TBMM BAŞKANLIĞINI AKP’YE HEDİYE EDEN; DEVLET BAHÇELİ DEĞİL, DERSİMLİ KEMAL’DİR!..
CHP ve MHP’nin Cumhurbaşkanı çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu MHP tarafından aday gösterilmişken, Y-CHP’nin Baykal’ı aday göstermesi son derece yakışıksız kaçmıştır!..
55 milyon seçmenin “Ekmek için Ekmeleddin’e” oy vermesi için olmadık övgüler dizilen ve “Bugün olsa yine Ekmel Bey’i aday gösteririz” diyecek kadararkasında durulan ortak Cumhurbaşkanı adayının, geçerli hiçbir neden gösterilmeden,yüzüstü bırakılması siyasi ahlaka ve ahde vefaya aykırı düşmüştür!…
Üstelik karşısına ihtiraslı ve ayıplı bir milletvekili aday olarak çıkartılmışken…
Kaset olayı ile itibarsızlaştırılarak iyice yıpratılmış olan Deniz Baykal’a, MHP’lilerin oy vermesini beklemek, hayal dünyasında gezinmekle eş değerde bir aymazlık ve zeka fukaralığıdır!..
Eğer MHP’liler, böyle ayıplı bir durumuumursamaz kadar vurdum duymaz olsalardı, aynı iş başlarına gelen arkadaşlarını istifa ettirip, milletvekilliğinden geri çekmezlerdi!..
Türk toplumunun siyaset yapma anlayışıyla uyuşmayan, bu ayıplı durum nedeniyle, kendi üyelerini yönetimden ve milletvekilliği adaylığından çeken MHP yönetimi, Y-CHP’nin aynı durumundaki adayını neden desteklesin ki?
Böyle bir sorumsuzluğun hesabını tabanına verebilirler mi?
***
TBMM Başkanlığı gibi bir konuda, bu kadarilkesiz davranmakla, partiyi kapatmak eş değerde siyasi hatalar sayılmaz mı?..
Dolayısıyla, MHP’den böylesine akıl dışı bir davranışı beklemek bir yana, akıldan geçirmek bile ahmaklıktır…
Hal böyle olunca, MHP milletvekillerinden kendi adaylarını bırakıp, CHP adayını desteklemelerini istemek açıklanamaz!..
Öyleyse, Y-CHP’nin sözcüleri ve tetikçiler nedenbağırıp çağırmaktadırlar?..
Aslında onlar, bu sonuçtan oldukça memnundurlar.
Asıl tartışılması gereken konularıgündemden düşürdüler!..
CHP tabanının dikkatini MHP’nin üzerine çektiler…
Doğrusunu söylemek gerekirse, Y-CHP bu aralar Mart kedisi rolünü oynamaktadır…
Gerçekte CHP cephesinde tartışılması gereken konular daha başkadır.
***
Bunların birincisi; Ekmeleddin İhsanoğlu’nun nedendesteklenmediğidir!..
Ekmeleddin Bey’in de Baykal gibi bir ayıbı varsa, yani bu yüce makama layık değilse, o zaman neden Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmiştir?..
Öncelikle bunun hesabı verilmelidir…
Ayıbı yoksa, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra dasahiplenildiğine göre, neden desteklenmemiştir?..
Dersimli Kemal, bunun da hesabını verecek, ondan sonra dublörlerini bağırtacaktır…
Y-CHP, kendi hesap vermeden, MHP’yi suçlayarak bir yere varamaz…
***
İkinci husus; Y-CHP’nin başka birini değil de neden Deniz Baykal’ı aday gösterdiğidir!..
Baykal, Erdoğan ile görüştükten hemen sonra, CHP yetkili kurullarında bu konu konuşulmadan, adetaemrivaki yaparcasına adaylığını ilan etmiştir!..
Dersimli Kemal, bu dayatma karşısında, neden geri adım atmıştır?
Kemal’in önüne hangi dosyalar konulmuştur dateslim alınmıştır?
Bu soruların da cevabının çok acil olarak verilmesi gerekir…
***
Üçüncü husus; CHP’de TBMM Başkanlığı’na gösterilecek başka aday neden bulunmadığıdır!..
CHP’li olmayan ve CHP’ye oy vermeyen bir sürü gereksiz insan, aday gösterilip milletvekili seçtirilmişken, böyle zamanlar için temsil yeterliliği olan, en azından bir kaç tane de numunelik Halk Partili milletvekili adayı yapılamaz mıydı?
Y-CHP yönetimi, bunun da hesabını vermeden kimseye çamur atamaz, başka partilere sitem yapamaz!..
***
Dördüncü husus; Deniz Baykal’ın kendisi ile ilgili yaptığı doğru ve yerinde tespittir…
Baykal kaset olayından sonra, CHP Genel Başkanlığında kalmayı sakıncalı bulup istifa etmiştir, aynı sakıncanın TBMM Başkanlığında neden devam etmeyeceğinin açıklanması gerekmez mi?..
Çağdaş yaşamda insanların cinsel tercihleri kimseyi ilgilendirmez.
Ne var ki, Türk toplumu, saygın bir liderin özel yaşamı ile de ilgilenmektedir. Zaten Baykal da bu yüzden CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalmıştır.
Başka bir deyişle CHP’deki sorun; Baykal’ın özel yaşamı değil, yükselme kriteri olan; Program’a ve Tüzük’e bağlılığa, genel başkana olan (duygusal) yakınlığın da eklenmiş olması şeklindeki algıdır…
“Sakıncalı” olan durum budur ve bu algı genel başkanı koltuğundan etmiştir…
Peki, o günden bu yana ne değişmiştir?
Yoksa TBMM Başkanlığı, CHP Genel Başkanlığından daha az mı önemlidir?
Bu soruların da hesabı Baykal ile birlikte Dersimli Kemal tarafından verilmelidir…
***
Bu hesapların hiçbiri görülmeden, bir şey yokmuş gibi davranmak ve kolaycı yoldan MHP’yi günah keçisi ilan edip, paklanmaya çalışmak; siyasi ahlaksızlıktır ve MHP’ye yapılan açık bir haksızlıktır…
Sakın bu söylediklerimden Bahçeli’yi veya MHP’sinisavunduğum sonucu çıkartılmasın…
Çoğunluğun hemfikir olduğu gibi, ben de Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP’nin, CHP gibi dönüştürüldüğünü veeski MHP olmadığını kabul edenlerdenim…
Bahçeli’nin 13 yıl boyunca AKP’ye koltuk değnekliği yaptığına ve AKP’nin günahlarınınortağı olduğuna inananlardanım!..
MHP de CHP gibi işgal altında olan bir partidir!..
Lakin, bunları başka bir zeminde ve zamanda tartışmak gerekiyor…
Genel kanı böyledir diye, bütün suçları Bahçeli’ye yıkamazsınız!..
Tartışma zemininden kaydırılınca, tartışılması gereken temel konular ötelenir ve bu büyük tezgahı hazırlayanların oyununa düşme tehlikesi ile karşılaşırız!..
***
Son bir tespit yapıp bitiriyorum: MHP dördüncü tura kadar kendi adayını destekleyeceğini ilan ettiğine göre; sırf AKP karşıtlığından yola çıkarak, MHP’yi CHP’nin adayı Deniz Baykal’a oy vermeye mecburmuş gibi var sayıp, siyaset oluşturmak siyasi ahlakla bağdaşmamaktadır…
Dersimli Kemal, bu fırsattan yararlanarak; olasırakibi Baykal’ın durumunu yeniden kamuoyunun gündemine getirip tartıştırmış ve CHP tabanınınhafızasını tazelemiştir.
Bu şekilde Baykal, yaklaşan büyük kurultaydarakip olmaktan temelli çıkartılmıştır…
Böyle basit köylü kurnazlıkları, ancak Dersimli Kemal’in zeka kapasitesi içerisinde gelişir… Kim ne derse desin,TBMM Başkanlığını AKP’ye hediye eden Y-CHP’dir ve bu durumun başlıca sorumlusu Dersimli Kemal’dir…
BU SON OLSUN !.. Cemil Can
Ağır bir özeleştiriye hazırlanmıştım;
Kararım kesin; kendimi asla kayırmayacaktım…
8 Haziran sabahı çok farklı biri olarak karşınıza gelecektim.
Bir bakıma sürpriz yapacaktım.
