BİZİM YALANCI DAHA İYİDİR!..‏ Av.Cemil Can

BİZİM YALANCI DAHA İYİDİR!..‏ Av.Cemil Can
YALANSIZ SİYASET!..
CHP Trabzon İl Başkanı Güzide Uzun Önsel, CHP Genel Merkezi’nin kontenjanda ısrar etmesi sorununu, Kılıçdaroğlu’nun iki kez çözeceği sözünü verip de yerine getirmemesi üzerine, “Yalancıdan başbakan olmaz” dedi!.. (1)

Kılıçdaroğlu’nun yalancı bir lider olduğunu açıklamak zorunda kaldı…

İmralı’ya gidecek “İzleme Komisyonu” için “Haberim yok, gazetelerden öğrendim.Doğru bulmuyorum” diyen Erdoğan’ı, AKP’nin üç kurucusundan biri olan Bülent Arınç, “Her şeyden haberi var” diyerek yalandı!..

Arınç’ın sözlerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan için “yalan konuşuyor” demek istediğini anladık …

İktidar muhalefete, muhalefet iktidara “yalancı” demiyor artık!..

Herkes kendi yalancısını gösteriyor!..

Bakalım 7 Haziran’da halk kimin yalancısı na daha çok destek verecek!?
BİLGİSİZ ALİM!..

Kılıçdaroğlu’nun eline bir iddianame tutuşturmuşlar. Grupta okumuş:” Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın, ülke genelinde yani Türkiye’de herkese ait istihbarat bilgilerini sanal ortamda Detaylı Veri Analizi (Deva 1 ve 2) programı iletopladığı, program içerisinde ülkedeki herkese ait istihbari kişisel bilgilerin bulunduğu”nu söylemiş… (2)

CHP gibi bir partinin gelen başkanlık makamını işgal eden Dersimli: ”Yani bunu birisi bana anlatsa böyle saçma şey olur mu deriz. Biz fişlendiğimizi biliyorduk da 77 milyon neden fişleniyor. Hadi biz siyasetçiyiz, yahu taksi şoförünü niye fişliyorsun sen? 77 milyon insanı fişliyorlar” diyerek aklınca gündem oluşturacaktı. “Teknoloji cahili” olduğunu ispatladı…

Telekom’un özelleştirilmesinden sonra Türkiye BBG (Biri Bizi Gözetliyor) evine dönüştürüldü. Ulusal güvenliğimizi doğrudan tehdit eden bu özelleştirmeye o zaman ciddi bir muhalefet yapmıştı. Şimdi boş boş konuşuyor…

Dersimlinin “Sanal ortam”, “Sosyal medya”, “e-posta”, “depolama alanları” vb. hakkında zerre kadar bilgisi yok!..

Büyük olasılıkla bilgisayarı da daktilo gibi kullanıyor!

Bu işi bilenler bilirler…

“Facebook”, “Twiter”, “e-posta” vb. gibi internet üzerinden verilen hizmetlerden yararlananlar, şifrelerini unuttuklarında hizmeti sunan şirkete müracaat ederler!..

Bu şirketler UNUTULAN şifreyi yenilemiyor mu?

Kapattıkları sayfaları yeniden hizmete açan onlar değil mi?

Hizmeti sunan yabancı şirketlerden gizliniz saklınız mı var sanki?

Bütün bu yabancı şirketlerin kontrolündeki bilgiler; CIA, MOSSAD, KGB, MI6 gibi dünyaca ünlü istihbarat örgütlerinin elinde de değil mi?

Dünyanın bütün istihbarat örgütlerinin bilgi topladığı havuzdan, Türk istihbaratının veri toplamış olması suç gibi gösteriliyor!

Bu kadar geniş ve sınırız bilgi havuzundan, veri analizi yapmayan/yapamayan örgüte istihbarat örgütü denebilir mi?

“Sanal ortam”dan veri toplayıp, “analiz” yapmayan istihbarat örgütleri (Genelkurmay İstihbarat, MİT veya Emniyet İstihbarat),görevlerini yapmıyorlar diyebilirsiniz!..

Onları bu nedenle suçlamak mantıklıdır!..

Dersimli Kemal, istihbarat örgütlerini, CHP Genel Merkezi önünde bekleyen güvenlik şirketi ile karıştırıyor!..

Bu açıklamasıyla hükümetin sarsılacağını sanıyordu. Sadece dağa fare doğurttu!..

CHP’DE “SEYİT RIZA”SIZ GENÇLİK KOLLARI!..

Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. yıl etkinliklerine Cumhurbaşkanı ile muhalefet partilerinin genel başkanları katılmadılar…

O gün daha önemli ne gibi bir işleri olabilirdi?

Emperyalist orduların ilk defa yenildikleri bu savaş, kurtuluş savaşımızın da başlangıcıdır.

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş bildirgesi sayılır…

Aynı zamanda emperyalizmin yenilebileceğini dünya halklarına göstermiş olmakla, dünyadaki kurtuluş savaşlarına örnek olmuştur…

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Y-CHP’si, sanki o gün yer yarıldı da yerin dibine girdi!..

Etkinlik yasaklarını kaldıran TGB ve TLB’nin yanında, CHP Gençlik Kolları da olsaydı fena mı olurdu?..

Neyse ki, CHP’li gençlerden umudumuzu hepten kesmiş değiliz:

Gençler Trabzon’dan meşaleyi yaktılar!.. Anadolu’yu Kuzey Doğu’dan aydınlatacaklar…

Karadeniz’in uşakları, CHP’nin il ve ilçe binalarınınanahtarlarını da topladılar!..

İl Başkanlığı, basın açıklamalarını lahmacun salonundan yapıyor artık.

Genel Merkez’in ön seçim yapmamaktaki ısrarını protesto eden gençler, geri adım atacağa pek benzemiyorlar…

Galiba Y-CHP de, Erdoğan’ın ülkeyi şirket gibi yönetmesine özenmiş.

Trabzon şirket personeli olmayı kabul etmeyecek!..

İl ve ilçe yöneticileri ile kadın kolları birlikte hareket ediyorlar…

Bu Türkiye’de bir ilktir!..

Belli ki, örgüt yalancı genel başkan istemiyor artık…

CHP Trabzon Gençlik Kolları da Çanakkale’de destan yazan TGB ve TLB’liler gibi alkışlanmayı hak etti!..

Gelişmelere bakılırsa, yakında Y-CHP’nin “Mustafa Kemal’in yurttaşlarıyız”, “Hepimiz Seyit Rıza’yız” sözleri ilealdatılan gençlerini de saflarına çekecekler!..

Bu inançla partiyi sahiplenen gençler, pek yakında CHP Genel Merkezi’nin anahtarını da alırlar!..

MUSTAFA KEMAL’SİZ ÇANAKKALE!..

Diyanet İşleri Başkanlığı hızla Cumhuriyet’in kurumu olma niteliğini kaybediyor.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 13 Mart’ta Ankara Kocatepe Camii’nde okuttuğu “Çanakkale Şehitlerine…” başlıklı hutbede Atatürk’ün adı hiç geçmemiş!..

Bu kadarına bile yatıp kalkıp dua edelim. Bu densizler, Mustafa Kemal’i Anzakların komutanı olarak da gösterebilirlerdi!..

Yeni nesil Atatürk düşmanlarına göre; Çanakkale Savaşı’nda Mustafa Kemal’in önemli bir etkisi yokmuş!..

Güya asıl etkisi olan, gökten inen evliyalar ile şehitler imiş!..

Bir de Cenabı Allah’ın yardımları tabii…

Sormazlar mı adama, o saydıklarınız; Balkan Savaşı’nda, Sarıkamış’ta neredeydiler?

Şehitleri Cennet’in en ala makamına yerleştirirken, “Size ölmeyi emrediyorum” diyen muzaffer komutanlarını yok kabul edemezsiniz beyler!..

ERDOĞAN’SIZ AKP!..

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, seçimlerde PKK’nın partisi HDP’yi destekleyecekmiş!..

Her topluluktan bir miktar hain çıkar!’nin Genel Sekreteri Gürsel Tekin:”” diyerek HDP’ye desteğini açıkladı. Gürsel’in tekin biri olmadığını biliyorduk… Bir defa da kendisi ispatladı…

Y-CHP’nin Genel Sekreteri Gürsel Tekin:”” diyerek HDP’ye desteğini açıkladı. Gürsel’in tekin biri olmadığını biliyorduk… Bir defa da kendisi ispatladı…

Y-CHP’nin Genel Sekreteri Gürsel Tekin:”HDP’nin güçlenmesi bizi mutlu eder” diyerek HDP’ye desteğini açıkladı. Gürsel’in tekin biri olmadığını biliyorduk… Bir defa da kendisi ispatladı…

Demek ki, küresel güçler Alevilerin Avrupa kesimini, Türkiye’nin bölünmesi planında yanlarına çekmişler!..

MHP Genel Başkan YardımcısıCelal Adan ise, hala Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılananlar arasında “darbeciler” olduğunu savunuyormuş!..

Bir soru üzerine Bahçeli de aynı görüşte olduğunu açıklamış!..

MHP yönetimi başka gezegende yaşıyor belli…

TSK’ya Amerika’nın Cemaat üzerinden “kumpas” kurduğu ve bu davaların dijital kanıtlarının “üretildikleri” ortaya çıkmış iken, MHP’nin hala eski ezberini tekrar etmesi ilginçtir!..

Demek ki, küresel güçlerin yeni emirlerini tebellüğ etmemişler!..

ABD’nin ise acelesi var. Hem AKP’yi Erdoğan’sız istiyor, hem PKK’nın hükümetle resmi ilişkiler kurmasını…

Belli ki, Öcalan’ın dayattığı “İzleme Komitesi” dananın kuyruğunu koparacak…

Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın Erdoğan’a diklenişi, yeni emrin ne olduğunu açık seçik gösteriyor!..

