bu ülkeye sadece zarar gelir!..

Nasıl ki, bir siyasi partiye üye olmak için o partinin önceden belirlenmiş Program ve Tüzüğünü benimsemek gerekiyorsa, aynı şekilde parti üyesi olduğu halde, Program ve Tüzüğe aykırı davrananları da partiden ihraç etmek gerekir.

Aksi halde, ortada fikir diye bir şey kalmaz, “Bremen Mızıkacıları” gibi her kafadan bir ses çıkar…

CHP’nin en temel sorunu bu noktadadır.

Yönetiminde, Program ve Tüzüğünü içine sindirememiş, fakat partili gibi gözüken pek çok hain var…

Büyük Kurultay’da en yüksek oyu alarak Parti Meclisi’ne seçilen İstanbul Milletvekili ve son yerel seçimlerde Üsküdar’dan Belediye Başkan adayı olan emekli Müftü İhsan Özkes, Y-CHP’nin ne olduğunu anlatan en çarpıcı örneğidir!..

İstifa ettikten sonra, CHP’lilerden ayrı sıralarda oturması, çocukca bir davranıştır ama anlaşılabilir.

Lakin AKP ile aynı yönde oy kullanmasını ifade edecek sözcük bulamıyorum.

Tek kelime ile iğrençtir…

Ak Saray’ı ziyaret ettikten sonra, söylediği sözlerin hesabını Dersimli Kemal ile 1216 kurultay delegesinin vermesi gerekir…

Kılıçdaroğlu arkasında durmasaydı, CHP tabanı İmam İhsan Özkes’e değil oy, tükrüğünü bile atmazdı…

İki yüzlü davranmayı yüzü kızarmadan başarabilmekten başka, yüze çıkacak hiçbir özelliği olmayan İmamı, en yüksek oyla getirip, Parti Meclisi’nin başına oturtanlar, bu davranışıyla kendi karakter haritalarını da çizdiler…

CHP’nin kurultay delegeleri, Atatürkçü düşünceyi özümsememiş niteliksiz bir yığın, biraz da kurşun asker olduklarını bu seçimleriyle kanıtladılar…

Ülkeyi düşman işgalinden kurtarmayı ve Cumhuriyeti kurmayı bir tarafa bırakıp, İmam Hatipleri açmış olmakla övünen bu zihniyetin, İhsan gibileri öne çıkartması kaçınılmazdır…

Genel Başkanının “seyyit soyu”ndan gelmesini “siyasi sermaye” sanan bu defolu siyaset adamları, CHP adına söz söylemeye devam ettikçe, AKP’ye karşı etkili muhalefet yapılamayacağı son derece açıktır…

Din ve dince kutsal sayılan değerleri istismar ederek iktidara gelen AKP ile aynı konuda yarışa girip, galip gelineceğine inanmak ise en ahmakça düşüncedir!

Türk seçmenini, aslı var iken taklidine değer veren bir kitle gibi görmek, oldukça iddialı ve bir o kadar da tehlikeli stratejidir…

CHP delegesi kendine güvenmediği için, lider olarak içerisinden birini ileri sürememiştir…

Baykal’a yapılan kaset operasyonundan sonra, kurtarıcı arayışı içerisine girmiş ve dış güçlerin önerdiği Kemal Kılıçdaroğlu’nu oybirliği ile partinin başına getirmiştir.

Atatürkçü düşünceyi reddeden ve CHP Programını benimsememiş Kemal Kılıçdaroğlu’nu Atatürk’ün partisinin başına getirmeyi kabullenmek, CHP delegesinin bu güven zaafiyeti yüzündendir…

Son 5 seçimi kaybetmiş olması bir yana, muhalefette bile mevcut gücünü koruyamadığı halde, hala Dersimli Kemal’den lider yaratılabileceğinin umulmasının başka nedeni olabilir mi?

CHP’nin bugünkü durumu, toprağa şeker katıp helva yapmaya çalışan deli kadının durumundan farksızdır…

Bu malzeme ile helva yapılamayacağını öğrenmek için bir genel seçim daha kaybetmek, Türkiye’ye oldukça pahalıya mal olacaktır!..

CHP tabanını yanıltan CHP’nin kurultay delegeleri, bu yüzden ağır sorumluluk altındadır!..

Dersimlinin, ABD Büyükelçisi ile bir otel odasında 2,5 saat başbaşa görüşmesi ve ne görüştüklerini kimseye açıklamaması hala sorgulanmamıştır!..

Yetkili organlarının görüşünü almadan Kılıçdaroğlu’nun tek başına Cumhurbaşkanı adayını ilan etmesi, kolundan tutup partiden atılması için yeterli neden iken, ne yazık ki, bu durum onu delege gözünde daha da büyütmüştür!..

Bu noktada sorun salt “Seyyid Kemal”de değildir!