İzleyenlerim için dokunaklı bir veda mektubu hazırlamıştım.
Paylaşacağım son yazım o mektup olacaktı:
Yıllardır fena halde yanılmışım, çok hatalı değerlendirmeler yaptım, çok çok özür dilerim diyerek söze giriyordum…
Çünkü yanıldığımı görseydim,bu kadar emeğimin bir işe yaramadığı hissine kapılacaktım…
Ne yapayım, hala emeğin en yüce değer olduğuna inananlardanım!
Dile kolay 8 yıl, her hafta bir kaç sayfa yazı ile kafanızı şişirmişim!
Bu nedenle üzüntümü ifade edebilmek için çok özel sözcükler aradım.
Öyle ya mademki size bir şey anlatamadım, sorun bendedir.
Yersiz kuşkularımla sizleri de boş yere rahatsız ettim.
Bu nedenlerle affınızı rica ediyorum diyerek, bu işten deemekliliğimi istiyecektim…
Kıdem-ihbar tazminatı istemeden tabi…
***
Olmadı işte!..
İlk defa fena halde yanıldığımı kabul ediyorum!
Olaylar hazırlandığım gibi gelişmedi.
Yani bugün de özür dileyemiyorum sizden…
Bu defa da haklı çıktığımı görünce inanın çok sarsıldım…
Gecenin karanlığında Ulu Önderimizin koltuğunda oturan gafili, “başarı”da payı olanlara teşekkür ederken izledim utandım. Yer açılsaydı da yerin dibine girebilseydim!..
Bu adam gerçekten kafayı yemiş…
Haluk hoca gibi bilim adamını bile zavallı bir baykuşa çevirmişler!
Hocayı gecenin karanlığında mayınların üzerine sürecek kadar gözlerini karartmış bu ekip!
Kör kütük sarhoş gibiler…
Siyasi ihtiras galiba böyle bir şey…
İnandırıcı olacağını sanıyorlar; en ağır yenilgiyi “zafer” olarak anlatmayı profesöre vermişler!..
Hayret ki ne hayret!
Bir koltuk için bu rezilliğe değer mi?
Oysa gerçeği görmek için kimseyi dinlemeye gerek yok, “Dersim”e ve Türkiye geneline bakmak yeterli!..
Özür dileyip, başınızı öne eğerek eve gitmek sizin için en iyisiydi!…
***
Y-CHP Genel Merkezi’ne göre her şey yolunda gidiyormuş!..
Hiçbir sorun yokmuş…
Bizi bu yalana inandırmaya çalışıyorlar.
Belli ki görevleri böyle konuşmayı gerektiriyor…
Bildiğiniz gibi edebiyatçı değilim.
Bu yüzden meramımı anlatmakta yetersiz kalabilirim!
Ama görme kusurum yoktur!
Ben gördüğümü söylüyorum.
Her zaman neden-sonuç ilişkisi içerisinde olguları değerlendirdim.
Tümevarım ve tümdengelim yöntemi ile elde ettiğim sonuçların hiç birini kendim için saklamadım.
Tümünü sizlerle paylaştım…
Ortaya çıkan tablo şudur:
Atatürk’ün partisi ismi ile bile yüzde 25’i alırdı zaten…
Yıllardır bir gerçeğin altını çizmeye çalışıyorum.
8 yılda 1650 sayfaya yakın siyasi-hukuki değerlendirme yazısı yazdım.
Bir kez olsun, yanıldığımı ispatlayan çıkmadı!..
Oysa, ağız dolusu özür dilemek için yanılmış olmayı çok isterdim…
Nasıp olmuyor!..
Dilerseniz son noktayı koyup bitirelim.
Dersimli Kemal, bu sonuçlardan memnundur!?
Koalisyon ortağı olarak iktidara gelmesi gündemdedir.
AKP’nin iktidarını sürdürmesinden söz etmeyeceğiz…
Bu haftaki uyarıma geçiyorum:
Takip edenler bilir, onu zaten 4 gün önceden yapmıştım…
Bu nedenle sadece bağlantısını vereceğim.
Bi zahmet oradan okuyun…
http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2015/06/korkacak-bir-sey-yok-2/
Cemil Can
Y-CHP’NİN SON UMUDU: FEODAL BEYLER!.. Cemil Can
Cumhuriyet’in niteliklerine işaret eden 6 Ok’u yeniden yorumlayarak inkar etmeye hazırlanan Y-CHP, Doğu’daki umudunu aşiretlere bağladı…
Dersimli Kemal, Elazığ’dan Şeyh Said’in 3. kuşak torunu Feyzi Septioğlu’nu milletvekili adayı gösterdi. (1)
Feyzi’nin kardeşi Faruk, halen AKP’nin milletvekilidir ve yeniden adaylığını koymuş…
Ağabeyi Muhammet ise, Saadet Partisi’nden Palu Belediye Başkanı seçilmişti, 2014’te MHP’den belediye başkanlığı için adaylığını koymuştu…
Elazığ’ın büyük aşiretlerinden Septioğlu ailesinin tüm üyeleri siyasetin içindedir!.. (2)
Babaları Ali Rıza Septioğlu, Palu’da belediye reisliği yaptıktan sonra, dört dönem de DYP’den milletvekili seçilmişti.
Ortaokul mezunuydu… “Hava-civa bakanı” olarak anılırdı!..
Rahmetli, Adalet Partisi’nden ayrılıp, bakanlık karşılığında Ecevit’e destek veren o meşhur 11 milletvekilinden biriydi…
Yani Septioğlu ailenin çizgisi bellidir…
Peki, büyük dedeleri Şeyh Said kimdir?..
Onu da Mehmet Perinçek’in Rus arşivlerinden topladığı belgelerden öğrenelim:
Kemalist devrim, “toprak reformu” ile Doğu’daki feodal beyleri ürkütmüştü…
Batı’daki komprador burjuvaziyi, yerli sanayicisini ve kendi pazarını korumak için Avrupa sermayesine özenle yaklaşan milli politikalar korkuttu…
Ruhban sınıfı ise, yapılan devrimlerle iktidarlarını veayrıcalıklarını kaybetmeye başladı.
İşte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası bu gruplarınçıkarlarını korumak temelinde kuruldu…
Şeyh Said, 1. Dünya Savaşı öncesinde, dönemin Türk hükümetini yıkma girişimi içerisinde olmuştur.
Hükümet orduları tarafından dağıtıldıktan sonra, Çarlık Rusya’sı konsolosluğuna saklanmıştı…
Savaşın arifesinde çar ajanı olarak çalışmıştı.
Bir gerçek daha var ki, bütün Kürt aşiretleri Şeyh Sait’in peşinden gitmemişti…
Bazıları, Ankara’ya bağlılığını bildirmiş ve Şeyh Sait’i İngiliz görevlisi olarak nitelendirmişlerdi.(3)
Şeyh Said isyanı Kızıl Ordu raporlarında da yer almıştır.
Bu raporların birinde şu noktaya dikkat çekilmiştir:
“İngiltere 1. Dünya Savaşı’ndan beri, Türkiye’ninbağımsızlığını tamamen yok etmeye ve topraklarını farklı devletlere ayırmaya çalışıyordu. Aslan payının kendisine kalacağı Irak devleti, bu toprakların başında geliyordu.İngilizler gerici burjuva feodal güçleri, Lozan Konferansı’nda çözülemeyen, İstanbul Konferansı’nda iyice gerginleşen ‘Musul Sorunu’nu kendi lehlerine çözmek amacıyla kullanmaktaydı. İngilizler doğrudan etki edebilecekleri bir ‘Bağımsız Kürdistan’dan yana olmuşlardır.”
Emperyalist eğilimlerin sonucunda, hem teorik hem de pratik planda Kürtçeye ilgi artmıştır.
Batılı dilbilimciler, Kürtçede Hint-Avrupa köklerini aramaya girişmişlerdi.
Amaçları Kürtleri avuçlarına alıp, İngiliz ve Batı emperyalizminin bir silahı haline getirmekti.
Şeyh Said isyanı feodal-gerici karakter taşımasına rağmen, Kürt kitleler arasında popüler olan Kürt milli sloganı “Bağımsız Kürdistan”nı kullanmıştır.
Siyasal düzenin şeriat temelinde değişmesini, hilafetin yeniden getirilmesini ve Kürt tahtına Abdülhamit’in oğlu Şehzade Selim’in oturtulmasını talep etmişlerdi.