Zira AKP’de Erdoğan’a karşı görüş beyan etmek öyle kolay hazmedilemez!..

Bizim tanıdığımız Erdoğan, bunun hesabını ilk fırsatta soracaktır ya da yakında beyaz bayrağı çeker gider!..

Y-CHP, Cemaat’le ittifak peşinde olduğuna göre, ABD Cephesi bayağı toparlanmıştır…

Elbirliği ile Erdoğan’ı alaşağı edebilirlerse, Humeyni gibi bir gece vakti Fetullah Hoca’yı Esenboğa’ya indirecekler!..

İki taraf da tehlikenin farkında olduğundan işlerine ciddiyetle asılıyorlar…

Bakalım sonunda kuyruk kimin elinde kalacak!..

Türk halkının kaybedeceği ise kesindir!..

Av.Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1)http://www.viratrabzon.com/haber/chp-trabzon-orgutleri-ve-aday-adaylari-istifa-etti-16396.html

(2)http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28476106.asp

KOZMİK ODA’YA YENİ LİSTE!..‏ Av. Cemil Can
Türkiye’nin gündemine parti kapatma tartışmalarını Kılıçdaroğlu taşıdı…

Dersimli Kemal’in TESEV kurucusu olduğunu ilk defa açıklayan gazeteci, Ülkü Adatepe’nin çocuklarına, Atatürk’ün mirasından yeterli pay verilmediği iddiası ile İş bankası ve CHP’ye karşı dava açtıklarını söylemiş…(1)

Güya bu dava bahane edilerek CHP’ye kapatma davası açılacakmış!

Anayasa Mahkemesi, laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğini tespit ettiği AKP’yi kapatmamış, ama CHP’yi bu uyduruk gerekçelerle kapatacakmış!

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’a göre, yakındasiyasallaşacak PKK’nın kuracağı (veya kurulu olan) partisinin kapatılmaması için şimdiden önlem alınıyor…

İhtimal dahilindedir tabii…

Doğrusu söylemek gerekirse, muhalefet görevini yapamayan CHP ile MHP kapalıdır zaten…
***
CHP’nin kapısına Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibini yönetime getirdiği 18 Aralık 2010 günü kilit vurulmuştu!..

Baksanıza, Y-CHP Milletvekilleri Aylin Nazlıaka ile Faruk Loğoğlu, genel seçimlerde hükümeti Türk halkına şikayet edecek yerde, şimdiden ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’e şikayet ettiklerine göre (2), CHP tarihteki yerini almış demektir…

İnsan sormadan edemiyor: Sen hey Öteki Kemal! Partin Y-CHP’nin kapatılmasını gerektirecek ne yaptın?

Yoksa Y-CHP’yi de “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” haline mi getirdiniz. Bunun için korkmanız gerekmez. Artık bu sebeple parti kapatılmıyor. O kapatma bilgisini size getiren istihbaratçıları, Y-CHP’li sanıyorsunuz galiba. Öyle mevkilerde CHP’lilerin bugüne kadar kalabileceğini düşünecek kadar saf olamazsınız…

Yine AKP tarafından iyi hazırlanmış birsenaryonun içerisinde rol aldınız!..

Kullanılıyorsunuz kısaca…

Kapatılmaktan asıl korkan AKP yönetimidir. Bunu o ince kafanıza sokun!..

Her ne kadar Cumhurbaşkanı da olsa böyle bir işten başı derde girecek olan Tayyip Erdoğan’dır…

Yürürlükteki mevzuatımıza göre, Yüce Divan’a gitmekten hiçbir şekilde kurtulamaz…

İç güvenlikte ve dış politikada yaptıkları icraatların çoğu, Türk Ceza Kanunumuzda suç olarak tarif edilmiştir…

“Kürt açılımı” bile başlarını ağırtmak için tek başına yeterlidir.

Koalisyon ortakları Cemaat’in bütün yaptıklarından müteselsilen sorumludurlar.

Hele de şu “Kozmik oda” meselesi var ya, başlı başına müebbet hapislik bir tablo getirecek karşılarına…

Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin’in anlattığına göre; “Arınç’a suikast” yalanı ile başlatılan soruşturma sonunda, ordunun gizli bilgileri ve savaş planları Amerikalıların eline geçmiştir…

Bu bilgiler arasında; olası bir savaş sonunda, ordunun devre dışı kalması durumunda, Ankara civarındaki sivil direnişi örgütleyecek kişilerin listesi vardı…
***
Suikast iddiasını uyduran polis “F Tipi” kumpas ekibinden Polis Murat Yılmazer’miş.

Kozmik odanın aranmasına neden olarak gösterilen olayda, herhangi bir telefon ihbarı bile yok, hayali olarak düzenlenmiş bir tutanak üzerinden gidilmiş!..

Daha ne olacaktı?!..

CIA ile içli dışlı olan “F Tipi” çeteyi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kozmik odasına nasıl sokarsın?

Bir örgüte mensup olanları, “Türk Milleti Adına” karar verecek mahkemelere yargıç olarak nasıl atarsın?

İçişleri Bakanı’nın haberi olmadan, ABD Elçiliği’ne gidip brifing veren birini polis teşkilatında nasıl saklarsın?..

Bakın Amerika’nın 2016 başkan adayı Senatör Rand Paul ne diyor: “Kürdistan için kendi ellerimle yenisınırlar çizeceğim, söz veriyorum. Türkiye, Irak ve Suriye’den toprak alınması gerekecek” (3)

Eski CIA Başkanı çuvalcı general David Petraeus, “Öcalan’a hayranım” diyor…

Terör örgütleri listesini yırtıp atmışlar!..

Y-CHP’den sınırsız kredi alan AKP, bu ara “Akil İnsanlar”ını Apo’ya götürecekmiş…

Kırşehir Kaman’ın Hirfanlı Köyünde ABD Büyükelçiliği’ne ait araçlar ve Amerikan askerleri, Eğit-Donat Projesi için harıl harıl çalışıyorlar…

Bu adamları nasıl dost tuttunuz? Amerikalılara nasıl “model ortak” olursunuz?

Bu ne iştir?..

Bu tür soruların muhatabı, elbette AKP iktidarı olacaktır…

Sorgu zamanı geldiğinde, Yüce Divan’da müebbet hapis cezası istemiyle, sanık sandalyesine oturacakları gibi, partileri de Anayasa Mahkemesi’nce kapatılacaktır…

Bu muhalefetle, o günler uzak gözüküyor olabilir, ama olasılık dışı değildir.

***

İktidar, ilk sendelediğinde zaten tepetaklak yuvarlanacak…

Kabus olacak olan öyle bir günü yaşamamak için, bugünden ancak iki önlem alınabilir:

Biri, Devletin güvenliğini doğrudan ilgilendiren bilgileri sattıkları ülkelere sığınmak, diğeri ne pahasına olursa olun iktidarda kalmaktır…

İran Şahı gibi sığınmak, dünyayı Cehenneme çevirmekten farksızdır. Ayakkabı kutularındaki dolarları bile ağız tadıyla yiyemez insan…

İktidarda kalmak en iyisidir.

Bunu bir kez daha başarabilmek için; arkanızda makarna ve kömüre muhtaç olan yüzde 50’yi garanti edeceksin…

Bir de siyasi parti lazım tabii ki…

Aksi halde, milletvekili sayınız ne olursa olsun, parmak kaldırıp indirmekten başka inancı olmayan o insanları bir arada tutamazsınız…

Demek ki, parti her halükarda lazımdır…
***
O bakımdan, AKP için siyasi partilerin kapatılması görevini Anayasa Mahkemesi’nden almak, alınacak en akıllıca önlemdir…

Bu görevi, TBMM’ne verdiğinizde işi bitirdiniz demektir!

Mecliste çoğunluğu teşkil eden kapatılacak bir partiyi, kapatmak artık olanaksız hale gelmiştir…

Y-CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun rol aldığı oyun bu kadar basittir işte…
***
Kabul etmek gerekir ki, “Öteki Kemal” gerçekten birgörev adamıdır!..

En önemli konularda, iktidara hiç ama hiç bir sorun çıkartmamıştır:

Parti örgütüne danışmadan, “Kürt Açılımı”na peşin peşin sınırsız krediyi açmıştır…

Cumhurbaşkanlığı seçiminde de görevini tam yapmıştır.

ABD Elçisi ile bir otel odasında -üstelik de tek başına- konuşmasını saymazsak eğer yetkili organlarda tartışmadan Ekmeleddin’i aday olarak açıklayıp, RTE’ye Cumhurbaşkanlığı yolunu açmıştır…

Nasılsa “tıpış tıpış” oy vermeye gidecekler diyerek, oy verecek olanları da iyice huylandırmış ve Erdoğan’ın işini şansa bırakmamıştır!..

Türban konusunda da kendini kanıtlamıştır:

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararlarına rağmen, “Türbanı biz çözeriz” diyerek ortaya düşmüş; üniversiteye ve kamu kurumlarına kadar türbanı o sokmuştur…

TSK’ne karşı kurulan kumpasa ise, suskun kalarak desteğini sunmuştur…

Çok sıkıştırıldığında; “Ordu darbecilerden temizlenmeli” diyerek, kumpasçılara “siz işinize bakın” anlamına gelecek şekilde göz kırpmıştır!..

İşin içerisinde iki de CHP Milletvekili vardı, ancak o kadarını yapabilmiştir…

AB’nin Türkiye’nin önüne bir görev olarak koyduğu; Atatürk ve İnönü’yü itibarsızlaştırma işinde de üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır:

Daha ne yapsın, Sebahattin Ali cinayetini bile İsmet Paşa’nın üzerine yıkmıştır…

Dersim İsyanı’nı “soykırım” gibi göstermiş, Seyit Rıza’yı kahraman ilan etmiştir…

İsyanın nedenini ise; muhtarın genç ve güzel ikinci karısını “musallat olan” karakol komutanının üzerine yıkmıştır!..
***
Belli ki, küresel güçler, AKP’nin kapatılmasını önleme işini de Dersimli Kemal’e ihale etmişlerdir!..