Çünkü o hiç değişmemiştir. Hemşerilerinin tabiri ile “Kundi Kemal” olarak kalmıştır…

Asıl sorunlu olan; Seyyit Rıza’yı kahraman gibi gören, Şeyh Said’i önder kabul eden bu zavallı adamı, kurtarıcı gibi gösteren kurultay delegesidir…

CHP’nin halen görevde olan kurultay delegeleri, tercihlerinin yüzde yüz hatalı olduğunu gördükleri halde; aynı hatayı neden tekrar ederler, anlamak mümkün değildir!

Sanki CHP’de “delege” olarak kalmaya bir mecburiyetleri vardır!?

Ne yazık ki, bu gafiller, bu sorulara da hiçbir zaman yanıt arama ihtiyacı içerisine girmiş değillerdir…

Tencere-kapak misali, kendileri delege olarak kalabilsin diye, her seferinde Dersimli Kemal’i ve CHP ile hiçbir ilişkisi olmayan “siyasetçi”leri yetkilendirme konusunda inatlarını sürdürmektedirler…

Bu şekilde ülkeye verdikleri zarar; AKP, PKK ve Cemaat’in verdiğinden daha az değildir…

Ülke batarken bile, kendilerini tatmin için hatalı düşüncelerinde ısrar edenler, hiçbir şekilde ülkeye fayda getiremezler…

Böylelerinin tümü biraz Tuğrul Türkeş, biraz da İhsan Özkes’tir…

İhsan, gerçek yüzünü “bağımsız” bakanların yemin töreninde, AKP ile aynı yönde oy kullanarak göstermiştir…

Y-CHP Milletvekili iken Aksaray için:”İsrafı itibar yaptınız. Hz. Muhammet o saraya kesinlikle gitmezdi” dedi.(1) İstifa edip “bağımsız” kaldıktan sonra:”Hz. Muhammet de Atatürk de yaşasaydı bugün saraya gelirdi”(2) demiştir…

Benzetme son derece kötüdür.

Bu ifade; aynı dönemde yaşasalardı, Hz. Muhammet’in Devlet başkanlığı makamını “Allahın bütün vasıflarını taşıyan”(3) Erdoğan’a kaptıracağı anlamını da veriyor!..

Müftü Efendi, bu izahatı ile Düzce Milletvekili Fevai Aslan’dan çok da geride kalmadı!..

Bilinç altı, bu iki konuşması ile yüzeye vurmuştur…

Gerçekte ortaya çıkan, CHP delegesinin ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun makyajlı yüzüdür…

Kabul etmek gerekir ki, kaset operasyonu ile CHP’nin delege yapısı da değiştirilmiştir.

Y-CHP bu değişikliğin bir ürünüdür…

Kurultay delegeleri artık, kuyruk sallama yetenekleri gelişmiş “ciğerci kedileri” arasında seçilmektedir…

Dolayısıyla sonuçlar da “öyle kazana böyle lahana” ve tencere-kapak misali olarak kayıtlara geçmektedir!..

Bu durumu çok iyi değerlendiren RTE, CHP’ye toparlanma fırsatı tanımadan, erken seçim kararını ilan etmiştir.

Erdoğan, Y-CHP’nin bu koşullarda erken seçime itiraz edemeyeceğini çok iyi tahmin ediyordu.

Nitekim 45 günlük hükümet kurma süresini boş yere geçirmek için Y-CHP seçilmiştir.

Dersimli, CHP’ye koalisyon kurma teklifi yapılmadığı halde, o masada oturmaya devam etmiştir.

Çünkü üst üste 5 seçim yenilgisi alan Dersimli Kemal, bu defa büyük kurultaydan kaçamayacağını anlamıştı…

Erken seçim ile hem koltuğunu kurtardı hem de adamlarının yeniden seçilmesini garanti altına aldı…

Durumunu Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuk dışı “fetvası” ile şimdilik kurtardı…

Parti Programını ayaklar altına alıp çiğneyen Kılıçdaroğlu, CHP’nin en yetkili organı olan Parti Meclisi’nin aldığı kararı, yönetmelik değişikliği ile bertaraf etmiştir!..

Bu hamle, biraz da yönetmelik değişikliği ile Anayasa hükümlerini kaldırmaya benzedi!..

Hukuk anlayışı bu kadar ilkel olan, işbirlikçi ve fırsatçı biri, AKP iktidarın hukuksuzluklarının önüne dikilebilir mi?

Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin, Devlet Bahçeli de MHP’nin başında bulunduğu sürece, AKP iktidardadır.

Ona göre…

Seçimler dostlar alışverişte görsün diyedir!..