İsyanın Musul Sorunu’ndan dolayı İngiltere tarafından silah ve parayla desteklendiği, Fransızların da Osmanlı borçları meselesinden dolayı; Türkiye’yi sıkıştırmak ve Suriye’de kendini daha güvenli hissetmek için İngilizlere yardım ettiklerini tarihçiler kaydetmişlerdir…
Bu isyana halk katılmamıştır.
Mücadeleyi şeyhler vermişti…
Halk bu savaşın sadece silahı olmuştur.
Zengin petrol kaynaklarına sahip ve özellikle de Kürtlerin yaşadığı bu bölgenin, Türkiye’nin mi yoksa İngiliz güdümündeki Irak’ın mı parçası olacağına karar verecek olanMilletler Cemiyeti’nin, Musul Sorunu ile ilgili Karma Komisyon’un bölgeye geldiği sırada isyanın patlak vermesi anlamlıdır.
Tam da bu sırada Asuriler, Musul yakınında yeni tür İngiliz silahlarıyla başlattığı ayaklanma sırasında Türk valisini esir almışlardı. Kürtler bu eylemleri ile Türklerle hiçbir işlerinin olmayacağını kanıtlamaya çalışıyorlardı. Böylece Milletler Cemiyeti “ezen” Türklerin karşısında Kürtleri korumak adına Musul’u Irak’a verecekti.
Elbette bu kurnaz karar, Musul’un petrol zenginliklerinin İngilizlerce rahatça sömürülmesi anlamına gelmekteydi.
Denebilir ki, Şeyh Sait isyanı, feodal-gerici hilafet yanlısı unsurların, genç Cumphuriyet’e yönelik bir suikastıdır.
Bu bakımdan Doğu illerimizde yaşanan Kürt isyanlarını, karşı-devrimci olmakla birlikte yerel hareketler olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni toptan hedef alan, dış bağlantılı iç tehditlerolarak kabul etmek gerekir.
Dersim İsyanı da öz itibariyle gerici-feodal beylerinCumhuriyet’e başkaldırısıdır.
Şeyh Said isyanından çok da farklı değildir.
Kılıçdaroğlu, fırsatını buldukça “Ben Dersim’in mağduruyum” diyor. Acaba arkasından “Mağdur özür diler mi?” diye neden devam ediyor?..
Belli ki, hala kuyruk eacısı çekiyor!
Hiç şüphe yok ki, Kılıçdaroğlu Seyit Rıza’yı haklı buluyor ve onunla birlikte hareket edenlerin cezalandırılmasını bir “mağduriyet” olarak kabul ediyor!..
Devlete baş kaldıran eşkıyanın ve halka zulmeden feodal ağların savunucuları mağdur olabilir mi?..
Asıl mağdur genç Türkiye Cumhuriyet’tir ve Türk halkıdır.
Kemal’in ataları, İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin Musul petrollerini yağmalama planında sadece bir piyondu…
Ajan ve hain olarak tarihe geçtiler… Kemal’in beyhude çabaları onları aklamaya yetmez!..
Bu hain çizgiden gelenleri ve o karanlık geçmişleri ile bugün bile övünenleri, kimse Mustafa Kemal’in askerlerine devrimci veya yurtsever olarak yutturamaz!..
“Nefer olmayı zillet(4) addeden” bu feodal beyler ve onları aday gösteren Dersimli Kemal gibi hainler, Atatürk’ün partisine hiç ama hiç yakışmıyorlar!..
Bu nedenle de Y-CHP iktidar alternatifi olamıyor zaten!..
Cemil Can
DİPNOTLAR:
(2)http://www.radikal.com.tr/politika/bu_aile_meclise_kesinlikle_girecek-1317123
(3)http://odatv.com/n.php?n=sovyet-arsivi-seyh-said-ingiliz-yanlisi-diyor-1509141200
(4) Zillet: Hor görülme, alçalma
NEREDEN BİLEBİLİRDİK!.. Cemil Can
Çanakkale’ye saldırı başlamadan bir hafta önce, Ermeniler Doğu’da sivil halkı katletmeye başlamıştı!..
Amaçları iç hatlarımızı vurmaktı.
Hiç kuşku yok ki, bu saldırılarla Ordunun bir bölümünü oyalayarak Çanakkale’yedestek gönderilmesini önlemek istiyorlardı!..
Ermeni çeteleri adeta İngilizlerin öncülüğünde Çanakkale’ye saldıran kuvvetlerinin Doğu’daki birlikleri gibiydi…
Deneyimli Osmanlı komutanları çetelerelojistik destek sağlayan sivil halkıtehcire (zorunlu göç) tabi tutarak bu oyunu bozdu!..
“Çılgın Türkler” de zaten Çanakkale’de düşmanı bozguna uğratmak için savaşıyordu…
Tehcir sırasında bazı Kürt aşiretleri ileeşkıya grupları, göç ettirilen Ermenilere kötü davrandı; sivilleri öldürdüler, mallarını yağmaladılar. Bazıları salgınhastalıklar yüzünden öldü… Güvenilir kayıtlara göre, bu şekilde ölenlerin sayısı:56 bin 610 kişiyi buldu. (1)
Aynı tarihlerde Ermeni çete ve gönüllü alayların öldürdüğü Müslüman sayısı ise1 milyon 121 binden fazladır… (2) 1992’de Hocalı Katliamı’nı (3) yapan Ermenilerin, Türkleri “Soykırım” yapmakla suçlaması komiktir. Kaldı ki, 1915 tarihinde yaşanan olaylar 1948 tarihli “Soykırım Sözleşmesi” (4) kapsamında dahi değildir… Dolayısıyla uluslararası hukuk önünde; “soykırım” suçlamasına hiçbir kuruluş değer veremez!..
Zaten emperyalist devletler; İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya’sının kullandığı Ermenilerin ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni, 1923 yılında yapılan Taşnak Partisi Kongresi’nde; “Olayların sebebi biziz” diyerek gerçeği itiraf da etmiştir… (5)
Milli Kurtuluş Savaşları ve Devrimler Çağı’nı başlatan başlıca olay Türklerin Çanakkale direnişidir…
Emperyalist dünya, işte bu şanlı direnişi gölgelemek için, bir süreden beri tehciri “Ermeni Soykırımı” gibi göstermeye çalışıyor.
24 Nisan’ın (6) gerçek anlamını bu yüzden değiştirmeye çalışıyorlar!..
İttihat ve Terakki iktidarı, 25 Nisan günü askeri bir dehanın tehcire gerek kalmadan son noktayı koyabileceğini nereden bilebilirdi?!…
***
Gelelim 25 Nisan gününe…
En iyi düşmanın ağzından tanınan o komutan olmasaydı, halimiz gerçekten haraptı…
Şu kadarını bilelim ki; Çanakkale Savaşı, İngiliz liderliğindeki müttefik deniz donanmasının 18 Mart 1915’te yenilgisiyle sonuçlanmadı…
Deniz Zaferi’nden sonra, 25 Nisan 2015 günü düşman kuvvetleri Gelibolu yarımadasının güneyine, 5 ayrı noktadan çıkartma yapmaya başladılar…
Bu şekilde başlayan Kara Savaşları, 8 Ocak 1916 tarihine kadar (8 ay) sürdü…
***
İşte Yarbay Mustafa Kemal’in askeridehası bu savaşlarda ortaya çıktı…
Haziran 1915’te Albaylığa terfi ettirildi.
Albay rütbesinde iken, Kolordu Komutanlığına atandı.