***

Düşmanın bu sıra öğrenmek istediği: Türk ordusunun savaş sırlarıdır; Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı sırasında gösterdiği olağanüstü savaş yeteneğidir…

Yunan’ın Ege’yi işgali ve Kıbrıs’tan bildikleri “sivil mukavemet”i, nasıl yürütüyorlar, bu sivillere kimler komuta ediyor, bu soruların yanıtını merak ediyorlar!..

Askere “Süngü tak, yat” emirlerini veren komutanlar nasıl adamlardır?

“Size ölmeyi emrediyorum” şeklinde gelen emre, Türk askeri nasıl ve neden itaat ediyor?

Yer küre üzerinde, emperyalizmi ilk defa yenen bu şanlı ordu dağıtılsa bile, kozmik odadaki liste ele geçirilmedikçe, rahat uyuyamayacaklardı…

Bu yüzden, hain işbirlikçilerinden ilk istedikleri o isim listesi olmuştur…

Adamın birine göre; ordu darbecilerden sonra, suikastçılardan de temizleniyordu!..
***
Bu işe alet olanların tümü “çasusluk suçu”nu işlemişlerdir…

AKP’nin “Cemaat bizi kandırdı” savunması hiçbir şekilde geçerliliği yoktur!..

Kişiler kandırılabilir ama, duyguları olmayan devletin ve organlarının kandırılması mümkün değildir!..

Yasaların ve teamüllerin yerine, yöneticilerinduyguları koyuldu mu, o zaman iş değişir tabii…

Böyle bir durumu alkışlayanlar ve destekleyen halk da suçlular kadar sorumludur!..

O yüzden, bu vahameti bilen AKP, ne pahasına olursa olsun iktidarı bırakmayacaktır!..

“İki kişiden biri” arkalarında oldukça, iktidarı onlardan böyle bir muhalefet alamaz elbette!..

Hele de muhalefeti ele geçirilmiş ise, bu iş kolay kolay başarılamaz!..

Bu yüzden; yeni bir ittifak kurulmalıdır: Y-CHP yan çizerse; Vatan Partisi, Anadolu Partisi ve Ulusalcı CHP’lilerden oluşacak yeni bir “liste”yi Kozmik Oda’ya yerleştirebiliriz!..

Av. Cemil Can
DİPNOTLAR:

(1)http://www.gercekgundem.com/siyaset/109001/iste-chpye-acilan-davanin-belgesi

(2) Kerry’e yazdıkları şikayet mektubunda; “Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere temel özgürlüklerin kötü ve alarm verici durumu artık bütün dünyadan bilinmektedir” demişler. Hükümeti eleştiren gazetecilerin işlerinden kovulduklarını ya da hapse atıldıklarını da vurguladıkları şikayet mektubunda; Samanyolu Grubu Başkanı Hidayet Karaca’ya destek verdiler…

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1319211-chpli-vekiller-hukumeti-abdye-sikayet-etti

(3)http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/kurdistan-icin-turkiyeden-toprak-alinacak-769243/

BAŞKASINA MUTLULUĞU ÇOK GÖRMEYİN!..

Görevini tarafsızlık içerisinde yürüteceğineyemin eden uzun adam, meydan meydan dolaşarak eski partisine oy topluyor.

İktidarı söz konusu olunca, yemini teferruat gibi görüyor.

Potomyalı bu yüzden her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almıştı. Şimdi de Anayasayı çiğniyor…

İçişleri Bakanı Efkan Ala da aynı yolda yürüyor. Meclis kürsüsünde bile “Bu Anayasayı tanımıyorum” diyebiliyor!

Ala da bakanlık görevine başlamadan önce yaptığı, “anayasaya bağlılık yemini”(1) çiğnedi gitti…

Taktik hep aynıdır. AKP iktidarı neyi değiştireceklerse, önce çiğniyor. Geçmişte de hep öyle yapmışlardı. Bir türlü uyanamıyoruz!..

Şimdi de gözümüzün içerisine baka baka Anayasayı değiştirip, başkanlık sistemini getirecekler…

Bunun için 400 milletvekiline ihtiyaçları var…

Cumhurbaşkanı “ve Başbakan tabii ki” Erdoğan, iktidarda kalabilmek için, 30 bin yutttaşımızın katili Öcalan ile müzakere etmekte bir sakınca görmüyor…

Türk Milletine ait olan (ve Anayasamızın 6. maddesinde ifadesini bulan) “egemenlik”(2) yetkisi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde terör örgütü PKK’ya bırakılmış…

Doğu Akdeniz’deki petrol arama haklarımızı Rumlara, Ege’deki 16 adamızı Yunanistan’a ve sınırlarımız dışındaki tek toprak parçamızı IŞİD’e bırakmakta da sakınca görmeyen AKP iktidarı, seçimlere birkaç ay kala, sorun çıkartılmasını hiç ama hiç istemiyor…

İki kişiden birinin kafasında soru işaretleri ve ünlem belirmesin istiyorlar…

ORDU DÜŞMANLIĞI!..

Ekonomistlere göre, kriz yumurta gibi kapımıza dayanmış…

Sıcak para ile yürütülen işler, doların yükselmesi ile durma noktasına gelmiştir.

Muktedirin bu seçimlerde halkı aldatabileceği bir tek enstrümanı kalmış.

Güya PKK’ya silah bıraktıracaklardı da şehit cenazeleri gelmeyecekti…

Bu şekilde bir defa daha seçimi almak işten bile değildi.

Ne var ki, Kandil, silah bırakmayacağını açıklamış…

CIA’nın Türkiye uzmanı ABD’li Henri Barkey de Irak’taki durum nedeniyle PKK’nın silah bırakamayacağını söyledi. Wall Street Journal’e verdiği demeçte; olayın adını “çatışmasızlık” olarak koymuş. (3) Kürtler, ABD için daha çok savaştırılacaklar… PKK istese de silah bırakamaz artık!..

Proje tutarsa, AKP’nin gizli ortakları Bahçeli ile Kılıçdaroğlu’nun “anaları ağlamayacak”!..

O yüzden, İmralı’nın hükümetin eline tutuşturduğu10 emri, muhalefet olarak olumlu karşılamışlar.

Apo’nun 10 emrine Dersimlinin ekleyebileceği bir tek cümlesi vardı.

Kılıçların efendisi:

”İki taraf da silahları bırakacağını açıklayacağını söyledi. Böyle bir şey olursa mutlu oluruz” dedi… (4)

Kılıçdaroğlu, mutluluğunu 76 milyon Türk halkının mutsuzluğuna bağladı: Hazret, bir tek milli ordununsilah bırakması ile mutlu olabilecek! Böyle bir şeyi düşleyecek kadar; şaşkın, sığ görüşlü ve haindir yani…

“Paralı askerlik” gündeme geldiğinde de benzer sözler etmişti:

“Biz geçmişte parası olan askere, parası olmayan nöbete anlamına gelen AKP’nin teklifine itiraz ettik,parası olmayan da bedelliden yararlansın dedik” demişti…(5)

Dersimlinin istediği, ordunun toptan terhis edilmesi gibi bir şeydir!..

Gazeteci Erdal Emre’ye yazdırdığı “Öteki Kemal” adlı kitabında; sinsice orduya düşmanlığını sürdürmeye devam ediyor hala…

Güya, babası kendisine anlatmış: Dersim İsyanı, karakol komutanının, muhtarın genç ve güzel ikinci karısına, ahırda tecavüz etmesi ve bu güzel kadının intihar etmesi ile başlamışmış!..

O olay üzerine, Dersimliler karakolu basıp, askerleri öldürmüşlermiş. Masalda tecavüzcü başçavuşun akıbeti yok nedense! Mirasçılarından mı korkuyor ne! Masaldan anlaşıldığına göre, “Öteki Kemal”in “Hepimiz Seyit Rıza’yız” diye öykündüğü dedesinin talimatı ile, gariban suçsuz askerleri yok yere öldürmüşler!..

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, kadınları etkilemek için güzel bir masal!..

Dersimli, gerçekten güvenilmez bir adamdır. Uludağ’ın gazoz reklamı bile, onun uyduruk masalından daha etkilidir…(6)

Dersimlinin ordu düşmanlığının arkasında, çocukluğunda dinlediği bu masallar yatıyor olamaz. ABD’yi arkasına alıp, TESEV’de işbaşı yaptıktan, orduya saldırmaya başlamıştır. Kim bilir, belki de askerliğini yaptığı İzmir 53. Er Eğitim Tugayı’nda yanaşık düzende başına bir hal gelmiştir.

Onu da anlatsın da öğrenelim bari…

Ergenekon ve Balyoz davalarına da; “Biz yargılanmasınlar demiyoruz” diyerek, dolaylı destek verdiğine göre, Ordu’ya düşmanlığı bilmediğimiz o askerlik hatıralarından kaynaklanıyor olabilir..

“DERSİM SOYKIRIMDIR” İDDİASI DA TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE…

Dersim’de de “soykırım” yapıldı zırvalarını bugünlere taşıyan (7) ve “Ermeni Soykırım” yalanlarına zemin hazırlayan Cumhuriyet düşmanları, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda (Soykırım Sözleşmesi’nin ihlal edildiğine ilişkin iddialarla) Sırbistan ile Hırvatistan arasındaki görülen davada, verilen karar ile kıçları üzerine oturdular…

Kararın gerekçesinde; “tehcir”in soykırım olmadığına vurgu yapılmış.(8)

Bu karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülmekte olan Perinçek Davası’nın da nasıl sonuçlanacağını gösteriyor.