DİPNOTLAR: (1) https://www.youtube.com/watch?v=OaCYcj21e-A

(2) http://www.milliyet.com.tr/ozkes-hz-muhammed-de-ataturk-de-gundem-2110247/

(3) https://www.youtube.com/watch?v=L1yIMK7mfdE

SAHTE SOLCULARDAN KURTARMADIKÇA‏   Cemil Can
Foreign Affairs (1) dergisini ABD Dış işleri Bakanlığı çıkartıyor…

Aşağıdaki cümleleri bu dergide yayınlanan “KÜRT BİRLEŞMESİ” başlıklı makaleden özetleyerek yazdım…

Makalede herşey o kadar açık ifade edilmiş ki, hiçbir yoruma ihtiyaç duyulmadan “müttefikimiz” ABD’nindostluğunun derecesini en yetkili kurumlarının ağzından öğrenme olanağını bulabiliyoruz…

Daha da önemlisi; kendilerini “solcu” olarak tanımlayan pek çok kişinin; emperyalist propagandalarının etkisi altında, genellikle farkında olmadan “HDP’ye barajı atlatma” yalanına inandırılıp kullanıldıklarının kanıtlarına rastlamaktayız…

Bugün ülkemizin kaosa sürüklenmesinin başlıca aktörü olan bu insanlar, PKK’yı Meclis’e sokmakla ülkemizin başını derde soktular.

Halk AKP’yi iktidardan düşürmüş olmasına rağmen, “sahte solcular”ın (2) ilkesizliği yüzünden; çoğunluğu teşkil eden muhalefet partileri hükümeti kuramamaktadırlar…

Siyasi zemin, adeta AKP’nin iktidarını sürdürülmesi için hazırlanmış gibidir…

Okuyalım:

“OY DESTEĞİ VE GÜÇ YIĞILMASI

Kürtler son zamanlarda Türkiye-Suriye sınırında özerklik için önemli ilerlemeler kat etti.

Suriye’de savaş alanında kazandılar, Türkiye’de seçim sandığında…

Kürt odaklı bir parti, ilk defa parlamentoda yer alıyor ve bu birdönüm noktasıdır…

Sınırın iki tarafında da galip olan PKK’dır…

PKK’nın Suriye’de yarattığı ortak parti (PYD), ISIS’e (IŞİD) karşı zafer kazandı…

PYD, stratejik kasaba Tel Abyad’daki IŞİD kuşatmasını ABD hava kuvvetlerinin desteği ile kırarak küresel sempati kazandı…

HDP’nin parlamentoya girmesi ve PYD’nin Suriye topraklarında kontrolü; önümüzdeki 10 yıl içerisinde; Ortadoğu’daki 30 milyon Kürt’ü bir araya getirecek olan Kürt konfederasyonu için yeni bir sayfa açmıştır…

Özerklik için bir yol haritası sunan Öcalan’ın, bu planının gerçekleşebileceğini, HDP’nin siyasi PYD’nin askerizaferi gösteriyor…

PKK’nın geleceği hiç bu kadar parlak görünmemişti…

YENİ ORTAKLIKLAR

Kürtlerin yaşadığı; Suriye, İran ve Irak’ta PKK-PYD’ye bağlısiyasi partilerin kurulması ile oluşmaya başlayanKürdistan, Öcalan için bir atılımdır…

Suriye’de 3 kantonun kurulması, Türkiye Kürdistanı ve sınır ötesi konfederasyon için temel bir yoldur…

Irak Kürdistanı’nın Rojava’yı (Batı Kürdistan) tanımasıçok önemlidir…

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin, IŞİD savaşçılarından korunmak amacıyla, Nisan 2014’te Rojava ile arasına kazdığı 10,5 km lik sınır bir işe yaramadı…

Peşmergeler aylar sonra çekildiler…

IŞİD Sincar Dağı’nı kuşattığı zaman, PYD’ye bağlı YPG’den 10 bin savaşçı, Kürt Yezidilerini kurtarmak için Rojava’da bir koridor oluşturdu.Yezidilerin tahliyesi sırasında PYD ve YPG’nin medya görüntüleri, PKK’ya yaygınbeğeni kazandırdı…

Pan-Kürt misyonunun gelişmesine katkı sağladı…

Benzer şekilde, Batı öncülüğündeki hava saldırıları yoluyla,Rojava’yı destekleyen bir politika benimsendi…

Sincar saldırısı sırasında, ABD’nin hava saldırıları ve Kobani kuşatması sırasında PYD’ye silah ve cephane vermesi ile ancak Kürt askeri dayanabildi…

Batı PYD’nin mücadele gruplarına sıcak, RTE ise serin ve mesafeli durmaktadır…

Kürt kantonlarının kurulmasından sonra, 30 yıl süren ve 40 bin kişinin hayatına mal olan isyanı durdurmak, Öcalan’ın tek yanlı ateşkes ilanı ile mümkün olabildi…

Ankara’nın desteği ile Kürt konfederasyonu kurulmasına şimdi Erdoğan itiraz ediyor…

18 Ekim 2014’te Erdoğan IŞİD gibi PKK’nın da terör örgütü olduğu fikrini ileri sürdü…

Kobani düşmek üzereyken, ABD yardıma geldi ve bunun üzerine, Ankara 200 peşmergenin geçişine izin verdi, fakat PYD’nin ikmal için kara koridoru açılması talebinireddetti…

Kürtlerin artık bir ivme, meşruiyet ve uluslararası desteğe ihtiyacı var…

Adeta bir ön savaş gibi olan seçimler (sandık) bu desteği sağlamıştır…

OYLAR!