8 Ağustos 1915’te Anafartalar Grubu ve 29 Ağustos’da Anafartalar Grup Komutanlığının sorumluluğu da üzerinde kalmak koşulu ile 16. Kolordu Komutanlığı’na getirildi…
1 Nisan 1916’da henüz 35 yaşında ikengeneralliğe yükseltildi…
Savaş meydanında (8 ayda) gerçekleşen bu baş döndürücü yükselişin nedenini, gelin bir de düşmanın ağzından dinleyelim:
***
Önce Turgut Özakman’ın Diriliş adlı eserinden bir alıntı:
“İngiliz resmi harp tarihçi (C.F. Aspinall-Oglander) Büyük Harbin Tarihi-Çanakkale Gelibolu Askeri Harekatı adlı eserinde diyor ki:
‘Türkler için ne mutlu idi ki 19. Tümen Komutanı, istikbalin reisicumhuru olacak olan M. Kemal’dan başkası değildi vemukadderata hakim olan bu adam derhal, bariz bir komutan kudret ve kabiliyeti gösterecekti. Düşmanın Conkbayırı’na doğru ilerlediğini işitir işitmez, bunun sahte bir harekat olmayıp, kuvvetle yapılan ciddi bir taarruz olduğunu anladı. Bu hücumun Türk savunmasının kalpgahına karşı bir tehdit teşkil ettiğini derhal takdir ederek, vaziyeti bizzat değerlendirmeye ve muharebeye bir tabur değil, bütün biralayı atmaya birden karar verdi.’ (s.229)
Düşman bile bizim bazı yazarlarımızdan daha dürüst ve hakseverdir…
Bu gerçeği saklayan, saptıran, çarpıtan yazarların kimler olduğunu merak edenler için: Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele, s.94-176.” (s.608)
Bir alıntı da İngiliz Resmi Harp Tarihi’nden:
“İngiliz Resmi Harp Tarihi diyor ki:
’19. Tümen Komutanı Yarbay M. Kemal’in 25 Nisan 1915’te Arıburun bölgesindeki durumu derhal kavramış olması ve inisiyatifini kullanarak 57. Alay’la yapmış olduğu taarruz, Çanakkale Savaşı’nın sonunu belirlemiştir.
Bir tümen komutanının kendi inisiyatifiyle giriştiği hareketler sonucu, bir savaşın, hatta bir milletin kaderini değiştirecek büyüklükte bir zafer kazandığı, tarihte pek az görülür. (Aktaran, İ. Artunç, s.175)’
Bunu düşman söylüyor.
Bizim bazı yazarlarımız ise hiç utanmadan bu gerçeği saklıyor, saptırıyor, çarpıtıyorlar.
Ayrıntı için yine aynı esere bakınız:Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele, s.94-177
19. Tümen Komutanı M.Kemal, Ordu Komutanı gibi donup kalsaydı, sorumluluktan kaçınsaydı, kımıldamak için emir bekleseydi, Çanakkale Savaşı o gün sona ererdi. Kocaçimen-Kabatepe hattı düşman eline düşecek, Maltepe-Kilitbahir yolu açılmış olacaktı. Üç gün içinde Kilitbahir’i basarak Boğaz’ı donanmaya açacaklardı.
Sonrasını düşünmek bile insanı ürpertiyor.
Bu gerçeğe rağmen, Çanakkale Zaferi kutlanırken Atatürk’ün adını anmaktankaçınanları, Mustafa Kemal’siz Çanakkale Savaşı romanı yazmaya, çizgi film yapmaya yeltenenleri nasıl nitelemeli?
Bunlara uygun sıfatları sizler bulun!
Ruhça ve zihince sağlıklı bir insan milletinin tarihini değiştirmeye kalkışır mı?” (s.615)
***
Son olarak bir Anzak’ı dinleyip bu bahsi geçelim:
Avustralyalı yazar Moorehead,Gelibolu adlı eserinde şöyle diyor:
“25 Nisan sabahı Anzakların tam Conkbayırı’nı işgal edecekleri sırada Mustafa Kemal ortaya çıktı.
Eğer Boğaz’a hakim tepeler ele geçirilebilseydi, o taktirde Türk savunmasının ta kalbine çok ciddi, hatta hayati bir darbe indirilmiş olurdu.
O gün Mustafa Kemal, içinden taşan birserdengeçlikle, hatta zaman zaman birçılgınlıkla savaşmıştı.
Devamlı olarak ön saflarda çarpışmaktaydı. “(s.177)
Dikkat ettiniz mi? Her iki alıntıda da Osmanlı Ordusu’nun kalbine yönelik bir taarruzun önlenmesinden söz ediliyor…
Türklere “çılgın” nitelemesini Anzaklar yapmıştır. Onlar “en çılgın” Türk’ü Çonkbayırı’nda tanıyordu!..
Anlayacağınız Turgut Özakman, 60 yılda hazırladığı eserine; “Şu Çılgın Türkler” adını öylesine koymuş değildir!..
Tarihsel gerçekler aynen böyledir…
***
Vatikan’ın “Soykırım” açıklamasından sonra, Avrupa Parlamentosu’nun aynı yönde karar alması, bizim için sürpriz olmadı.
Beklendiği gibi “dostumuz” Almanya da Fransa gibi tehcire “Soykırım” dedi…
Bizi asıl şaşırtan Filistin’di. Üzerinde Erivan’daki Soykırım Anıtı ile “1915-2015 Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı” yazılı bir pul bastırdılar!?…
Böylece bu yıl, “Soykırım” yalanına destek veren üye sayısını 28’e çıkarttılar… (7)
Şimdi de bizim Ermeniler’i dinleyelim. Bakalım “Soykırımı” yalanı için ne dediler…
T.C.nin Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğanözür diledi.
T.C.nin Başbakanı A. Davutoğlu taziye mesajı yayınladı.
Hükümetin Sözcüsü B. Arınç “Bilerek soykırım yapmadık” dedi.
Ana Muhalefet Partisinin lideri K. Kılıçdaroğlu ise Obama’yla paralel gitti: Tehciri “Büyük Felaket” (8) olarak niteledi.
MHP Genel Başkanı D. Bahçeli, her zamanki gibi bir şeyler karaladı, ne dediğini bilen yok!
PKK ile diyaspora, Diyarbakır’ın Merkez Sur İlçesi’ndeki Surp Sarkis Ermeni Kilisesi’nde, S. Demirtaş ile G. Kışanak himayesinde bir anma toplantısı düzenlediler. Beklendiği gibi onlar da oylarını “Soykırım”dan yana kullandılar.
HDP Eş Genel Başkanı F. Yüksekdağ da şürekasıyla birlikte, İstanbul’da anma toplantısı düzenledi. Hep birlikte “Soykırım Sürüyor” pankartının arkasında toplandılar…
Sırası yine geldiği için hatırlatıyorum: Agos gazetesinin yazarı Hrant Dink’in bu yılki ölüm yıldönümünde, Y-CHP’nin üç milletvekili “Yüzleşin Hrant’la, Soykırımla” pankartının arkasından yürümüşlerdi… (9)
Bir an için Osmanlı’nın Ermenilere karşı “Soykırım” suçunu işlediğini düşünelim. Osmanlının parçalanmasından sonra kurulan birçok devlet ortaya çıktı. Bunlardan sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni “Soykırım”dan sorumlu tutmak ne kadar adil? (10) Bu konuda bile çifte standart var!..
***
Rusya lideri Putin, nedense “Soykırım” sözcüğünü Erivan’da kullanmadı.
Ama Moskova’da parlamentoda oylamaya katılan 427 milletvekilinin422’si “Soykırım Bildirisi”ni kabul etti.
Ermeni Patrik Genel Vekili Başpiskopos Aram Ateşyan ise bizimkilerden insaflı çıktı!..
Kumkapı’daki Meryem Ana Kilisesi’nde “Soykırım” yerine “Ortak Acı” ifadesini kullandı. “Acılarımızı siyasete malzeme yapmayın” dedi…
Her zamanki gibi gerçeği yüksek sesle dile getiren Vatan Partisi’nin Lideri Doğu Perinçek’ti:
“24 Nisan 1915, mazlumlar dünyasının emperyalizme karşı ilk büyük direnişinin başlangıç tarihidir” dedi…
Belli ki “Ermeni Soykırımı” yalanı, bu yalın gerçeği gizlemek ve emperyalizmin yenilebilirliğini gözden kaçırtmak için uydurulmuştur…
Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri bu nedenledir ki hep 24 Nisanlarda konuşur!..
Cemil Can
DİPNOTLAR:
(1) Osmanlı kayıtlarına göre tehcire tabi tutulanlar 428 bin 758 kişiydi. İskan yerlerine ulaşamayanlar 56 bin 610 kişi. Yollarda katledilenlerin sayısı 9-10 bin kadardır. Tifo, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklardan ölenlerin sayısı 25 bin ile 30 bin arasındadır. Diğerler ise kayıptır; yurtdışına kaçtıkları tahmin edilmektedir.
http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/cinnet-yillari-811394/
(2) http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2014/04/ozur-dilemiyoruz/
(3) 26 Şubat 1992 Karabağ Savaşı’nda ErmenilerHocalı’da katliam yapmış ve 106’sı kadın, 837’ü çocuk 613 sivil Azerbaycanlıyı katletmişlerdir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hocal%C4%B1_Katliam%C4%B1
http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2014/04/ozur-dilemiyoruz/
(6) 24 Nisan’da Dahiliye Naziri Mehmet Talat Bey, Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, elebaşlarının tutuklanması ve her türlü belgelerine el konulması ile ilgili 24 Nisan 1915 kararlarını aldı.