Dolayısıyla, Ermenistan ile kol kola, Dersim’de de “soykırım” yapıldığı iddiasını savunanların sarılabileceği ip kalmamıştır…

Bunu sezinleyen Dersimli Kemal, kocakarı yalanlarını tekrar ederek, bir süre daha Alevileri aldatabileceğini hesaplıyor…

AKIL ALMAZ VE AKILLANMAZ BİR TOPLUMUZ!..

“Ön seçim”ler her zaman beklendiği gibi sonuçlar vermiyor tabii.

Malatya’dan Veli Ağbaba, açık ara farkla ipi göğüslemiş. Adıyaman’da Dr. Selçuk Tabak, Mersin’de Hüseyin Çakmak ve Zonguldak’ta Şerafettin Turpçu birinci sıralara yerleşmişler…

Y-CHP Genel Merkez’i ilk yenilgiyi, örgütün üstünü çizdiği Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ile yaşadı. Oh olsun, yüreğimiz yağ bağladı!..

Artvin, Trabzon ve Çanakkale illeri, kontenjan uygulamasına kazan kaldırmışlardı. Fakat bu işi bir tek Trabzon örgütü eyleme dönüştürmüştür…

Bizim uşaklar, otobüslere atlayıp Ankara’nın yolunu tutmuşlar. Sonuç da almışlar. Kutlarım…

Trabzon’da 21 Martta ön seçim yapılacak…

Böylece Genel Merkez ikinci yenilgisini Trabzon’dan alıyor!..

Çoğu kimse bilmez, Zonguldak’ta yaşayanların çoğu Trabzonludur…

Trabzonlular tuhaf insanlardır: Dürüst, cahil, cesur, yurtsever ve biraz da saftırlar!..

Nazım’ın şiirlerindeki gibi yani…

Temel ile Fadime fıkralarını bile kendi evlerinde üretmişlerdir!..

Bakarsın, “Hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı gibi ölebilirler.” (9)

Kullanılmaya da son derece müsait yapıları vardır hani…

Bir taraftan PKK’nın proje ortağı AKP’ye, yüzde 70 oranında (10) destek verirler, diğer taraftanPKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin Trabzon’daki il başkanlığına kiralık daire verilmesine karşı çıkarlar…

Rahip Santoro cinayeti, McDonald’s’ın bombalanması, Hrant Dink cinayeti, TAYAD adına bildiri dağıtanların linç edilmek istenmesi gibi olaylarda, hep aynı insan tipi vardır…

Kimselerin aklını beğenmezler ama bir türlü akıllanmazlar da…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) ANAYASA m.81 (Andinçme): Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde andiçerler:

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma;toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

(2)Egemenlik (Hakimiyet): Bir toprak parçası ya da mekan üzerinde kural koyma gücü ve hukuk yaratma kudretidir. Bu güç siyasi erkin dayattığı yasallaşmış bir üst iradeyi ifade etmektedir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Egemenlik

(3) http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/cia-dan-acilim-yorumu-h51742.html

(4) http://www.ensonhaber.com/kilicdaroglundan-silah-birakma-cagrisi-hakkinda-aciklama-2015-02-28.html

(5)http://www.haberinadresi.org/haber/politika/kilictaroglu-bedelli-icin-bakin—ne-dedi/1948.html

(6)http://nediyor.com/2015/03/08/uludag-gazozun-gazoz-olma-adam-ol-ilani-gundemde/

(7) BDP Genel Başkan Yard. Gülten Kışanak, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu Başkanı Yaşar Kaya, Avrupa Parlamentosu “Birleşik Sol” grubu üyesi Kürt kökenli Feleknas Uca, Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku Dersim Bağımsız Milletvekili Adayı Ferhat Tunç, HDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken gibiler…

(8)http://www.aydinlikgazete.com/politika/soykirim-tezine-lahey-darbesi-h64607.html

(9) http://www.siirleri.org/siir/1096/Kuv%E2yi+Milliye+-+%DC%E7%FCnc%FC+Bap.html

(10)http://secim.haberler.com/cumhurbaskanligi-secimi/trabzon-secim-sonuclari/

4 BAKANI Y-CHP KURTARDI!..‏ Av.Cemil Can
Muhalefetin Cemaat’e verdiği hesapsız destek AKP’li dört bakanı kurtardı!..

Dikkatinizi çekmiştir mutlaka. Cemaat’in sözcüsü Hüseyin Gülerce’nin yerini bugünlerde CHP’den Oktay Ekşi aldı. Ergenekon ve Balyoz davalarında aydınlar ve komutanların tutuklanırken hazret üç maymunu oynuyordu. Samanyolu’ndan Hidayet Karaca tutuklanınca, adeta “özgürlük savaşçısı”  kesildi…

Fetullah Gülen’in ne çok müridi varmış!..

Bunu kabul edelim artık:CIA’nın güdümünde olduğu tartışmasız kabul edilen Cemaat’in başlattığı 17 ve 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonları, ABD’niniçişlerimize müdahalesi olarak algılanmıştır.Muhalefet bu algıyı yok edecek yerde, Cemaat’a kol kanat gererek, daha da pekiştirmiştir. Bu atmosfer içerisinde yapılan oylamada; elbette 4 bakan Yüce Divan’da yargılanmaktan kurtulacaktı…

Bir anlamda o gün TBMM’nde ülkemezin bağımsızlığı, egemenlik haklarını kullanıp kullanamayacağı oylanmış oldu diyebiliriz…

Çünkü Y-CHP, 5. İstanbul Formu’nda sıcağı sıcağına ABD’nin en iyi “partneri” olduğunu açıklayarak, ABD’nin Türkiye’deki sesi olduğunu ilan etmiştir…

ABD,Yeni CHP ve the Cemaataynı yolun yolcuları olunca, oylama sonucunun da bu üçlünün isteğine karşı olması son derece doğaldır…

Yer küre üzerinde emperyalizmi ilk defa yenen Mustafa Kemal Atatürk’ün tam bağımsızlıkçı veantiemperyalist partisinin son Genel Başkanı, ABD’ye “partner” olmak için gece kıyafetini giyip efendisini beklerse, olacağı budur…

Bu asil Millet, istiklalini kaybetmektense, demek ki hırsızlığa göz yumabiliyormuş!..

Bunu da not edelim bir yere…

Hiç kuşku yok ki, 17 ve 25 Aralık operasyonlarının sonunda; Erdoğan hükümetiitibarsızlaştırılarak düşürülecekti ve yeni hükümet ABD’nin desteğiile Cemaat’e kurdurulacaktı. Kim ne derse desin Türk halkı, ABD’nin tam olarak kontroledemediği için değiştirmeye karar verdiği Erdoğan’ısahiplenmiştir. ABD’li düşünce kuruluşları ve bizdeki TR kodlu adamları böylesine bir sonucu asla öngörememişlerdir…

AKP’nin yolsuzluk ve rüşvet olaylarını son yerel seçimlerde diline pelesenk eden çapsız Kemal, yapılan bütün eleştiri ve uyarılara inat; Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aynı yolu izleyerek Erdoğan’ı köşke çıkarmıştır…Bu başarı da ona aittir! Kımsenin hakkını yemeyelim: Sezar’ın hakkı Sezar’a, haininki haine…

Bu kadarı yetmemiş gibi, Dersimli papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayıp, 4 bakanın Yüce Divan’a gönderilmesini de engellemiştir…Millete ve memlekete hayırlı uğurlu olsun!..

Kemal efendi, dahi zekasıyla Albert Einstein’ı bir kez daha doğrulamıştır. Neymiş efendim: Aynı şeyi defalarca tekrar edip, farklı sonuç elde edilemiyormuş. Y-CHP Genel Başkanı’nın odasına, görünür bir yere, okunaklı şekilde yazılsın!..

MUHALEFETTE İKEN ERİYİP TÜKENDİ

Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı ankette, Kılıçdaroğlu’nu başarılıbulanlar 2011’de yüzde 23.4 iken, bu oran bugün yüzde 15.4’e indi. Dersimli Kemal’i başarısızbulanlar yüzde 70’e çıktı. Kemal efendi kendisine verilen göreviyerine getirdi sayılır!.. Genel Başkanlığı sürdürmeye yeniden hak kazandı!.

CHP’nin iktidara gelme olasılığı ise sıfır!..

Kulislerde Kılıçdaroğlu’nun Bekaroğlu’ndan sonra Nazlı Ilıcak’ı da transfer edeceği konuşuluyor. Ilıcak’ın, CHP’nin ilkelerini benimsemediğinisöylemeye gerek yok. O da Bekaroğlu gibi kendi görüşleri ile gelecek ve CHP’nin Y-CHP’yedönüştürülmesi için elinden geleni yapacaktır…

Anlaşılan Dersimli kendisine tanınan sürede, mevcut kadrosu ile dönüşümügerçekleştirememiştir…

Müfrit “Altı Ok” düşmanlarına bu nedenle ihtiyaç duymaktadır.

Genel Başkanlık makamından her Allahın günü ihaneti seslendirmek çok kolay olmuyor tabii. Bu yüzden kendi sözlerini tekrarlayacak yeni figuranlara ve paratonerlere ihtiyacı vardır!..

