Bir yıl önce altın madencisine karşı direnen “Artvinliler nereleri koruyor?” diye sormuş ve sıralamıştım:
“Ankara’da, Sinpaşın gökdelen lüks apartmanlarıyla kuşatılan Eymir çayını ve Mühye köyü vadisini, ODTÜ Eymir gölünü… Bergama’daki Kozak yaylasını, Dikili ovasını… Akdeniz kıyılarını… Anamur’un muz bahçelerini… Ankara’dan Polatlı’ya yayılan ekin tarlalarını…. Otoyollarla yok edilenlerden geriye kalan Bursa ovasının parçasını, Gem-lik-Umurbey zeytinliklerini… Beykoz ormanlarını… Denizli ovasını, Menderes vadilerini…
Giresun -Ordu-Trabzon yaylalarını… Saymakla bitmez!”
İki ay sonra Ordu’dan Çambaşı yaylasına çıkıyorduk.
Belediye Reisi, kıvançla “Yayla yollarını genişletiyoruz” diyordu.
Uzaklarda bir inşaat, turistik otel!
Yamaçlar indirilmiş; koyunların, sığırların otlatıldığı yeşilliklerin bağrı de-şilmiş!
Kayak pisti yapıyorlarmış!
Ordu Hayat gazetesindeki haberE GÖRE ilin fetva meraklısı yöneticileri zengin Araplardan umutluymuşlar!
İki Kızıl Tilki Yavrusu
Sisli yamacı geçiyoruz birden güneş!
Yamaç göçmüş, makinelerin yığdığı topraklar çamur deryası…
Yola döşenecek taş yığınının yanından bir baş uzanıyor.
Ani fren!!! Minik baş yok artık. Soluğumuzu tutuyoruz. Kurt Ujin de solu-ğunu tutuyor.
Kızıl tüyleri güneşte yanıyor; kuyrukları bedenlerinden uzun, minik kulak-ları yukarıda ve nokta burunlar sağı solu kokluyor.
Fotoğraflarını çekmek için kapıyı açınca çamurda düşe kalka kaçıyorlar!
Onları korkuttuğumuz için kendimize kızıyoruz!
Yaylaları yarıp geçenlere, kara asfaltla oraya buraya saldıran doymak bilmezlere de…
Birden susuyoruz! Yerin kulağı var; ortam zifiri karanlık!
Yıkıma Uygun Sıfatı Sözlükler Yazmadı!
On binlerce yıldır direnen yamaçları indiriyor; yaylalara, obalara yollar döşüyorlar.
Petrol ziftine bulanmış banknotlarıyla, altınlarıyla gelen Arap kodamanla-rıyla onlara hizmet edecek Suriye kaçkınlarını taşıyacak yollara taş gereki-yor; ufalanmış taş!
Bula bula tepelerdeki Kurul kalesinin yeşil yamaçlarını bulmuşlar! Yeşili indirmişler! Yetmemiş patlayıcılar, kayaları dağıtıyor.
2500 yıldır sessiz kalan, Kibele heykelini saklayan Kurul kalesi sarsılıyor.
Taş mezarlar ufalanıyor!
Molozlar aşağıdaki dereyi kahverengine boyuyor!
Mahkemeden durdurma kararını dinlemiyorlar!
Küçük kentin Büyük Belediyesinin kamyonları taşları götürüyor!
Vali iki satır yazıyı tebliğ etmiyor!
Arkeoloji profesörü iki satır yazmaya eriniyor! İl çevre koruma sorumluları çaresiz!
Küçük kentin Büyük Reisi, botanik alanını yok edip, yeni yeni hastaneler ve daha kim bilir neler inşa etme peşinde!
Ordu kentinin bir avuç insanı yayla yollarına, Kurul kalesi yıkımına karşı direniyor; ama hepsi o kadar! Yaylaların çobanları, köylüler oralı değil!
Kanaatkarlığı, yeşil otlaklar sevdasını bir yana bırakmışlar! Sanki bir şey varmış gibi kentlerin cehenneminde!
Gel de Artvinlileri anma!
Onlar dağlarını hoyrat madencilere karşı korumak için canlarını ortaya koymuşlardı. Direnmeyen Artvinli yok gibiydi!
Ya Ordu?
Bir söz de arkeologlara! Artık ara veriniz çalışmaya…
Bakın siz deştikçe onlar saldırıp yok ediyorlar!
Uyandırmayın mezar yıkıcılarını, heykel düşmanlarını, şeytanları!
Şeyhin Eteği…
Katar şeyhi yaylaların üstünden baktı yeni cennetine.
Katar Şeyhi Trabzon’un Arenasına indi.
Hani şu, Irak işgalinde ABD’ye üs veren, Afganistan Talebanına Doha’da büro açtıran…
Suriye devletine içten saldıran İhvan-Amerikan koalisyonunu destekleyen Şeyh!
Şiş karınlı gökdelenlerin mucidi, emanet paralar işleticisi Katar Şeyhi!
Şimdi de yüz binlere kıyan Ayetullahlar tiranlığının ortağı!
Binlerce yıldır yaylalarda, obalarda sevgiyle hayvan yetiştirenle-rin de gözü açıldı.
Hazırlar turistik yollardaki büfelerde, otellerde el alemin hizmet-çisi olmaya; Şeyhlerin eteğine sarılmaya hazırlar!
Onlarca yıldır, yurdun varlıklarının talanını öyle ya da böyle en-gellemeye çabalayan, yasalar koyan Cumhuriyet devletinin yıkı-mına razı oldukları gibi…
Çökelez Dağı, 9 Haziran 2017
[Fotoğraflar: Ordu Hayat Gazetesi]