(7) ABD, Almanya, Fransa, Rusya, Kanada, Yunanistan, İtalya, Güney Kıbrıs, Ermenistan, Lübnan, Belçika, Hollanda, Uruguay, Vatikan, Arjantin, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Avusturya, Venezuela, Polonya, Litvanya, Şili, İsveç, İsviçre, Bolivya, Suriye ve Filistin.
(8) “Büyük Felaket” (Meds Yeghem) kavramını ilk kez ortaya atan BM İnsan Hakları Sözleşmesi’nin oluşturulmasına katkı sağlayan Raphael Lemkin’dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Raphael_Lemkin
(9) http://www.anadolutelgraf.com/haber/CHP-li-3-vekile-disiplin-istemi/133148
(10) İdraksiz Türkler Sorumlu Tutulamazlar!
http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2014/05/idraksiz-turkler-sorumlu-tutulamazlar/#
BU DEFA OYLAR HDP’YE!.. Cemil Can
Selina Özuzun Doğan, Kurmeş Derneği’nin resmi sitesinde, “Atatürk, Dersim soykırımının siyasi sorumluluğunun tartışmasız birinci derecede sorumlusudur” dedi…
Doğan, bir başka yerdeki açıklamasında; “Son yüzyıl içinde soykırımın en başarılı aktörü kuşkusuz CHP’dir” demişti!.. (1)
Hanımefendi, şimdi seçilmesi garanti bir yerden; İstanbul 2. Bölge 1. sıradaki CHP’nin milletvekili adayıdır…
CHP’nin son Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yıllardır baskı altında tuttuğu duygularını, nihayet yüksek sesle dile getirecek birini buldu…
Mutluluktan uçuyor olmalı…
Bundan böyle Selina Kılıçdaroğlu’dur, Kemal Doğan’dır!..
***
Selina’nın pek değerli eşi Erdal Doğan da, PKK’nın gazetesi Özgür Gündem’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun duygularını dile getirmişti:
“Mustafa Kemal soykırımların her aşamasında var” demişti… (2)
Erdal efendi, o açıklamasında; birden çok “soykırım”dan söz ediyordu. Anlaşılan; biri Ermenilere karşı yapılan tehcirdir, diğeri Dersimli Kemal’in dedelerinin de karıştığı Dersim İsyanı olmalı…
Bu kadar olur…
Birinci sıra milletvekili adayımızın biricik eşi, Dersim İsyanı’nın bastırılmasına da “soykırım” diyor… (3)
“Alevi soykırımı” mı “Kürt soykırımı” mı yoksa her ikisi birden mi, henüz ona karar vermiş değiller!..
Bu kadar açık Atatürk düşmanlığı yapan hainleri, Atatürk’ün CHP’sinden milletvekili adayı yapmak, CHP’ye oy kazandırmak için olamaz herhalde…
O kadar da saf değiliz!?..
***
Ana muhalefet partisinin yönetimi, bazı kesimleri CHP’ye oyverdirmemek için adeta çırpınıyor…
Bu özel söylemleriyle küstüreceği kesimler, hiç kuşku yok ki, AKP ile MHP’ye de oy vermezler.
Geriye kalıyor HDP ile Vatan Partisi…
Kaşınan konuya baktığımızda; oyların hangi partiye yönlendirilmek istendiği son derece açıktır.
Zaten bu seçimlerde HDP, bu nedenle üç Ermeni kökenli vatandaşımızı milletvekili adayı göstermiş… (4)
Y-CHP’nin Genel Sekreteri Gürsel Tekin, geçen haftalar içinde Dersimli ile aynı fikirde olduğunu açıklamıştı… (5)
İkisini de bir tek HDP’nin barajı aşması mutlu edebilecek…
Kendi mutluluklarını şansa bırakacak değiller!
Ne gerekiyorsa yapıyorlar…
CHP’ye oy verecek seçmenlere; bir kısmınız HDP’ye oy versin ve barajı aştırsın talimatını veremezler herhalde…
O bakımdan HDP’ye barajı aştırma kampanyasına desteklerini kurnazca veriyorlar…
***
Y-CHP’nin Ağrı milletvekili adayı, Dersimlinin danışmanıCemil Erhan’dır.
Bu adam Cemil’e hangi konuları danışır, anladıysam Arap olayım!
Erhan, genel başkanının isteği üzerine, PKK’nın Diyadin saldırısını incelemek için Ağrı’ya gitti…
HDP yetkilileri ile görüştükten sonra, Kılıçdaroğlu adına yaptığı açıklamada: “O şenlikler her sene yapılıyor. Asker müdahale etmese, şenlikleri yapar giderlerdi” demiş… (6)
Sakın yanlış anlaşılmasın ha, komşu köylülerden söz etmiyor!
“Şenlikleri yapar giderlerdi” dediği, PKK’nınsilahlı militanlarıdır!..
Ve bu adam, CHP adına hala konuşabiliyor: “Asker gitmeseydi, vatandaş ile dağdan gelenler kol kola halay çekecekti, oyun oynayacaklardı” diyebiliyor…
Erhan’ın demek istediğini anlamak için ne tercümana ne de uzmana ihtiyaç var…
Açıkça, askerler silahlı PKK militanlarına müdahale etmeseydi, bu olay da olmazdı diyor.
Dolayısıyla olayın sorumlusu olarak askerleri gösteriyor!..
Asker, PKK militanlarına müdahale etmesin, olay da olmasın demek istiyor…
Sözlerinde biraz da tehdit var!
Cemil Erhan, Ağrı sokaklarında dolaşan bir işportacı değil. Ülkemizi düşman işgalinden kurtaran, sonra da Cumhuriyet’i kuran kahramanların Türk milletine emanet ettiği CHP’de, Genel Başkan Danışmanı ve milletvekili adayıdır!..
“Açılım”ın şakşakçısı Dersimli Kemal, hükümete PKK’nın silahlı olarak orada ne işi vardı diyemiyor tabii… Mayınlara doğru Cemil’i sürüyor!..
O da TSK’nın silahlı saldırıya karşı koymasını “provokasyon” olarak değerlendirerek, kendi görevini yapıyor…
Parti programında terörle “mücadele” öngörülmesine rağmen, Dersimli “müzakere” diyerek kurultay delegesine meydan okuyor!..
Küfretse bile yeridir, fazlasıyla hak ettiler…
Kemal’in Program filan taktığı yok!..
Son seçim bildirgesinde “Anadilde öğrenime” de evet diyor… (7)
Öcalan’ın 10 başlık altında özetlediği, diğer taleplerin de militanca savunucusu odur…
Y-CHP’nin olası koalisyon ortaklığında, ekonomiyi adaşıKemal Derviş’e teslim edeceğini (8) ilan ettikten sonra, hepten şımardı. CHP’nin geleneksel tabanından da çekinmiyor…
Nasılsa kopacak oyların önemli bir kısmı öz partisi HDP’ye gidecek!..
Bir kısmı Vatan Partisi’ne gitse ne yazar diye düşünüyor!..
Önemli olan Meclis’teki çoğunluktur…
AKP, Y-CHP ve HDP Meclis’te her halükarda çoğunluğu sağlayabiliyorlar…
Bir terslik olmaz ya, olursa yedekte Y-MHP var!..
***
Şimdiki adı “dönek” olan eski solcuların, devlet düşmanlığı yine depreşmiş…
Dönekler, Devlete düşmanlık yapan herkesle ittifak etmeyi “devrimci eylem” sanıyor.
Devlet düşmanlarını “dost” sanan bu ahmaklar sürüsü, bugünlerde HDP’ye barajı atlatma kampanyasının kadrolu elemanları gibi çalışıyorlar… (9)
Güya HDP barajı aşarsa, AKP tek başına iktidar olamazmış, böylece tek başına Anayasayı da değiştiremezmiş!..
En basit aritmetik kurallarını bile pratiğe uygulayamayan bu zavallılara sormak gerekir:
Önceki Anayasa değişikliklerine, sizler “yetmez ama evet” derken, “evet” diyen HDP’nin yalın hali BDP değil miydi?