“İLERİ DEMOKRASİ”

“The Economist”in yaptırdığı “2014 Demokrasi Endeksi”nde, Türkiye otoriter rejimler sınıfında98. sırada yerini aldı. Bizim “İleri Demokrasi”, insan eti yediği söylenen eski Uganda diktatörü İdi Amin’in ülkesinden bile gerilerde kaldı…

Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz’in ölümü nedeniyle kendi ülkesinde yas ilan edilmezken, bizimkiler bayraklarıyarıya indirdi. ”İleri demokrasi” böyle bir rejimdir işte. Kokuşmuşluğun, yağcılığın ve erozyona uğramışlığın zirve yaptığı böyle bir dönemi yaşıyoruz. Anadolu toprakları AKP ile en kötü ilkleri yaşıyor…

“İleri demokrasi”mizin ana muhalefeti de zevzeklikte iktidarı aratmıyor…

Altı milletvekilini(1) “Hrant’la, soykırımla yüzleşin” pankartının arkasına yerleştirip soykırım iddialarına destek veriyor, üç milletvekilini (2) de Perinçek’in “Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır” tezini desteklemek üzere Stazburg’a gönderiyor!..

Y-CHP, Program’ını(3) bile takmıyor artık. Değiştirmeye de cesaretleri yok!..

“Ermeni soykırımı” yalanına hemdestek veriyor, hem karşıçıkıyorlar!..Bu tutum “ileri demokrasi” de “ileri ana muhalefeti” olmaya pek yakışıyor!..

Polislerce dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın davası da sonuçlandı. Korkmaz’ı öldüren polislere ihale yerine,yanlışlıkla az da olsa cezalar verildi!..

Türkiye demokratikleşiyor!..

Av.Cemil Can

DİPNOT

(1)ŞafakPavey, Süleyman Çelebi, Kadir Gökmen Öğüt, Hüseyin Aygün,Umut Oran veSezgin Tanrıkulu “ErmeniSoykırım” iddialarını destekmeyen pankartın arkasındaydı.

(2)Deniz Baykal, Gülsün Bilgehan ve Haluk Koç iseStrazburg’a gidip Perinçek davasına destek verecekler.

(3)CHP’nin Ermeni meselesi hakkındaki görüşleri Program’ın 131 ve132. sayfalarda yazılıdır.

DEVLETİN “MEŞRU SAVUNMA”SI VE ERTELENEMEZ ÖDEVLERİMİZ!..Av. Cemil Can
Anayasadaki “hakimlik teminatı” ve Hakimler ve Savcılar Kanunu’ndaki paralel düzenlenmeler karşısında; “F Tipi”ni Yargı’dan söküp atmak çok kolay olmayacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Gebze Teknik Üniversitesi’nde Fetullah Gülen Cemaati’ni kastederek; “Milletin parasıyla, himmet adı altında topladıkları parayla okudular, soru çalarak belli kurumlara sızdılar” şeklindekiitirafından (1) sonra bile, hala işin ciddiyetini kavrayamayanlar var!..

İktidarının 12. yılı sonunda, “Ne istediler de vermedik” diyerek, eski koalisyon ortağına sitem eden ve aynı zamanda çıplak gerçeği sergileyen eski başbakanın, soruların çalındığını itiraf etmesi hiçbir şekilde hafife alınmamalıdır. Yargının hırsızlıkla ele geçirildiği en yetkili ağız tarafından itiraf edildikten sonra; her ne sebeple olursa olsun Cemaat’i savunmaya çalışmak; aymazlıktır, sapkınlıktır, ihanettir…

Düşünebiliyor musunuz, çocuğunuz hakim veya savcı olmak amacıyla; gece gündüz çalıştı ve yazılı sınava girdi. Hak ederek de 99 puanı aldı. Cemaat üyeleri ise, sorularıçalarak 100 puanı aldılar ve çocuğunuzun yerine, yazılı sınavı kazandılar. Birkaç yıl sonra ise, Cemaat HSYK’yı da ele geçirdi. Bu defa da diyelim ki, çocuğunuz 99.9 puanla sınavı kazandı. Allah ile aldatan bu hırsızlar, 99.9 puan alanları damülakatta elediler. Çünkü 100 puan her zaman onların ceplerindedir! Dikkat çekmesin diye, bu defa da hak edenlerin yerlerine, 98 puan alan Cemaat üyelerini kazandırdılar… O kadar da akıllılar! Böyle bir durumu kabul edebilir misiniz? Bunun adı hırsızlık değilse nedir? Bu hainler çocuklarımızın da geleceğini çaldılar!.. Böyle ahlaksız insanların kamu kurumlarında, kamu gücünü kullanmasına izin verilebilir mi?..

Bu durumun hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkmasından sonra, bir saniye bile beklemeden, Yargı’dan Cemaat’in tamamentemizlenmesi şarttır!..

Anayasamızın 139. maddesi, hakim ve savcılarımızın azlolunamayacağını, kendileri istemedikçe Anayasada öngörülen altmışbeş yaşından önce emekliye ayrılamayacaklarını, bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamayacakları hüküm altına almıştır… (2)

“Hakimlik teminatı” olarak tanımlanan bu esasa göre görev yapan hakim ve savcıların; sınav sorularını çalarak, başka bir ifade ile kopya çekerek mesleğe kabul edilmiş oldukları ortaya çıkmıştır. Bu hırsızların, 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 8. maddesinde belirtilen “Adaylarda aranan nitelikler”den, “Yazılı yarışma sınavı ile mülakatta başarı göstermek” koşulunu kaybettikleri tartışmasızdır. Söz konusu Yasanın 53. maddesinin (b) bendi uyarınca bu durumda olan yargıç ve savcıların “mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması” (3) nedeniyle görevlerinin derhal sona erdirilmesi gerekmektedir!..

Bu sürecin işletilmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yukarıdaki açıklaması “ihbar” kabul edilmelidir. AKP hükümetleri döneminde yapılan tüm yazılı sınavlar ile mülakatlar incelenerek, şaibeli olanlariptal edilmelidir. Hileli yollardan bu kutsal mesleğe girenler, derhal görevlerinden alınmalıdır… Burada şöyle bir sorunla karşılaşmak olanak dahilindedir: Sorulara çalarak kendi yandaşlarına veren abileri, bu durumun daha sonra ortaya çıkmasını önlemek için delilleri yok etmiş olabilirler! Dolayısıyla soruların çalındığını hukuken geçerli kanıtlara bağlamak zorlaşabilir, hatta imkansız hale gelebilir. Böyle bir durum karşısında; acil önlem olarak Yargı’ya sızanları dönemler itibariyle ele alıp; “by-pass” etmek yanlış değildir. Hükümetin iş yükü fazlalığını ileri sürerek, Yargıtay ve Danıştay’da yeni daireler oluşturmasını ve buralara yeni hakim ve savcılar atamasını bu düşünce ile yapılmış kabul edebilir miyiz?.. Hükümet böyle bir fırsattan yararlanarak, yandaşlarını Yargı’ya doldurmayı deneyebilir de!.. Bu olasılığı da gözönünde tuttuğumuzda, korunmakta olanyararın önemine veönceliğine bakmamız gerekir. Hükümetin yandaşlarına kadro açtığını anlatacağız diye, Cemaat’in Yargı’dan temizlenmesine karşı çıkamayız!..

Çünkü Cemaat, Ergenekon ve Balyoz Davaları ile neler yapabileceğini açık seçik göstermiştir. Sahte delil üreterek milli kurum ve kuruluşlarımıza kumpas kuran, yabancı gizli servislerin elinde piyon olan ve küresel güçlerin çıkarlarını savunan Cemaatin, yapamayacağı kötülük yoktur.(4) Buna karşılık, ne yapacağı henüz bilinmeyen, ve fakat AKP’ye yakın oldukları düşünülen hakim ve savcılar göreve getiriliyor diye, bu önlemlere karşı çıkmak, pek de akıllıca bir davranış olarak kabul edilemez. AKP’ye muhalefet ediyoruz derken, daha ilk adımda Cemaat üyelerinin Yargı’daki işgalini savunma konumuna düşebiliriz!..

Cemaat üyelerinin yargıda bulunmasının ikinci sakıncası; tarikat üyeliğinin “bağımsız ve tarafsız” davranmaya engel olmasıdır. “Yurttaşlık bilinci” gelişmeyen, ümmetçiliği savunan ve “biat kültürü”nden gelen Cemaat üyeleri; şeyhlerine ve imamlarına kayıtsız ve koşulsuz bağlıdırlar. Böyle kişilerin “bağımsız ve tarafsız” olması gereken makamlara getirilmesi akıl işi değildir. Geçmiş yıllarda bazı Yargıtay üyelerinin ellerindeki dosyaları Fetullah Gülen’e göndererek; ne şekilde karar vermeleri gerektiğini sormaları hiç bir zaman akıldan çıkartılmamalıdır!..(5) Gülen’in “İcabında hakim de kiralayacaksınız”(6) sözlerini unuttunuz mu?!..

Cemaat müritlerinin Yargı’da bulunmasının üçüncü sakıncası; Türk halkı adına kullanılan “egemenlik yetkisi”ni; evrensel hukuk prensipleri, çağdaş hukuk değerleri, yürürlükteki yasalar ve yerleşik içtihatları göz önünde tutarak, devletin temelini teşkil eden “adalet”i gerçekleştirmek amacıyla Cumhuriyet’i koruyup kollayacakyurttaşlara vermek yerine; din ve dince kutsal sayılan değerlere göre hareket eden, şeyhlerinin ve imamlarının emirlerini yerine getirmeyi ibadet kabul eden tarikat muritlerine bırakılmış olur ki, bu durum asla kabul edilemez. Ve böyle bir durum devletin temellerine dinamit koymakla eş değerde bir ihanet olur!..