Kürtlerin ve Kürt olmayan solcuların desteği ile yüzde 10 barajını aşan HDP, mecliste 80 sandalye kazanmıştır…

AKP’nin Meclis’teki çoğunluğu sona erdi, başkanlık sistemine geçmek için yapacağı anayasa değişikliği de engellendi…

HDP’nin başarısı yeni bir dönemi başlatıyor…

HDP’nin selefi BDP, 2013 yılındaki Gezi protestolarında kenarda oturmuştu.

Türkiye solu, bu durumu Öcalan tarafından Erdoğan’a verilmiş siyasi kredi olarak değerlendirdi…

Daha sonra Türk solu da Kürt hareketi ile birlikte hareket etti…

Yaklaşık 1,5 milyon muhafazakar Kürt de AKP’den kopup BDP’yi destekledi…

SONRA NE OLUR?

Doğum oranları da göz önünde tutulursa; Kürtler, parlamentodasiyasi bir güç olarak bulunmaya devam edeceklerdir…

PKK, Ankara arasındaki ateşkes ile Kürtler demokratik yollarla özerklik hayallerini elde edebilirler…”

Altın değerinde derslerle dolu bu makaleden; küresel güçlerin Ortadoğu’ya ilişkin planlarını ve ihanetin hayata geçirilmesinde, genellikle hangi tip insanları kullandığını öğrenmiş bulunuyoruz.

Emperyalist projelerde bilerek yer alanların vatan haini, bilmeden destek olanların ise aymaz olduklarında en ufak bir kuşkumuz kalmadı…

En acısı ise, gerçek sol ile en ufak bir bağı olmayanların, solcu kisvesi altında geniş yığınlara sunulmuş olmaları. Her seferinde halkı aldatmanın bir yolunu bulabiliyorlar.

Emekçi kesimi temsil etsin diye seçilenler, rantiyeci ve düzenin adamları çıkınca, Y-CHP’nin AKP ile ortaklık kurmak için can atmasına şaşırmamak gerekir…

Kazık yiyerek öğrenmek kaderimiz olmuş!..

Cemil Can

DİP NOTLAR:

(1) https://www.foreignaffairs.com/articles/turkey/2015-06-29/kurdish-consolidation

(2) Türkiye İşçi Partisi’nin lideri Mehmet Ali Aybar’ın, belkemiksizler/omurgasızlar olarak tanımladığı sahte solcuları, 1967-68 yılları TİP Onur Kurulu Üyesi, Nükleer Tıp Uzmanı Dr. Ali Nadir Savaşer, çok yerinde ve haklı olarak:”Tarihin ilk antiemperyalist kurtuluş savaşını kazanarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile çağdaşlığa kavuşan Anadolu medeniyetleri sentezinin ulusal değerlerini, milli kimliğini ve kazanımlarını özümseyemeyen, tuzukurı yarı-cahil güruh grubu, hep kendilerini evrenselliğe erişmiş sanarak, herşeyin doğrusunu bildiklerini düşünürler. Ulusal olmadan evrensel olunamayacağını gerçeğini bilmezler. Genellikle varsıl sınıftan gelen bu kişiler, halktan kopuk yaşarlar. Hayattan edindikleri tecrübeleri kavramaktan yoksundurlar. Kişisel çıkarları ve kaygıları her şeyin üzerindedir. Bağımsız değil, taklitçidirler. Kendi halkının ulusal yaşam kültüründen yoksun bu insanlar, sosyalist olduklarını söyleyerek kendi sınıfşlarına da şekilsel olarak ters düşüp yaşadıkları ülkeye ve topluma yabancılaşırlar. Kişiliklerini bulmaya çalışırlar. Dolayısıyla ‘ulusal kimlik’. ‘vatan’ gibi kavramların yabancısıdırlar. Bu sahte solcular kendilerine değil, yönetici bir güce bağlı oldukları için şartlara göre fırl fırıl dönerler. Genellikle korkaktırlar” şeklinde tanımlamaktadır…

 

O HAİN FİKİR!..  Cemil Can

19 Temmuz 2015, 16:54

Edward Joseph Snowden,adlı delikanlı 1983 doğumludur…

ABD’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) eski bir çalışanı, bilgisayar uzmanıdır…

Ele geçirdiği devletin gizli belgelerini, 5 Haziran 2013’ten bu yana yayınlıyor…

Snowden, kendisini böyle bir iş yapmaya iten nedeni: ”Halkı,onlar adına ne yapıldığı ve onlara karşı neler yapıldığı konusunda bilgilendirmek” olarak açıklamıştır…

Amerikalılar, Joseph’i, “casusluk” ve “hırsızlık” yapmakla suçladılar…

Halen, geçici sığınmacı statüsünde Rusya’da yaşamaktadır…

Mustafa Keya, Aydınlık gazetesinin 18 Temmuz 2015 tarihli nüshasında; Snowden’in sızdırdığı son belgelerden birini haber konusu yaptı…(1)

Belgeden anlaşıldığına göre, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı yaptığı tüm operasyonlar, baştan beri ABD tarafından izlenip, PKK’ya haber veriliyormuş!..