BOP’nin eşbaşkanının yanında, gönüllü olarak “rol” almak için ABD’ye kadar gidenler, bugünkü yol arkadaşlarınızdır beyler!..
AKP ile HDP “açılım” ortaklarıdır, bunu hala göremediniz mi?..
Öyleyse, AKP’nin bazı milletvekillerinin HDP’de olması neyi değiştirir ki?
Geçen dönemde, BDP’nin bağımsız seçilen milletvekilleri, en kritik konularda AKP’nin yanında yerlerini almadılar mı?
***
Bırakalım AKP-HDP ortaklığını, şimdi Y-CHP de aynı kazanın içerisindedir…
Kılıçdaroğlu, Hürriyet’in 17 Nisan sayılı nüshasındaki açıklamasında, “HDP ile koalisyon yaparız” (10) demedi mi?
Dersimlinin, “HDP Mecliste yer almalı, MHP de HDP de koyduğumuz kriterler bağlamında koalisyon alternatifimiz olabilir” sözleri hala size bir şey anlatmıyor mu?
Kemal Kılıçdaroğlu, AB ülkelerinin büyükelçileri ile yaptığı toplantıda, “AB değerleri ile paralel politikalar yürüteceğiz” demedi mi?..
AB’nin “Ermeni soykırımı” ile ilgili kararı, sıcaklığını korurken, AB değerleri ile paralel yürütülecek olan politika ne olabilir?
Hala anlayamadınız değil mi?
İşte bu durumunuzu farkeden Dersimli, 1915 olayları için Obama’nın kullandığı “Büyük felaket” sözlerini kullanarak, Obama ile paralelliği sağlamıştır!.. (11)
Hala anlayamadınız mı?
Ermenilerin bu ifadeyi “soykırım” için kullandığını bilmiyorsunuz demek ki!..
Sizin Kemal de onlarla aynı saftadır yani. Uyanın artık; o aynı ağıl için koşan eküri at gibidir!..
***
Ezcümle, genel başkanımızından iyi bilecek değiliz herhalde!..
O ne diyorsa öyle olacak elbette!
Ayrıca parti disiplini diye bir şey de var.
Ol bu emir ve talimat üzerine; bu defa Y-CHP’ye de oy yok!
Mesajı doğru aldım galiba:
Hendeği atlasın diye, bu defa oyları tıpış tıpış HDP’ye vereceğiz!?..
Anlamayan ya da itirazı olan mı var?..
DİPNOTLAR:
(1) http://odatv.com/mob_n.php?n=-chp-soykirim-hakkinda-ne-dusunuyor-1304151200
(2) http://www.ozgur-gundem.com/?haberID=122419&haberBaslik=%C3%96Z%C3%9CR%20Y%C3%9CZLE%C5%9EMEYLE%20OLUR!&action=haber_detay&module=nuce
(3) http://www.kurmesliler.com/index.php?option=com_content&view=article&id=2569:erdal-doan-soykrm-tarihcilere-braklamaz-2&catid=1:l-ve-lcelerimiz&Itemid=74
(4) http://www.aa.com.tr/tr/politika/491032–ermeni-adaylarin-meclis-heyecani
(5) http://www.aydinlikgazete.com/politika/gursel-tekin-hdp-nin-temsilcilerini-meclise-tasimasi-bizleri-mutlu-eder-h65809.html
(6) http://www.odatv.com/n.php?n=agrida-pislik-var-1404151200
(7) http://www.akademipolitik.com/siyaset/11016-iste-chpnin-secim-bildirgesinin-tam-metni
(8) http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/chp-lideri-kemal-dervise-bakanlik-teklif-etti
(9) http://www.bugun.com.tr/son-dakika/genel-secimlerde-68liler-hdpyi–haberi/1562870
(10) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28758097.asp
(11) http://www.chp.org.tr/Haberler/2/kilicdaroglundan-ermeni-soykirimi-iddialarina-yanit%E2%80%A6-5115.aspx
HEMEN TESLİM OLMAYIN!.. Cemil Can
Tarafsız Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan, Sakarya’daki toplu açılış töreninde konuştu. Yine başkanlık sistemini savundu. TÜSİAD’a verdi veriştirdi. İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’a ağzına geleni söyledi. Ağrı’da PKK’nın askerlerimize saldırması haberini bile o verdi…
“Yeni Türkiye bizim kızıl elmamızdır(1) dedi..
Erdoğan, seçildiği günden beri yürütmenin başı gibi davranıyor.7 Haziran seçimleri için propaganda dönemini çoktan başlattı…
CHP ve MHP milletvekilleri Cumhurbaşkanının AKP’den yana olan konuşmalarının engellenmesi için Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) başvurdular. YSK’nın “Cumhurbaşkanının faaliyetlerinidenetleme görevi bize verilmiş değildir” (2) şeklindeki cevabı üzerine de havlu attılar…
Eşit koşullarda yürümeyeceği kesinleşen ve adil olmayacağı daha baştan belli olan bu seçimlere katılmakyenilgiyi peşinen kabul etmektir…
Anayasamızın 79. maddesinin 2 fıkrası, seçimlerin dürüstlüğü ile ilgilibütün işlemleri yapma veyaptırma yetkisini Yüksek Seçim Kurulu’na vermiştir. (3) Kurula “yapma” ve “yaptırma” fiilleri ile tanınmış olan yetkinin ne kadar geniş olduğu tartışmasızdır. YSK’nın “Cumhurbaşkanını denetleme yetkisi bize verilmiş değildir” şeklindeki yanıtı, kaçamaktır ve hukuk dışıdır.
Seçimin düzen içerisinde yönetilmesini engelleyen Cumhurbaşkanı da olsa YSK’nın alabileceği pek çok önlem vardır.
Meclisteki muhalefet partilerinin bu nokta üzerinde durması gerekir; Erdoğan’ın seçimlere şaibe düşürecek faaliyetlerinin televizyon, gazete ve diğer iletişim araçları ile halka duyurulması pekala engellenebilir. Örneğin; muhtarlarla sarayında yaptığı toplantının, Sakarya’da yaptığı toplu açılışın haberleştirilmesine yasak getirilebilir…
YSK’ya bu görev Anayasa ile verilmiş olup, “Cumhurbaşkanını denetleme” ile uzaktan yakından ilgili değildir! Bu yönde kararlar alınmasını hiç kimse, halkın haber alma özgürlüğünü engelleme veya sansür gibi değerlendiremez.
Böyle bir karardan sonra Cumhurbaşkanı dilediği kadar açılış yapabilir, dilediği yerde toplantılar tertip edebilir!?..
Meclisteki muhalefet partilerinin bu nokta üzerinde durması gerekirken, teslim bayrağını çekmeleri, iktidara talip olmadıklarını göstermektedir!..
Muhalefetin, seçimleri boykot da dahil, her türlü eylemi göze alarak, YSK’ya görevini yaptırması şarttır…
***
BİZİM ŞOFÖR KARŞI FİRMANIN ADAMI
Ermeni soykırımını savunan ve eşi Atatürk düşmanı olan Selina Özuzun Doğan’ın İstanbul 2. Bölgeden birinci sıra kontenjan adayı olarak gösterilmesi, Aydınlık yazarı Örsan K. Öymen’i de çileden çıkarttı.
Doğan, “Adaylığımın soykırımın 100. yılına denk gelmesi simgeseldir” demişti…
Her durumda Y-CHP’nin savunulacak bir yönünü ele alıp, iyimserliğini koruyan Öymen’in analizi, Türkiye gerçekleriyle bağlaşmıyor:“SeçimlerdeCHP’ye oy vererek AKP ile CHP arasındaki farkın kapanmasını sağlamak, seçimlerden sonra da, CHPyönetimini değiştirmek” fikri, Y-CHP’de yaşama şansı bulamaz…
Çünkü, 2010 yılında 80 il başkanının ortak önerisi ile genel başkanlığa getirilen Dersimli Kemal; ilk bulduğu fırsatta 70 il başkanını görevden aldı. Çok vefalıdır yani. Birlikte göreve başladığı 80 parti meclisi üyesinden60’ını ilk kurultayda listesine koymadı. İlçe kongrelerine müdahale ederek, genel başkanlığı için oy kullanan kurultay delegelerinin yüzde 80’inin aday gösterilmesini itiraz ederek engelledi. Genel başkanlığa geldikten sonraki ilk yerel seçimde; kendisini destekleyen belediye başkan ve belediye meclis üyelerinin yüzde 60’ını da aday göstermeyerek eledi. Son olarak 70’den fazla milletvekilini tasfiye etti… (4)
Dersimli, 4 yılda adım adım CHP örgütünü ele geçirdi!..