Denebilir ki, Devletin hileli yollardan ele geçirilmiş olan yargı erki, bugün “meşru müdafaa” konumundadır. “Tarafsız”lığını ve “bağımsız”lığını koruyabilmek ve işgal edilmiş olmaktan kurtarılması için, ilk bakışta “hukuk dışı” gibi gözüken bazı önlemlere başvurabilir!.. Bu normaldir. Cemaat’in “hırsızlık” şeklindeki eylemi ile devletin egemenliğinin bir kısmını kaybettiği tartışmasızdır. Bu kaybedilen değerin geri alınabilmesi için başvurulacak önlemlerinağırlığı ölçü olarak kabul edilmelidir. Cemaat’in hırsızlığını bertaraf edebilmek için orantılı olan bütün önlemler, devletin meşru çizgideki savunması olarak kabul etmek gerekir!..

Nasıl ki, meşru müdafaa durumundaki bir insanın adam öldürmesi, zaruret halindekinin başkasının malına zarar vermesi suç teşkil etmiyorsa, Devletin de varlığını ve egemenlik hakkını koruması için alacağı önlemler suç kabul edilemez!.. Seçimle iktidara gelen AKP’den seçimle kurtulmak olanaklıdır ama yer altında örgütlenerek devlet kurumlarına sızan Cemaat’ten seçimle kurtulma şansı, yok denecek kadar azdır. Kaldı ki, AKP’nin iktidardan düşmesi halinde, yerine gelecek olan Yeni CHP veya Yeni MHP de daha bugünden Cemaat’le iç içe girmiş ittifak halindedir. Bu yüzden AKP seçimle gitse bile, Cemaat’ten kurtulmak kolay olmayacaktır!..

Hükümetin “paralel yapı”, Milli Güvenlik Kurulu’nun “Legal görünümlü illegal yapı”, kamuoyunun “Cemaat”, kendilerinin “Hizmet hareketi” ve muhalif basının “F tipi” olarak adlandırdığı bu yapı, Yargı’da ve Emniyet’te örgütlüdür. Bunları tasfiye etmek, aynı zamanda antiemperyalist bir eylem kabul edilmelidir. “F Tipi”nden kurtulmak, demokrasiye inanan güçlerin öncelikli ve elbirliği ile başarması gereken acil bir yurttaşlık ödevidir!..

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) http://www.radikal.com.tr/politika/cumhurbaskani_erdogan_sorulari_caldilar-1252251

(2) ANAYASA

B. Hâkimlik ve savcılık teminatı

MADDE 139- Hâkimler ve savcılarazlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.

Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.

http://www.tbmm.gov.tr/anayasa.htm

(3)http://www.hsyk.gov.tr/Mevzuat/Kanunlar/Hsk.html

(4) AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’e göre “Paralel Yapı” denen Cemaat’in, 17 bin500 cinayette parmağı vardır. Eski Organize Suçlar Şube Müdürü A.Serdar Saçan ise, Ulusal Kanal’da katıldığı bir programda; Cemaat’in “Şahinler” adında silahlı kanadının olduğunu ve Behcet Oktay cinayeti dahil pek çok çinayeti (Danıştay, Hrant Dink, Rahip Santoro cinayetleri vb.) plandığını ileri sürdü… http://www.aydinlikgazete.com/politika/cemaatin-silahli-kanadi-sahinler-h58787.html

(5) http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/yargitayin-imamiyla-ilgili-belgeleri-gonderdi

(6) http://www.youtube.com/watch?v=HSj7qff0sIo

CHP’nin İŞGALİ ve…‏

http://cemilcan.gen.tr/elektronik-kitap-ucretsiz/

4 YILLIK ÖZENLİ BİR ÇALIŞMANIN ÜRÜNÜDÜR…

CHP’NİN BİR KASET KOMPLOSU ELE GEÇİRİLMESİNDEN SONRA GEÇİRDİĞİ BAŞKALAŞIM ADIM ADIM KANITLARI İLE BİRLİKTE ANLATILIYOR…

KEMAL KILIÇDAROĞLU VE ARKADAŞLARI BU DURUMU “DEĞİŞİM-DÖNÜŞÜM”OLARAK YUTTURMAYA ÇALIŞIYORLAR…

AKP’YE KARŞI YAPILMASI GEREKEN MUHALEFET NASIL OLMALIYDI?..

BU SORUNUN YANITI UYGULAMALI OLARAK VERİLİYOR…

MUHALEFET GÖREVİNİ BIRAKIP, İKTİDARIN “AÇILIM” SAÇMALIĞI PEŞİNE DÜŞEN “YENİ CHP”Yİ SAVUNMAK ZORUNDA  MIYIZ?

İKTİDAR SEÇENEĞİ NASIL OLUŞACAK?

CHP’Lİ OLMAYAN KİŞİLERE OY VERMEYE MECBUR MUYUZ?..

“BÖLÜNMEYELİM” TUZAĞINA DÜŞMEKTEN NASIL KURTULURUZ?

“ÖN SEÇİM” ALDATMACADIR!

GERÇEKTE CHP’Lİ OLMAYAN SEZGİN TANRIKULU, MEHMET BEKAROĞLU GİBİLERİN ADAY GÖSTERİLMESİNİ MEŞRULAŞTIRMADIR!..

VE AKLINIZA GELEN BÜTÜN GÜNCEL (SİYASİ) SORULARIN YANITINI BULACAĞINIZ BU DERLEME, AYNI ZAMANDA BİRARŞİV NİTELİĞİNDEDİR…

V E  Ü C R E T S İ Z D İ R…

551 SAYFADIR…

RESİMLİDİR…

DİPNOTLARI LİNKLERLE İLGİLİ”WEB” SAYFALARINA BAĞLIDIR…

İNTERNET ORTAMINDA30 SANİYEDE İNDİRİLEBİLİR…

“PDF” FORMATINDA YAZILMIŞTIR…

HEPSİNDEN DE ÖNEMLİSİ İ-D-D-İ-A-L-I-D-I-R!..

http://cemilcan.gen.tr/elektronik-kitap-ucretsiz/

DOĞU’NUN ÇOCUKLARI  Cemil Can

Almanya İçişleri Bakanlığı, 2015 yılında ailesiyle birlikte ülkeye giriş yapıp, hakkında kayıp ihbarı bulunan yaklaşık 6 bin çocuğun akıbetini bilmediğini açıkladı!

Almanya’ya gelen sığınmacı çocuklarından 8 bin 6’sı, ailesi ya da yakınları tarafından kayıp olarak bildirilmişti…

Bu çocuklardan; 2 bin 171’ine ulaşılırken, 5 bin 835 çocuktan haber alınamıyor…

Organ mafyası veya fuhuş çetelerinin eline düştüğünden korkulan Doğu’dan gelen sığınmacı çocuklar için, medeniyetin beşiği Batı’da kılını kıpırdatan yok!…

Son haftalarda Ensar Vakfı’nda yaşananlar ile Avrupa’da kayıp olan bu çocukların başına gelenlerin hesabı, bu dünyada sorulabilecek mi bilmiyorum…

Bu büyük günahı işleyenlere, oylarıyla destek veren “Müslümanlar”, öteki dünyalarında “aldatıldık” diyerek, kurtarabilecekler mi?

“STRATEJİK DERİNLİK”

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Stratejik Derinlik”ten vazgeçiyor!

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, Rusya’ya gönderdiler…

Bugüne kadar Suriye’de “Eset’le olmaz” diyen asrın lideri, şimdi Esat’lı çözüme yanaşmış gibi…

İran’a göz kırptılar: Alt düzeyde sürdürülen temaslar, bir anda Cumhurbaşkanlığı düzeyine çıkartıldı…

AKP’nin “sıfır sorunlu” dış politikası değişiyor:

ABD’nin “kara gücümüzdür” dediği PKK/PYD’ye karşı operasyonlar aralıksız sürdürülüyor…

ABD’nin Müslüman toplumları bölmek ve emperyalizmin hizmetine sokmak için görevlendirdiği has elemanı VaizFetullah Gülen, terör örgütü lideri olarak kırmızı bültenle aranmaya başlandı…

Bir zamanlar yere göğe kondurulamayan Cemaat, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak yargılanıyor…

Rus Lideri Putin, bir TV programında; Erdoğan için sorulan soruya, yardım isteyen herkese elini uzatacağı yanıtını vererek, iki ülke arasında uçak düşürülmesi ile başlayan krizi sonlandıracağı mesajını verdi…

ABD, işine gelmeyen bu gelişmelere çomak sokma görevini Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz’e verdi…

Kral, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 13. İslam Zirvesi Konferansı için kalkıp İstanbul’a geldi…

Beklendiği gibi Selman, sonuç bildirisine damgasını vurdu…

Bildiriyi sanki İsrail için kaleme aldılar: İran’ı hedef tahtasına oturttular.

İran’ın bölge ülkelerinin içişlerine müdahalesinden duyulan üzüntüye dikkat çekildi… (1)

Destek verdiği Lübnan Hizbullah’ı, isim verilmeden teröristolarak nitelendirilip kınandı…

Buna rağmen:
Erdoğan ile Ruhani, Cumhurbaşkanlığı sarayındaki görüşme sonunda: “Suriye ve Irak’ın toprak bütünlükleri ve siyasi birliklerinin mutlaka korunması konusunda görüş birliği içinde bulunduklarını” memnuniyetle ifade ettiler…

Erdoğan: Dışarıdan yapılan dayatmalara karşı bölge içinden çözümlerin geliştirilmesini savundu.
7 mutabakat metni de imzaladılar.

ABD’NİN “İSLAM ORDUSU”

Suudi Arabistan öncülüğündeki İslam Ordusu’nun görev yeri: ABD ve AB’nin çıkarlarına zarar veren bölge ülkeleri olarak belirlendiği tartışmasızdır…

Acı olan, Birinci Dünya Savaşı’nda Türkleri arkadan vuran Arapların öncülüğündeki emperyalizmin bu vurucu gücüne, bizim de katılmış olmamızdır…

Halbuki Türk Ordusu, emperyalizmi ilk defa yenen ordu olarak tarihe adını yazdırmıştı…

İslam Ordu’sunun komuta kademesinde kimlerin oturduğu, bizimkilerin Suudi Kralı karşısında “esas duruş” göstermelerinden bellidir.