Söz konusu belge, 2 Mayıs 2008 tarihlidir. (2)

Türk Silahlı Kuvvetleri, aynı gün yerlerini tespit ettiği PKK yöneticileri; Cemil Bayık ile Murat Karayılan’ı hedef alan, çok gizli bir hava harekatı planlamıştı…

Harekat planlandığı gibi icra edildi, lakin ABD’nin önceden haber verdiği PKK yöneticileri de bu baskından kaçıp kurtulmayı başardılar!?..

“Dost ve Müttefikimiz” ABD’nin suçu, kendi düzenlediği bu belge ile sabittir artık!..

Bilenler bilir, PKK, 2007-2008 yıllarında enyoğun saldırılarını yapmıştı:

21 Ekim 2007’de, Kuzey Irak’dan gelen 150 PKK’lı, Yüksekova’nın Dağlıca Köyü’nde konuşlu Komando Taburu’muza gece 00.20’de ağır silahlarla saldırmışlardı. Genelkurmay, bu saldırı sonunda; 12 askerimizin şehit olduğunu, 10’unun kayıp olduğunu açıklamıştı…

3 Ekim 2008’de, bu defa 600 PKK’lı, Şemdinli Aktütün Karakolu’na ağır silahlarla saldırdılar. Bu saldırı sonunda da 17 askerimiz şehit olmuş, 20’si yaralanmıştı…

Taraf gazetesi,olaydan sonra manşetten verdiği haberde; baskının 16 gün önceden ihbar edildiğini ve TSK’nin gerekli önlemleri almadığını iddia ediyordu. (3)

Taraf, İnsansız Hava Araçları’nın (İHA) ilettiği anlık istihbarata rağmen, bu baskının gerçekleştirildiği savunuyordu…

Gerçekte İHA’lar Türkiye’ye haber vermemişlerdi. Amerikalılar, hiçbir zaman da işe yarayacak doğru bilgileri vermiyorlardı!..

Amaçları belliydi:

TSK’nın operasyonlarını başarısız göstermek ve terör örgütü PKK ile silahlı mücadenin başarıya ulaşamayacağı fikrini yerleştirmek istiyorlardı!..

Bu fikir, Türk halkı içerisinde yeteri kadartaraftar bulduğunda; terör örgütü ile açıktan müzakereleri başlatacaklardı…

“Süreç” dedikleri ihanet, böyle işletiliyordu!..

2000 yılına gelindiğinde; tamamen bitirilmiş olan terör, AKP’nin iktidara gelmesiyle, yeniden canlandırılmış ve küresel güçlere boyun eğen hükümetimiz sayesinde; koskoca Türkiye Cumhuriyeti,PKK ilemasaya oturtulmuştu…

ABD’nin “İkinci İsrail”i (Kürdistan) kurma projesi, adım adım hayata geçiriliyordu!..

Nitekim, Oslo’da MİT’in, PKK liderleri ile gizli olarak başlattığı görüşmeler, daha sonraki günlerde; İmralı’da sürdürüldü ve hükümetin temel politikası haline geldi…

Oslo görüşmelerinin, o hain fikre kamuoyunualıştırmak için sızdırıldığına kuşku yok!..

Süreç kesintisiz devam ediyor…

Küresel güçlerin desteği ile PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP, şimdi de 80 miletvekili ile Meclis’e sokulmuş!..

Demek ki, bundan böyle, terör örgütü ile müzakerelerGazi Meclis’te sürdürülecek…

AKP, 2015 seçimlerinden önce, bir daha iktidara geldiğinde; “Açılım” adını verdiği ihanet sürecini devam ettireceğini zaten açıklamıştı…

Y-CHP ise, AKP’den bir adım daha önde…

Dersimli Kemal, “Açılım”a karşı olmadığını ilan ettikten sonra; “Analar ağlamasın”, “Şehit cenazeleri gelmesin” sloganlarını en çok kullanan olmuştu!..

O da aynı hain fikrin benimsenmesine hizmet ediyor!..

Belli ki, Taraf gazetesinin işlevini, Y-CHP üstlenmiştir…

ABD’nin yerleşmesini istediği fikrin gönüllü militanlığını, bundan böyle, Kemal Kılıçdaroğlu ile ekibi yapacak!..

Y-CHP’nin önüne; şimdi daha zorlu bir görev konulmuş:

Küresel güçler, boşuna Y-CHP’nin AKP ile ortak hükümet kurmasını istemiyorlar…

Sıra, Kılıçdaroğlu’nun mutlaka çıkartacağız dediği “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nın kanunlaşmasına geldi…

Geniş tabanlı ve BDP/PKK destekli güçlü bir hükümete,iş mi dayanır!..

