Soruları sıralamak, kısa yoldan sonuca ulaşmanın yarısıdır:
Herhangi bir dönemdeki gibi özgürce yazabiliyor musun?
Yurt köşelerinde gerçekleri anlatabiliyor musun?
Yurdun geleceği üstüne düşünce geliştirebilmek için konferanslar verebilir misin ve açıkça konuşabilir misiniz?
Yurttaşlarınızın iyiliğine olsun diye yeni bir siyasal örgüt çalışmaları için toplantılar düzenleyebilir misiniz?
Köy, köy dolaşıp yurt topraklarının yabancılara, Ege’de Yunanlılara, kıyılarda İngilizlere teslim edildiğini…
Köy, kasaba dolaşıp şeker fabrikalarının, Sümerbank’ın, kâğıt fabrikalarının, Tekel fabrikalarının kapatılma nedenlerini…
Siyasette ve iktisadi alanda kendilerine “cemaat” edinen şeyhlerin, şıhların patronlaştığını…
Yurdun dört bir köşesinde yabancı eşkıya devletlerin, yerli işbirlikçileriyle bölgemizi kana buladığını, masum insanlara kıydıklarını…
Daha 90 yıl önce savunmak için yüz binlerce şehit verilen Ortadoğu topraklarını bu kez eşkıya devletlerle acıya-kana boğmak için iktidarıyla-muhalefetiyle çırpınanları…
İnsanlarımızın dinsel inançlarını sömürerek, onları kutsallarıyla aldatarak yurdumuzu yeni Haçlılara teslim ettiklerini…
Kültürel mozaik diye diye mezhep-ırk ayrılıklarının yüceltilerek yurttaşların arasına nifak sokulduğunu…
Kendi bağımsız devletlerini “Arap baharı” ve “İslamiyet” diye diye eşkıya devletlere teslim edenlerin yerlilerle ilişkilerini…
Taraflı mahkemeler kurulduğunu ve adil olmayan hükümlerle yurttaşlarımızı haksızlığa uğratan görevlilerin adlarını, ilişkilerini…
Daha iki yıl önce Anayasa değiştirilirken halka gerçekleri anlatma özgürlüğün yokken, şimdi Türk devletinin temel taşlarını sökme işini kitabına uydurmak için Anayasayı bir daha değiştirme oyununda figüran olanları…
Özellikle azınlık milliyetçiliğiyle yurttaşlarımızı eşkıyanın askeri yapmaya çalıştıklarını…
Geçmişin yaralarını yeniden kanatarak, yurttaşların ulusal inançlarını yıkarak Türk devletini zayıflatmaya çalışanları…
Bırakınız açıktan toplantılarda anlatmayı, telefonda bile görüş alışverişinde bulunamıyorsanız…
“Yandaş” ve “Kılıçdaş” medyayı aşarak bildiğin gerçekleri halka, milletvekillerine, yöneticilere anlatma özgürlüğün yoksa…
Devletin kuruluş yasalarını iki taraflı müritler eliyle değiştirmek için nerede, kimin için, kimlere yaranmak için “uzlaşmaya” çağırıp duruyorsunuz? “Tanklarıyla gelseler de” diyorsun! Tankı bırak, panzerler yıkıp geçti, sen arşivlerdesin!
10 Eylül 2010’da devletin kökleri koparılırken sokak ağzı dalaşıyla muhalefet eder gibi yapanların federasyona örtülü hizmetleri unutulacak mıdır?
Unutulmayacak elbet! Arslan Bulut’un uyarısı da, geleceğin yargısını şimdiden açıklıyor:
“Görüldüğü gibi kamuoyu, 12 Eylül, 28 Şubat veya Dersim, Menemen, 31 Mart gibi siyasi manevralarla meşgul edilirken, direnç gösterenler iftiralarla tutuklanarak susturulmakta, bu arada vatanın tapusu, Anglo-Amerikan tekellerine teslim edilmekte, bu durumu meşrulaştıracak ‘Yeni Anayasa’ da CHP ve MHP’nin katkılarıyla hazırlanmaktadır!
CHP veya MHP milletvekilleri, meseleyi niçin bu şekilde gündeme getirmiyor? Sopayla engelleyen mi var? Vatan elden giderse bu ucuz muhalefetin ne anlamı olur?” (Arslan Bulut, “CHP ve MHP’nin ucuz muhalefeti vatanı kurtarır mı?”, Yeniçağ, 13 Mart 2012)
Arslan Bulut’un belirttiği “ucuz muhalefet”le “sopa” arasında ciddi bir ilişki var: Kendi milletvekilini, kendi kurultayında dövdürenlerin, “Beni susturamazsınız!” diye bağırmasında olduğu gibi!
Çağdaşmış, sosyaldemokratmış! Cumhuriyet boğulurken karanlıkta ıslık çalıp dur bakalım sen “gizli sopacı!” 13 Mart 2012