Kral Abdülaziz, Ortadoğu’da ABD çıkarlarını korumakla görevlidir ve Obama’yı temsil etmektedir…

Tam da  komşularımız ile ilişkileri düzeltme adımları atmışken, Suudiler sonuç bildirisi ile  hamlemizi sabote ettiler…

En ufak bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde; ayan beyan bellidir ki: İslam Ordusu, Suudilerin komutasında, İsrail’in hizmetinde ve ABD’nin emrindedir…

Bu sıralar, Türkiye’nin Suudilerin desteklediği muhalif gruplara Stringer füzeleri verdiği de söylenmektedir.

Bu iddia doğru çıkarsa eğer ve füzeler ABD ile Rusya gibi devletlere karşı kullanılırsa, bölge ülkeleri ile ilişkilerimizi kolay kolay düzeltemeyiz…

ABD’nin, Türkiye’yi böyle bir sonuca götürebilmek için Kral Selman’a o sonuç bildirgesini yazdırdığına kalıbımı basarım…
İslam İşbirliği Teşkilatı sonuç bildirgesi, tıpkı düşürülen Rus uçağı gibidir!

MUHALEFET SERTLEŞİYOR!

Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmet Hakan’ın programında; iktidar mensupları için “Hırsızların altına yattılar mı yatmadılar mı” sözlerini bilerek kullandığını söyledikten sonra,  ses çıkartmıyorlar diye sivil toplum kuruluşlarından (STK) şikayet etti…

“Diliniz mi sürçtü” sorusuna, “Hayır, ben üniversitede konuşmuyorum, halka konuşuyorum, halkın anladığı dildir” diyerek, “altına yattılar” sözlerini sahiplendi!..

Dersimli, şimdi ana muhalefet görevini STK’ların yapmasını bekliyor.   Onlar muhalefet yapacak, kendisi iktidar olacak!
Beklentisi budur…
Geçmişte de “etkin muhalefet yapamıyor”  eleştirilerine; “harakiri mi yapalım” diye yanıt veriyordu!

Ülkenin “darbe” koşulları içinden geçtiğini sanan Kılıçdaroğlu, STK’ları işin içine sokana ve karşı devrimyapıldığını anlayana kadar,  AKP işi bitirir zaten…

“Balyoz” ve “Ergenekon” davalarını görmezden gelen; hatta gizlice destek olan, “Türkiye’de şeriat tehlikesi yoktur” ve “Yargıda Cemaat yapılanması olduğunu söyleyemem” diyerek, eğitim ve öğretim birliğinin bozan 4+4+4 yasasına karşı gelmeyen Kılıçdaroğlu’nun, ülkenin bu noktaya gelmesindeki günahı, en az iktidar kadardır…

Artık kabul edelim:Küresel güçler, iki kaset operasyonu ile muhalefet partilerine ele geçirip kontrol altına aldılar.

CIA’nın kucağında oturan Cemaat’in marifetiyle, Emniyet ve Yargıyı ele geçirdiler…

Yeni muhalefet partilerinin oluşmasını da işgal altında olan partiler engellediler…

İktidarın sahipleri, sahte deliller üreterek iki uyduruk dava ile üzerimize ölü toprağı serptiler…

Silahlı Kuvvetler’in yüksek rütbeli subayları ile yurtsever aydınları tutukladılar…

Süleymaniye’de  başına çuval geçirilen Türk Ordu’su, bu kumpas ile iyice etkisiz hale getirildi…

Meclis’teki sözde muhalefet partileri, bütün bu olanları “yargı kararını beklemeli” diyerek seyrettiler!..

CHP’deki eksen kayması ve ihanet düzeyindeki aymazlıklara karşı, yapıcı eleştirileri “partiye zarar veriyor” veya “şimdi zamanı mı?” gibi, ilk bakışta haklı gözüken savunmalarla karşılayıp, sıradanlaştırdılar!..

Yabancı unsurları, muhalefet partilerinin yönetim kademelerine kadar taşıdılar; yılların deneyimli kadrolarını  tasfiye ettiler!

Kim ne derse desin, bu dönemde AKP’nin tabanınıaldatmasından daha ağırı, muhalefet partilerinde yaşandı…

Şimdi bu işbirlikçiler; “çıtayı yükseltmekten” ve “sertleşmekten” söz ediyorlar.

Anlaşılıyor ki, karşı devrim hukukunu tam olarak yerleştiremedi, biraz daha zamana ihtiyaçları var…

Hal böyle olunca,  ayarlanmış muhalefete yeniden görev düşüyor, iş bölümünde halkı oyalamak onların ödevi idi…

Demek ki Yeni CHP ile Yeni MHP, yeni vitrinleri ile ve “sertleşme” numaraları ile  bir süre daha halkı aldatmaya devam edecekler!

Türk halkı, dört defa yuttuğu bu dolmayı, bir kez daha yutar mı, yaşayıp göreceğiz!..

DİPNOT: (1) http://odatv.com/irandan-istanbuldaki-o-bulusmaya-cok-sert-elestiri-1504161200.html
Cemil CAN·17 NISAN 2016 Pazar

DÜŞMAN SAFINDA GÖREV ALANLAR!

Terörün sorumlularını işaret edip, onları sabah akşam eleştirerek sorunumuzu çözemeyiz.

Hükümetin bütün başarısızlığını rağmen; halkın hala yapabilecekleri var: Terör eylemlerinden sonra dik durmak, çok korkmuş olmamıza rağmen bunu belli etmeden yaşamak, her zeminde terörü ve teröristleri lanetlemek, terör örgütlerinin arkasındaki emperyalist güçleri teşhir etmek ilk akla gelenlerdir.

Devlet de görevini eksiksiz olarak yerine getirirse, başarılı olacağımız kesindir.

AKP hükümeti, bu başarının sonuçlarını ilk seçimlerde oya çevirecek diye, yurttaşlık ödevlerimizi yerine getirmek kaçınamayız.

Korku, panik ve kargaşa yaratacak sözler etmek; terör örgütünün ekmeğine yağ sürmektir.

Henüz Kızılay’da patlayan canlı bombanın şokunu atlatamadan, İstiklal Caddesi’ndeki ile sarsıldık.

Belli ki emperyalist devletler, güvenlik güçlerinin Güneydoğu’da PKK’ya karşı elde ettiği başarılardan paniğe kapıldılar: Hain projelerinin sekteye uğrayacağı endişesi ile düğmeye bastılar, patlayan canlı bombaların hepsi ABD yapımıdır…

***

“Açılım”a derhal dönülmesini isteyen CIA’nın Türkiye uzmanı Hanry Barkley’in, 5 ay önceki sözleri gerçekleşti: Barkley, 1 Kasım seçim sonuçlarının 7 Haziran gibi olmaması halinde, “İstiklal Caddesi’nde de bomba patlarsa Türkiye ne yapacak? Türkiye’nin turizme ihtiyacı var ” (1) diyerek, Türkiye’yi tehdit etmişti…

ABD için dış politika üreten CFR’nin kıdemli üyesi emekli BüyükelçisiJames Jeffrey, “Türk hükümeti PKK’yı tamamen mağlup edemez. PKK da Türk hükümetinin herhangi bir siyasetini değiştirmesi yönünde zorlayamaz” (2) diyerek, Türkiye Cumhuriyeti ile PKK terör örgütünüdenk gösterme çabası içindedir…

Marc Edelman ile Morton Abramowitz, “Açılım” masasına dönmemiz için adeta yırtınıyor: 11 Mart günü Washington Post’a yazdıkları makalede; “Erdoğan ya reform yapmalı ya da istifa etmeli” diyecek kadar ileri gittiler. (3)

Bu kişiler sıradan gazeteci-yazar değiller.

İkisi de ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi olarak görev yapmıştır.

Dolayısıyla istekleri, kişisel değerlendirme olarak kabul edilemez.

Bu densizliği, ABD’nin iç işlerimize doğrudan müdahale ettiğinin en açık kanıtı olarak bir tarafa not edelim…

***

19 Mart günü, İstiklal Caddesi’nde patlayan canlı bomba Mehmet Öztürk’ün, IŞİD bağlantılı olduğu ortaya çıktı.

Almanya, bu eylemin yapılacağını biliyordu: Alman Konsolosluğu ile lisesini bir günlüğüne kapattılar.

Nitekim, 24 saat geçmeden Beyoğlu Kaymakamlığı önünde patlama gerçekleşti.

13 Mart günü, Kızılay’daki canlı bomba eylemini gerçekleştiren Seher Çağla Demir’in ise PKK üyesi olduğu kesinleşti.

Kızılay saldırısının, 17 Şubat günü Merasim Sokak’ta askeri servis araclarına yapılan saldırı ile benzerlikleri de oldukça fazla…

ABD Büyükelçiliği de Kızılay’daki patlamadan birkaç gün önce, Bahçelievler civarında dolaşmayın diye yurttaşlarını uyarmıştı!

Güya sosyal medyadan öğrenip, Türk makamlarına teyit ettirdikleri bu istihbarata göre, Ankara’da canlı bombalar patlayacaktı.

Hayati önemdeki bu bilgi, bir de Bilal’in TÜRGEV’ine gitti.

CHP Milletvekili Murat Demir’in verdiği soru önergesinden anlaşıldığına göre, TÜRGEV de patlamadan birkaç saat önce, öğrencilerini Kızılay’a gitmemeleri konusunda uyarmıştı!..

Sahipsiz kalan Türk halkını ise hala uyaran yok!