AKP-BDP hükümeti zaten çantada keklik!

Öyle bir hükümetin yapamayacağı işler de var; o kirli işleri AKP/Y-CHP hükümetine yaptıracakları belli değil mi?..

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)http://www.aydinlikgazete.com/politika/abd-orduyu-dinledi-operasyonu-sizdirdi-h74011.html

(2) İşte o belge

http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/wp-content/uploads/2015/07/manhunting-timeline-2008.pdf

(3) 8 Ekim 2008 tarihli Taraf gazetesi

 

“TÜRKİYE’NİN KOBANİSİ”‏

13 Eylül 2015, 16:49

Obama, “IŞİD için verdiğimiz eğitimi hızlandırdık” dedikten sonra, ABD’den ışık hızıyla düzeltme geldi… Biji Obama’nın dili sürçmüş…

Karadeniz bölgesinde biz söz vardır: “Şaşıran doğrusu söyler”!..

ABD Başkanının bilinç altı ortaya çıkmıştır!

***

Emperyalist güçlerin iyice şımarttığı PKK, Suriye’nin Kuzeyinden sonra Cizre’yi de kanton (1) ilan etti…

HDP Eş Başkanı Demirtaş; “Cizre Türkiye’nin Kobani’sidir” (2) dedi…

Lamı-cimi yok bu açıkça bir “özerklik” girişimidir!..

Cizre olayı, emperyalizmin Türkiye toprakları üzerindeki planını açık seçik ortaya koymaktadır.

ABD’nin kara gücü olarak görev yapan PKK’nın siyasi uzantısı HDP’ye, baraj atlatarak AKP’yi iktidardan düşürme hayali kuranlar, fena halde duvara tosladılar!.

Milli olmayan güçleri (HDP’yi ve Cemaat’i) destekleyerek, Erdoğan’dan kurtulacağını sanan şaşkınları, bugünlerde elin bilmem nesi ile gerdeğe giren damada benzetiyorlar!..

***

Erdoğan, aldatıla aldatıla Cumhurbaşkanlığına kadar geldi!..

Bu bir Türkiye gerçeğidir…

“Aldatılma” sermayesi hala tükenmeyen AKP’liler, şimdi de PKK’nın kendilerini aldattığını ileri sürerek, yeniden mağduriyet edebiyatına sarıldılar…

Demek ki bu yöntem hala işe yarıyor…

Erdoğan, sürekli aldatıldığı için 400 milletvekilini hak ediyor galiba!

Hazretin tek başına iktidar olması şart!..

Türk halkı için en iyi seçimin; en kolay ve en çok aldatılanı seçmek olduğu artık tescillenmiştir…

Bu nedenle en şanslı Erdoğan gözüküyor!..

***

İkinci Cumhuriyetçi ve liberal solcuların durumu ise oldukça vahimdir!

Onlara da bir şeyler vermek gerekiyor!..

Yaraları pek ağırdır…

Barajı geçmeleri ve Meclis’e girmeleri halinde, anaları ağlatmayacakları sözünü veren PKK, onları fena aldatmıştır!..

“Çatışmasızlık hali bitti” diyerek, 11 Temmuz’da askerlerimize saldırdı…

2 ayda 112 şehit anasını ağlattılar…

O arada, Dolmabahçe buluşmasına kadar (1 Ocak 2013-28 Şubat 2015) PKK tarafından 13 akserimiz şehit edilmiş, 90 askerimiz yaralanmıştı…

Açılım sürsün diye bu haberler kamuoyuna yansıtılmamıştı!..

Bu kötü sonuçta, HDP’ye emanet oy verenlerin de ağır sorumluluğu var!

Tarih boyunca “taklitçi sol”un kaderi hep kullanılmak olmuştur.

Kullanılmış olmanın zirvesi, sanırım bu aldatılma olayı ile kayıtlara geçecektir!..

***

Sonunda Erdoğan’a “Seni başkan seçtirmeyeceğiz” diyerek, seçmene sempatik görünen Selahattin’e, PKK’nın “kanton” ilan ettiği Cizre’de oldukça ağır bir Osmanlı tokatı indirildi…

Bugünden itibaren Cizre’de sokağa çıkılabilir…

Seçim hükümetinde görev alan iki Kürt bakanını yanına alıp, sokağa çıkma yasağı ilan edilen Cizre’ye girmeye çalışan Demirtaş, gerçek düşüncesinin Erdoğan’dan kurtulmak değil, Türkiye’nin Güneydoğusunu Türkiye’den koparmak olduğunu bir kez daha belli etmiştir…

Demirtaş’ın açıklamalarına paralel bir açıklama, Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret’ten geldi.