Büyük kurultay delegelerini de kendine benzeyenlerden seçtirdi…
Büyük kurultayda üç ayrı liste çıkartması, bu konulardada neler yapacağının göstergesidir…
Bu seçimlerde de başarısız olsa bile, onu delege hesabı ile düşürmek olanaksızdır…
Cumhurbaşkanlığı seçimlerindekiyenilgisinden sonra takındığı tutumu ise hiç akıldan çıkartmamak gerekir. Yumruğunu kürsüye vurup, “Dersimli Kemal’im ben. Yerel Yönetimler Özerklik Şartını mutlaka getireceğim”(5) şeklindeki sözlerinin kurultayın toplanma amacı ile ne ilgisi vardı?
Belli ki, Dersimli kendisini göreve getiren küresel güçlerin karşısında “yemin” tazeliyordu…
“Anadolu’nun Kemal”i, Cumhuriyet ilkelerine bağlılığından şüphe duyulmayan Alevileri de üç parçaya bölerek iyice zayıflattı. HDP’nin barajı aşmasından memnun oluruz şeklindeki tezleri ile şaşkına çevirdiği Avrupada’ki Alevi dernekleri ve Pir Sultan Abdal Derneği bölücü parti HDP’yi destekleme kararı aldı…
Alevilerin 6 Ok’a bağlı olan önemli bir kesimi ise Vatan Partisi saflarına katıldı. Parti binasında Aşure Günü’nü kutlamayı siyasi faaliyet sanan bir kısım yol düşkünleri ise, Y-CHP içerisindedir ve ne yapacağını bilmez haldeler…
Dersimli Kemal’in, Aleviliği siyaset malzemesi olarak kullanması, en çok dini siyasete alet eden Sünni mezhep sımsarlarının hoşuna gitmiştir. Artık onların da önünde hiçbir engel kalmamıştır…
Diledikleri kadar mezhepçilik yapabilecekler; azgın bir şekilde din ve dince kutsal sayılan değerleri sömüreceklerdir… Hepsinden önemlisi bugüne kadar yaptıklarının tümü meşru hale gelecektir…
Dersimli, “Bugün için Türkiye’de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz” (6), “Türbanı ve Kürt sorununu biz çözeriz” (7) diyerek, iktidarın kuyruğunda siyaset yapmayı marifet sanmıştı. Dolayısıyla ülkenin bu hale gelmesinden AKP iktidarları kadar sorumludur!..
Özetle söylemek gerekirse; bizim otobüsün şoförü karşı firmaya çalışıyor. Onların adamıdır. Ekibi de yabancıdır. Dolayısıyla bizi, gideceğimiz yere sağ salim götürebileceğinden hiçbir zaman emin olamayız!.. Nitekim, bizden gözüken kaptanımız, iktidar otobüsünün peşine takılmış “açılım” bilinmezine doğru hızla yol alıyor!..
İlk mola yerinde bu haini değiştirmek zorundaydık. Ama başaramadık!..
Direksiyon yine ondadır…
O halde, güvenilir başka firma ile yolumuza devam edeceğiz…
Cemil Can
e-kitap indirme bağlantısı
http://cemilcan.gen.tr/elektronik-kitap-ucretsiz/
DİPNOTLAR:
(1) Kızıl Elma, Türk mitolojisinde Türkler ve de özellikle Oğuz Türkleri için üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan ülküler veya düşlerdir. Türk devletleri için bir hedefin ve amacın simgesidir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1z%C4%B1l_Elma
(2) http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/yskdan-erdogan-yaniti-h54573.html
(3) ANAYASA
E. Seçimlerin genel yönetim ve denetimi
MADDE 79- Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.
(Değişik: 21/10/2007-5678/2 md.) Seçimlerinbaşlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.
Yüksek Seçim Kurulunun ve diğer seçim kurullarının görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.
Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir. Bu üyeler, salt çoğunluk ve gizli oyla aralarından bir başkan ve bir başkanvekili seçerler.
Yüksek Seçim Kuruluna Yargıtay ve Danıştaydan seçilmiş üyeler arasından ad çekme ile ikişer yedek üye ayrılır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve Başkanvekili ad çekmeye girmezler.
(Değişik: 21/10/2007-5678/2 md.) Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur.
http://www.tbmm.gov.tr/anayasa.htm
(4)http://www.aydinlikgazete.com/hukumet-perincekin-sok-uyarisini-duymadi-makale,59312.html
(6) http://www.kalinka.com.tr/default.asp?islem=sayfa&id=300
(7) http://www.radikal.com.tr/politika/turban_ve_kurt_sorununu_biz_cozeriz-1005558
PARANIN ÖRTÜLÜSÜ... CemilCan
Yürütmeye ait olan “örtülü ödenek” kullanma yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesi, fiilen “Başkanlık Sistemi”ne geçtiğimizi gösterir…
Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri Anayasa ile belirlenmiştir. Bu görevler arasında “örtülü ödenek” kullanmayı gerektirecek iş bulunmamaktadır…
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 24. maddesinde “örtülü ödenek” (1) Anayasa’nın 104. maddesinde (2) ise Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri tanımlanmıştır.
Usulüne göre 104. maddesini değiştirmeden, yasa ile Cumhurbaşkanının yürütme yetkilerini genişletmek olanaksızdır. Dolayısıyla uygulanması halinde, anayasa değiştirilmiş gibi gözükecek olan bu yasa Anayasamıza aykırıdır…
Anayasa ile sorumsuz Cumhurbaşkanına verilmemiş olan bir görev, yasa ile hiçbir şekilde verilemez. Yürütme organı, yetki ve görevini Cumhurbaşkanı ile bölüşemez!..
“Örtülü ödenek”, özellik arz eden, yüksek nitelikli güvenlik konularında harcanacak paradır. “Kapalı istihbarat”ve “kapalı savunma” hizmetleri olarak tanımlanan bu konular, devletin milli güvenliğini ilgilendirirler.
Hükümeti by-pass ederek, sadece Cumhurbaşkanının yürütebileceği ne gibi işler olabilir?
Örneğin Suudi Arabistan’ın bazı Arap ülkelerini yanına alarak Yemen’e başlattığı saldırıyı Hükümetimiz desteklemez, fakat Cumhurbaşkanı desteklerse ne olacaktır?..
Cumhurbaşkanının“örtülü ödenek”ten lojistik destek vermesini hangi güç engelleyebilecektir?
Cumhurbaşkanı tarafsızlığı ile bağdaşmayacak şekilde, her gün bir yerde, bir bahane ile Erdoğan’ın halktan 400 milletvekili istemesi örneği önümüzde duruyor. Seçim konularında en yetkili kurul olan YSK, “Cumhurbaşkanının icraatlarını denetleme, karar verme yetkimiz yok” (3) diyor!.. Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” dediği iki başlı bir devlet olursa, Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve Yemen gibi Müslüman ülkelerin başı beladan kurtulamayacak demektir!..
ECEVİT’İN HATASI…
Ecevit, onu getirmek tek siyasi hatamdı dediği Kemal Derviş’e, daha baştan teslim olmuştu. Ecevit’in tek “siyasi hata” olarak gördüğü durumu, o tarihte kaset şantajı olamayacağına göre, Deniz Baykal bilinçli olarak tercih etmiştir: Kemal Derviş’i, önce milletvekili seçtirdi, daha sonra da istifa edip Birleşmiş Milletler’deki (BM) görevine dönmesini seyretti…
BM Kalkınma Programı Başkanı olan Derviş’in, içerisinde Y-CHP’nin de bulunacağı, olası bir koalisyon hükümetinde, küresel güçler adına ipleri elinde tutacağı kesinleşti!..