***

Güvenlik güçlerinin operasyonları ile iyice köşeye sıkışan ABD’nin karagücü PKK ile 10 örgüt, “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” adı altında birleşerek, emperyalist devletler safında yerlerini aldılar. (4)

“Sol” ve “Devrimci” unvanını kullanan pek çok örgütün, gerçekte sol ve devrimcilikle bir ilgilerinin olmadığı, bu vesile ile bir kez daha anlaşıldı.

Adında hangi yanıltıcı ifade bulunursa bulunsun, terör örgütü PKK ileişbirliğine giden tüm örgütlerin, taşeron oldukları ve arkalarında ABD’nin olduğu da bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı.

Ortadoğu’daki başlıca terör örgütlerinin hamisi ve kullanıcısı ABD’dir. Nokta.

Çıkarları gerektirdiği zaman; terör örgütü olan PYD’yi, “model ortak” ve “müttefik” olarak gördükleri Türkiye Cumhuriyeti’ne tercih edebiliyorlar!

IŞİD’i emperyalist devletlerin kurduğu, ABD Savunma İstihbarat Başkanı Emekli Korgeneral Michael Flynn’nin beyanları ile sabit hale geldi. Flynn, sonunda IŞİD’ı Batı istihbarat örgütleri ile İsrail’in yarattığı” gerçeği itiraf etti.(5)

IŞİD’in ABD ve İsrail hedeflerine karşı bir tek eyleminin olmaması, bu tespitin en önemli ikinci kanıdır.

Ayın şekilde PKK’nın da Amerika’nın “karagücü” olduğu da, Obama’nın beyanı ile sabittir. (6)

Bütün bunlar açıkça ortaya koymaktadır ki, yaşamakta olduğumuz terör, ABD ile Türkiye arasında 24 Temmuz’da başlayan savaşın bir sonucudur.

Savaştan kaçma şansımız yok, kabulümüzdür.

Üzücü olan, düşman saflarına geçen hainlerin çokluğudur…

DİPNOTLAR:

(1) http://odatv.com/ya-istiklal-caddesinde-bomba-patlarsa-1903161200.html

(2) http://www.aydinlikgazete.com/pkk-eylemlerini-artiracak-roportaj,113.html

(3) http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/abdli-iki-eski-elciden-erdogana-sert-elestiri-1132075/

(4) http://www.dayanisma.net/2016/03/14/daglarda-halklarin-birlesik-devrimci-hareketinin-kurulusuna-taniklik-baki-gul/

(5) http://www.haberler.com/abd-li-general-obama-isid-i-bilerek-7602764-haberi/

(6) http://www.aydinlikgazete.com/dunya/obama-pkk-kara-gucumuz-h73476.htmlCemil Can- 20 Mart 2016-Pazar

“ZAMAN” HER ŞEYİN İLACIDIR!..

İstanbul 6. Sulh Ceza Mahkemesi, “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet yapılanması’nın (FETÖ/PDY) faaliyetlerine destek olacak şekilde kullanıldığı yönünde kuvvetli deliller bulunması” nedeniyle ZAMAN gazetesinin de içinde bulunduğu Feza Gazetecilik A.Ş.ye kayyum ataması, Meclis’teki muhalefeti neden rahatsız etti?..

“Suçun bir şirketin faaliyetleri çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe varsa” o şirkete, CMK’nun 133. maddesine göre “kayyım” (kayyum) atanması mümkündür.

TCK’nun 54. maddesinde “suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen eşyanın”, 55. maddesinde ise “suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ekonomik kazançların” müsaderesi düzenlenmiştir…

O bakımdan konuya hakim olmadan, soruşturma dosyası içerisindeki kanıtları görmeden, peşin yargılarla ortaya atlayıp, sırf hükümete muhalefet olsun diye, “medya özgürlüğü” yok ediliyor iddiasında bulunmak; son tahlilde suç örgütüne “yardım ve yataklık etmek” ve “suç örgütünün propagandasını yapmak” suçlarını oluşturabilir…

Bu bağlamdaY-CHP milletvekilleri; Gürsel Tekin, Enis Berberoğlu ve Barış Yarkadaş’ın ZAMAN gazetesinin yönetim katına girmeye çalışan polislere direnmesi son derece anlamlıdır!

Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, PKK’ya yapılan operasyonların sona erdiği Cizre’ye, 4 Mart 2016 günü giden Y-CHP milletvekilleri; Zeynep Altıok, Sezgin Tanrıkulu, Fikri Sağlar, Ali Şeker ve Fatma Kaplan Hürriyet’in “Üç Adımlı” (Toplumsal Mutabakat Komisyonu, Ortak Akıl Heyeti ve Gerçeklerle Yüzleşme Komisyonu) önerileri de sorunludur.

Bu önerilerin, terör örgütü PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 2015 Nevruz mesajında açıkladığı; önerilerle örtüşmesi tesadüf olarak kabul edilemez!..

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 5 Mart 2016 günü Ato Kongre Merkezi’nde düzenlediği “Türkiye’nin Geleceği İçin Büyük Buluşma” toplantısındaki sözleri de ibretliktir.

ZAMAN gazetesine kayyım atayan hakimi “siyasi organın elemanı” olmakla suçlayan Kılıçdaroğlu, Can Dündar’ın serbest kalmasını sağlayan Anayasa Mahkemesi’ni savunması suya tersten dalan ördek misali, şaşkınlığının çarpıcı kanıtıdır…

Bu toplantıda, PKK’ya destek bildirisine imza atan akademisyenlere de sahip çıkan Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Tek parti döneminde Atatürk Orman Çiftliği’nde ellerine bira şişeleri tutuşturulmuş çocuk fotoğrafları görürsünüz” şeklindeki sözlerine itiraz etmeyerek onay vermesi, bilinç altında yatan Atatürk düşmanlığını bir kez daha ortaya koymuş bulunmaktadır…

Dersimlinin Ankara’dan verdiği mesajlar evlere şenliktir.

Kılıçdaroğlu’na göre, “Sivil darbenin ön hazırlıkları yapılıyor”!..

Yani korkulacak çok fazla bir şey yoktur.

CHP Anayasa Uzlaşma Masası’ndan kalktığına göre, sivil darbe de gerçekleşmez!

Verdiği durum tespitine göre, güya her şey kontrolü altındadır…

Halbuki, sayesinde “sivil darbe” dediği karşıdevrim tamamlanmıştır.

Şimdi son rötuşları yapılmaktadır…

Fiilen “başkanlık sistemi”ne geçilmiştir.

AKP, fiili duruma göre anayasa yapmaya zorluyor…

Dersimli Kemal, bir kez o masaya oturarak, kurucu olmayan bu Meclis’te yeni anayasa yapma yetkisinin bulunduğunu da kabul etmiştir!

Bundan sonra masadan kalkması çok fazla bir şey ifade etmeyecektir.

Bu noktada MHP’nin durumu daha da ibretliktir.

5 Haziran seçimlerinde; 80 milletvekili kazanan MHP, PKK’nın Meclis’teki uzantısı HDP ile bir arada bulunmamayı gerekçe göstererek, muhalefet partilerinin hükümet kurmasına yanaşmamıştır.

1 Kasım seçimlerinde milletvekili sayısını yarıya düşürdükten sonra, AKP’nin yeniden iktidar olmasını sağlamış, fakat HDP ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasına oturabilmiştir…

“İlkesizliğin bu kadarına da pes” diyerek bu işin içerisinden çıkmak kolaycılığa kaçmaktır!

Kurultay isteyen teşkilatları kapatan Bahçeli’nin, üstelik de sağlık durumu son derece bozukken, ısrarla CHP’yi masaya oturtarak, yeni anayasayı yapmak için olağanüstü çaba harcaması, ancak ve ancak savsaklanamaz “görev” anlayışı ile açıklanabilir!..

MHP’nin Fetullahçı Terör Örgütü’nün finans kaynaklarına, propaganda kuruluşlarına karşı yapılan operasyonları kınamasını ise açıklamak olanaklı değildir…

TSK’ya, Atatürkçülere, iktidara muhalif olanlara ve Kemalistlere yönelik kumpas operasyonları yapılırken, ZAMAN gazetesi bu yapılanları övüyordu.

Masa başında üretilmiş sahte belgeleri yayımlıyorlardı…

Masum insanları peşinen suçlu ilan edip, Türk Ordusu’nun savaş yeteneğini zaafiyete uğratan Ergenekon ve Balyoz gibi davalar ile kahraman askerlerimizi itibarsızlaştırıyorlardı…

ABD’nin Pensilvanya eyaletinde; CIA’nın kucağına oturan liderleri, karşıdevrimin lokomotivi gibi hareket ediyordu…

TSK’nın kozmik odalarına girip, savaş planlarını yurt dışına bunlar çıkardı…

Emniyeti, akıl almaz komplolarla ele geçirip, istihbarat arşivini bunlar kaçırdı…

Bütün bu operasyonlar yapılırken ZAMAN gazetesi, FETÖ’nün kamuoyunu yönetme

merkezi olarak çalıştı…

Bu yapılanların üzerinden yıllar geçmedi ki, hiçbirini unutmuş değiliz!..

Sicili ihanetlerle dolu olan bir örgütün, finans kaynaklarına ve propaganda kuruluşlarına tedbiren el koyulması kadar doğal bir şey olamaz!..

Bu noktadan sonra yargılamaların sonunu beklemek gerekir…

Masa başında üretilmiş delillerle açılan Ergenekon ve Balyoz davalarında “yargılamanın sonunu beklemek gerekir” diyerek, hukuksuz uygulamaları görmezden gelen muhalefetin, gözümüzün önünde yapılan hukuksuzluklar için, aynı sabrı gösterememesi, suç ortaklığının itirafı gibi değil mi?..

Bugün muhalefet diyetini ödüyor!

Y-CHP ve Y-MHP yönetimlerinin kaset operasyonları ile dizayn edilmiş olduğuna başka kanıt aramaya gerek yok!..