“Türkiye’de bir iç savaş yürüttüğümüzü söyleyebiliriz” diyen İmret, “Barış olacaksa Cizre’den başlayacak ve savaş da olacaksa Cizre’den başlayacaktır” ifadelerini kullanarak, HDP’nin gerçek niyetinin iç savaş çıkartmak olduğunu söylemekten çekinmedi…

PKK, iç savaş çıkartmak için her türlü provokasyonu yapıyor!..

Selahattin Efendi, sanki Kürt esnafın dükkanlarına saldıranlar Türk esnaflarmış gibi, Kırşehir’de dükkanları saldırıya uğrayan Kürt esnafa, soğukkanlılık tavsiye etme yerine,“Onların dükkanlarını da yakıp yıkmak sizin hakkınızdır” diyecek kadar kendilerini kaybetmiştir…

Demirtaş, “Cizre yanarken Bodrum’daki mutlu olabilir mi?” sözleri ile de 77 milyonu tehdit etmektedir!

“Zannediyor musunuz Bodrum, Cizre’ye çok uzaktır” diyerek,çekinmeden, terörü Batı’ya taşıyacaklarını söyleyebiliyor…

HDP’nin kapatılma koşulları fazlasıyla gerçekleşmiştir….

***

Bu arada Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, sokağa çıkma yasağı uygulanan Cizre’ye, “bağımsız gözlemciler”in girmesini istedi…

Yollara döşenen ve üstü asvaltla kaplanan bombalar hakkında hiçbir şey söylemedi…

Pusuya düşürülen asker ve polislerin yaşam hakkı da onları ilgilendirmiyor…

Avrupa Birliği bu konularda, sağır ve dilsizleri oynuyor!..

PKK’nın Türkiye’de yaratmaya çalıştığı yeni kanton Cizre’ye, ABD gibi AB’den de tam destek geliyor…

Belediye hoparlöründen “Öz yönetim” ilanıyla başlayan ve 9 gün süren operasyon sonunda bitirilen “özerklik” hayaline, ağır darbe indirilmiştir…

Güvenlik kuvvetlerini tebrik ederiz…

Umarız ki, bu operasyonlar Kürtlerin ve destekçilerinin rüyadan uyanmalarını sağlamaya yeterlidir!..

***

7 Haziran seçimleri ile PKK saflarında işbaşı yapan sahte solculara, yaptıkları bu fahiş hatadan dönme olanağı 1 Kasım seçimleri ile doğmuştur…

Bu defa bu fırsatı kullanamayanları, düşman saflarında çarpışan “paralı askerler” gibi göstermek, hiçbir şekilde haksızlık olarak değerlendirilemez…

1 Kasım’da; CHP, Vatan Partisi ve diğer yurtseverlerin yapacağı “güç birliği”nin yaratacağı sinerji, oy kullanmayan küskünleri de sandığa çekebilir.

Bu umut verici gelişme kesinlikle desteklenmelidir…

CHP ve Vatan Partili olmayanların, güç birliğine vereceği destek, hiçbir şekilde boşa gitmeyecektir.

Güç birliği adaylarının elde edeceği başarı, emperyalistlerin mevzi kaybetmeleri ile sonuçlanacaktır.

Başka türlü AKP iktidarından kurtulmak mümkün görülmemektedir.

***

6 Ok’ta birleşip, Aslanlı Yol’da yürümek,Türkiye’nin ikinci kurtuluşuna giden yolun kilometre taşıdır ve başlangıç olarak son derece önemlidir…

Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) Kanton nedir?

http://fotibenlisoy.tumblr.com/…/rojava-ve-d%C3%BCnyada-kan…

(2) Cizre Türkiye’nin Kobani’sidir:

http://www.ulusalkanal.com.tr/…/demirtas-cizre-turkiye-nin-…

PKK YANINDA BOZGUNA UĞRAYANLAR!..

Mehmet Galip Ensarioğlu; Diyabakır’da gıda toptancılığı yaparken keşfedilmiş ve AKP’den 24. dönem milletvekili seçilmiştir.

Hazret, milletvekilliği süresince; bir tek kanun teklifi vermemiştir. Sadece arkadaşlarının hazırladığı Anayasa değişikliği hakkındaki 4 kanun teklifinde imzası vardır. Bir tek sözlü-yazılı soru önergeni bulunmamaktadır. İktidar milletvekili olduğu için gensoru önergesi vermesi beklenemez zaten. Genel görüşme ve soruşturma önergeleri de yoktur. Yani Meclisin hiçbir konuda soruşturma ve araştırma yapmasını istememiştir. Yalnız arkadaşlarının çeşitli konularda verdiği 3 meclis araştırma önergesinde imzası bulunmaktadır. Toplam 7 kez de genel kurulda konuşmuştur…

Yasama faaliyetleri bu kadardır yani…

Lakin, Erdoğan kendisinden hayli memnundur.

Bu yüzden 1 Kasım’da yapılacak olan erken seçimde; yeniden AKP’nin Diyarbakır 1. sıradaki milletvekili adayı gösterilmiştir.