Sırası gelmişken Ecevit’in kabul etmediği diğer hatalarına da biz temas edelim: Ecevit, her ne kadar tek siyasi hatası olarak, Kemal Derviş’e ekonomiyi teslim etmeyi kabul etmişse de gerçek hiç de öyle değildir. Bu konuda dürüst olmak gerekir. Ecevit’in Fetullah Gülen Cemaati ile işbirliği yapması ve Cemaat müritlerini devlet kadrolarına taşımasını Kemal Derviş olayı örtemez. Gülen okullarını ilk öven başbakan, cemaatleri “Yararlı-Zararlı” (4) olarak ayıran ilk siyaset adamı olarak tarihe geçmiştir…
Bunların yanında; Türk siyasetinin niteliksiz ve güdük kalmasının başlıca sorumlusu da Ecevit’tir. Cumhuriyet’in birikimli olan ikinci kuşağını kucaklamayı becerememiş, kaprislerine yenik düşerek inançlı aydınları dışlamıştır.Denebilir ki, biat kültürünün sol taraftaki en önemli temsilcisidir. Deniz Baykal-Ali Topuz ve Önder Sav gibi girişken siyasetçilerden olumlu yönde hiç yararlanamamış, solda bölünmenin en etkili tohumlarını DSP’sini kurarak atmıştır…Kuşkusuz Ecevit’in Türk siyasetine kattığı çok şey vardır.Fakat alıp götürdükleri ve gelmesini önledikleri daha fazladır!..
“ANADOLULU KEMAL”
Dersimlinin,“Bugün seçim olsa yine CHP’nin adayı olarak Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nu gösterirdim” (5) dediği zat, CHP’den milletvekili olma teklifini kabul etmemiştir…Biz onu Cumhurbaşkanı seçebilmek için seferberlik ilan etmiştik.Bu kılıçların efendisi alem adamdır; yetkili organlarda görüşmeden, kimseye danışmadan, ABD Büyükelçisi ile bir otel odasında tek başına görüştükten sonra, Ekmeleddin’i CHP’lilerin önüne “tıpış tıpış” oy vermeleri için aday olarak koymuştu.
Dersimli arkasında ABD’nin desteğini hissedince şımarmıştır. Tek başına aday belirleyecek kadar ileriye gitmenin başka açıklaması olamaz!..
“Memur Kemal” olarak girdiği siyasette, kısa sürede “Gandi Kemal” lakabını almıştır… Hemşerileri ona “Gundi Kemal” dediler. Ama o ısrar etti: “Dersimli Kemal’im ben” dedi… Oturmuş bir kişilik olmayınca konulan isim de tutmuyor tabi… Sonunda etrafındaki yağcılar, “Anadolulu Kemal”de karar kıldılar… Bakalım nereye kadar!?
Anadolu’dan büyük şehirlere göç eden her vatandaşın hiyakesi ile Anadolulu Kemal’inki aşağı yukarı aynı…
Söz yoksulluk çektiği günlere getirildiğinde, gözleri doluyor.Normaldir. Seçim öncesi “yoksulluk edebiyatı” ne de olsa yoksul halkı etkiler. Türk halkı yoksul olanı kendisinden biri olarak kabul eder. AKP’nin dört dönemdir başarı ile yürüttüğü “mağduriyet edebiyatı”, Anadolulu Kemal’e de getiri sağlayabilir mi göreceğiz!..
Dünyayı tek başına değiştirebileceğine inandırılmış bu zavallı delikanlı, bir kere küresel güçlerin eline düşmüştür!..O yüzdendir; Kemal Derviş’i, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu arayışı…
Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucu felsefesinin çok uzağına düşmüştür.Bundan böyle Atatürkçü düşünceyi benimseyenlerle aynı havayı teneffüs bile edemez!..
Bu seçimde halka verecek bir şey vaad edemediğinden, geçmişte yaşadığı yoksulluğu pazarlıyor…
HERŞEY AÇIK…
Merkezi Londra’da bulunan Kürt Araştırmalar Merkezi’nde konuşan Dr David L. Philips, 25 yıldır Kürtler üzerinde çalıştığını söyleyerek “İlk kez IŞİD sayesinde Kürdistan’ın dört parçası bir araya gelebilirdi” diyerek, gerçeği ağzından kaçırıverdi…
IŞİD bahane. Hatta denebilir ki, Kürdistan’ı kurmak için el altından örgütlenmiş El-Kaide gibi bir örgüttür…
CEMAAT’İN KUCAĞI…
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç; ”Gökçek seçimlerde oy isterken bu yapının (Cemaat) kucağında oturmuştur. Bu yapıya Ankara’yı parsel parsel satmıştır. Yurt yerleri vermiştir. Zengin iş adamlarına okullar yaptırmıştır. İmar planlarında değişiklik yaptırmıştır.” diyerek Gökçek’in suç işlediğinibildiğini itiraf etmiş ve onu yetkili makamlara bildirmeyerek de kayırmıştır. (6) Arınç’ın bu itirafına rağmen harekete geçmeyen makamlar da görevlerini ihmal ve kötüye kullanma suçunu işlemektedirler… Ne var ki, ufukta hesap soracak iktidara talip bir parti gözükmemektedir!..
AKP’NİN TABANI..
AKP tabanının önemli bir kesimi “Açılım” saçmalığına karşıdır. Erdoğan’ın “Kürt sorunu diye bir şey yok”sözleri üzerine yürekleri biraz ferahlamıştı. Sosyal medyada Doğu Perinçek’in bir ropörtaj sırasında Öcalan’la çekilmiş fotoğraflarını servis etmeye başlamaları, bu durumda olduklarının en somut kanıtıdır. Aksaray’ın sözcüsü İbrahim Kalın’ın, “Cumhurbaşkanımız devletin başı olarak sürecin arkasındadır ve olmaya devam edecektir” şeklindeki açıklaması üzerine, eşekten düşmüş karpuza döndüler!..Acıdım vallahi!..
BİR PARTİ BAŞKA PARTİYİ NEDEN DESTEKLER?
Siyasi iktidara talip bir parti, başka bir partinin başarılıolmasını neden ister? Katıldığı 5N 1K programında; “HDP yüzde 10 barajını aşmasa ne olur?” sorusuna Kılıçdaroğlu,“Aşmasını isteriz” şeklinde cevap vermiştir. Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddeyle ilgili de “10 maddeye baktığımızda; ‘demokrasi, özgürlük, kadınlara eşitlik’diyor. Bunlara kim itiraz edebilir ki” diyerek “Açılım”a da desteğininsürdüğünü ifade etti…
Ecevit’in “Siyasal yaşamımdaki en büyük pişmanlığım” dediği olay Kemal Derviş’i çağırıp ekonomiyi teslim etmesidir. Kemal Kılıçdaroğlu ise, daha iktidara gelmeden ve koalisyon ortağı bile olması şüpheli iken, peşinen Kemal Derviş’e teslim olmuş, CHP’yi ipotek altına sokmuştur… (7)
Anlaşılıyor ki, Y-CHP iktidara gelme iddiası olmayan bir parti konumundadır.
İğrenç bir kaset operasyonu sonunda parti yönetimine gelmeyi içine sindirebilen Dersimlinin görevi bir kez daha ortaya çıktı: Solda başka bir parti kurulmasını engellemek ve duyarlı CHP tabanını“Aile Sigortası” ve “Emekliye İki Maaş İkramiye” gibi boş vaadlerle oyalamaktır. Bir önceki seçimde ortaya attığı iddialı“Aile Sigortası”nı bile bir sonraki seçime taşıyamayacak kadar çapsız olan birine kitleler güvenebilir mi?..
Sahibinin sesi Yurt gazetesi de CHP tabanını 7 Haziran sonrası için AKP-CHP koalisyonuna hazırlıyor. Birkaç hafta önce ise CHP-HDP ittifakını savunuyordu…
Y-CHP’nin Genel Sekreteri Gürsel Tekin, HDP’nin barajı geçmesi halinde mutluolabileceğini söylüyor…
Bu Y-CHP’ye artık Atatürk’ün CHP’si denebilir mi?..
CemilCan
DİPNOTLAR:
(1)http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5018.html
(2)http://www.tbmm.gov.tr/anayasa.htm
(3)http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/238023/Secilmis_Diktatorler….html
(4)http://www.ilk-kursun.com/haber/215128/cemaat-sevdasi/
(5)http://t24.com.tr/haber/kilicdaroglu-bugun-olsa-yine-ekmel-beyi-aday-gosteririz,267261
(6) Madde283 – (1) Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma,tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkânsağlayankimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarakişlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(7)http://www.aydinlikgazete.com/politika/akp-nin-onunu-acan-kemal-dervis-chp-yle-anlasti-h66169.html