Sık sık yandaş kanallara çıkar ve “Çözüm süreci” konusunda, AKP’nin görüşlerini aktarır.

12 Eyül günü yapılan AKP Kongresinde MKYK üyeliğine de seçilen Galip Ensarioğlu, şimdi konuşmaları ile AKP’yi bağlar bir noktadadır: “PKK ülke dışına çıkacaktı, çıkmadı. 100’ün üzerinde saldırıları oldu. Bütün bölgeyi, işadamlarını haraca bağladı, vergi daireleri kurdu, asayış birimleri kurdu. Çözüm sürecinde bölgede paralel devlet gibi yapılandı. Hükümet defalarca yasa çıkardı, operasyonları durdurdu” dedi…

“Çözüm süreci” olarak Türk halkına dayatılan programın ne olduğunu en iyi o tarif etmiştir…

Ensarioğlu, AKP’nin Diyarbakır’daki vazgeçilmezidir.

Bu yüzden söylediklerine biz de inanıyoruz…

“Çözüm süreci” ile ilgili olarak konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: “ Çözüm süreci şu anda dolapta. Gelişmeler bunu gösterecek. Olumlu gelişmeleri yakaladığımız zaman kaldığı yerden neden devam etmesin” diyor…

Erdoğan, PKK’lılara seçim süresince akıllı olursanız, süreci devam ettirebiliriz diyerek, mavi boncuk dağıtıyor…

Köprülerin altından çok sular akmıştır!..

Geri dönüş imkansızdır artık…

Bu arada eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye’deki terör örgütlerine gönderilen silahların PKK eline geçtiğini doğruladı…

Sürecin ne olduğunu bilmeyen kalmamış olmalıdır!..

Gelelim ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın açıklamasına: General Lloyd Austin, bölücü terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’ye destek verdiklerini açıkladıktan sonra, Amerikan Senatosu’nun Silahlı Kuvvetler Komitesi’nde sorulan soruyara yanıt verdi. Austin, ABD Özel

Kuvvetleri’nin YPG’ye yardımcı olduğunu söylemiştir…

Bu sohbete burada rahatlıkla noktayı koyabiliriz.

Ben devam edelim diyorum.

Gelin şimdi de PKK üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan’ın telsiz konuşmalarını dinleyelim:

Karayılan’ın ele geçirilen telsiz konuşmalarında; verdikleri kayıpların tahammül sınırlarını aştığını belirterek, “Bu durum Cizre’de ve Yüksekova’da had safhaya çıkmış; halk desteği yok denecek seviyeye inmiştir” demiştir…

Karayılan’ın bu tespitleri, 24 Temmuz’dan bu yana TSK’nin neler yaptığını ortaya koymaktadır…

Böyle zamanlarda tanığı karşı taraftan seçmek, inandırıcılık bakımından daha iyidir!..

10 Eylül’deki hava harekatını “O bölgede unsurlarımız var” diyerek durdurmak isteyen ABD’yi TSK on dakikadan fazla dinlemedi!..

PKK kamplarının yanıbaşında ABD’nin ne işi olabilirdi, değil mi?

PKK’nın en büyük cephaneliğinin vurulması, okyanus ötesinde bayağı bir şaşkınlık ve rahatsızlık yarattı…

Bu durum üzerine Karayılan:” Civardaki diğer kamplarımız da dahil 600-700 kişiyle durumu idare etmeye çalışıyoruz. Lojistik ve mühimmatımız yok denecek seviyede. İçimizde hainler de var ki bugüne kadar tespit edilemeyen çok korunaklı depolarımız, cephaneliklerimiz TC uçakları tarafından imha edildi. Çok sayıda kayıp verdik. Suriye’deki güçleri geri çağırmak zorundayız. Türkiye kırsalında da yetişmiş savaşçılarımız yok. Tunceli’de ağır kayıp verdik, telafimiz zor” dedi…

Terörü silahlı mücadele ile bitirmenin imkansız olduğunu 30 yılda öğrendik yalanına inanan saflara, bu meseleyi başka nasıl anlatabiliriz bilemiyorum!..

Tüm bu gerçeklere rağmen, ABD ile Türkiye arasında kıyasıya yaşanmakta olan bu savaşı, Erdoğan’ın tek başına iktidara gelebilmek için başlattığını savunmak ve “Saray savaşı” şeklinde adlandırıp küçümsemek, aymazlıktan başka bir şey olamaz…

Söylemeye dilim varmıyor ama, böyle devam ederlerse, bu aymazları “PKK yanında bozguna uğrayanlar” olarak nitelendireceğim…

Dile kolay, 2 ayda 1196 teröristin etkisiz hale getirilmiştir…

Her teröristin yapabileceği ortalama eylem sayısı ile bu rakamı çarpın, bakın ortaya ne çıkıyor: Cehennem…

Bulduğunuz rakam kadar eylemi, TSK önlenmiştir…

Cemil Can

Bu yazı Av. Cemil Can-Yazıları kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.